Members sinan aslan Posted June 18, 2022 Members #1 Share Posted June 18, 2022 Berdel Nedir, Berdel Usülü Nedir, Berdel Hakkında NotuiteSane Berdel Nedir, Berdel Usülü Nedir, Berdel Hakkında Bir evlilik töresi. Gelin değiştokuşu. Bir aile, genellikle yoksulluk sebebiyle, bir aileden gelin almak için kendi kızını gelin olarak o aileye verir. İkiz evlilik. Berdel(kız değiştirme) Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da başlık parası denkleştiremeyenlerin başvurdukları bir yöntemdir. Aileler, kız çocuklarını aralarında değişerek erkek çocuklarıyla evlendirirler.İki aile kızlarının takas yolu ile evlendirilmesi anlamını taşıyor. Daha çok başlık parasını ödememek için yapılan berdel evliliklerinde, 4 insanın kaderi aile kararıyla birbirine bağlanmış oluyor. Berdel ile evlendirilen kadınlardan birinin eşi onu istemezse ya da boşarsa, berdel yapılan diğer kadın eşiyle mutlu olsa bile boşanmak zorunda kalıyor. Berdel yöntemiyle evlenen kadının evden kaçması veya intihar ederek yaşamına son vermesi durumunda ise, karşı aileye ya kızları geri veriliyor ya da iki aile arasındaki dostluğun bozulmaması için başka bir kızları ile evlendiriliyor. < Bir Berdel’in Tarihsel Anatomisi Farklı iki toplum birime ait olan "Damat" ve "Kayın" olarak karşımızda bulunan bu iki erkek temsilci, ait oldukları farklı toplum birimler birbirleri ile evlilik ittifakı kurarak ‘kardeşleştiği’, “kardeşlik akrabalığı” kurdukları için, aynı zamanda birbirlerinin de ‘kardeşi’, “eşdeğeri”, ve ‘ikiz’leriydi de. Birbirinin elti ve görümcesi olan, Dumuzi ile Enkidum (veya Kişzidum) un karıları, iki toplum birimin “kardeşleşmesi” nedeniyle birbirleriyle “kızkardeş” akrabalık ilişkisi içinde de bulunuyor olmalıydılar. Bu yüzden karşı toplum birimindeki kocaları olan Dumuzi veya Enkidum onların aynı zamanda ‘erkek kardeşleri’ydi de. Görece geç sentezleşmiş ilahilerde, Dummuzi’nin İnanna’nın hem aşığı, kocası ve hem de “erkek kardeşi” olarak nitelenmesi bu yüzden olmalıydı. İnanna’dan Havva Ana’ya > Aileler, kız çocuklarını aralarında değişerek erkek çocuklarıyla evlendirirler. Berdel, varlıklarına geçici olarak göz yumulan birey anlamına gelir. Bir kız, baba, amca ya da amcasının oğlu için de berdel usulü evlendirilebilmekte ve çıkan kan davalarında kızların ‘kan berdeli’ ya da ‘kanın rüşveti’ olarak karşı tarafla ‘verildikleri’ gözlemleniyor. En acı yanından birisi de, eger ciftlerden biri anlasamayıp ayrılırsa, diger cift mutlu olsa bile onlarda ayrılmak zorunda… BERDEL Onun yerine Gücünü yörenin gerçeklerinden alan ve uzak geçmişin kokusunu taşıyan bir töre…Hızla değiştirilen kızlar… Hüznün ve coşkunun geçit yaptığı bir düğün… ATLAS, Şanlıurfa’da, töre kıskacındaki aşkın adı berdel düğünlerine konuk oldu. Yazı: M. Türker Erşen Kırmızı toprak yağmuru yiyince ince bir sis yükseldi, arabaya güzel bir koku girdi. Şoför Hasan direksiyonu sağa kırarak Viranşehir-Ceylanpınar asfaltından çıkıp izleri silik, toprak bir yola saptı. Ufka kadar uzanan geniş ve verimli Devlet Üretme Çiftliği arazisinde ilerliyorduk. Derken yerin mizacı sertleşti, kayalık zeminde sağa sola savrulmaya başladık. Arbit’e gidiyorduk. Haritada boştur, büyük bir beyaz lekedir buralar. Ama tutundukları kayaları bırakmamakta direnen bir iki mezra, yerleşime açık olmayan çiftlik arazisinde gözden kaçmayı başarmıştır. Bulunmaması gereken bir yerde bulunan, haritalarda gösterilmeyen mezralardan biri Arbit. Ben önce Yukarı Arbit’e, yani Kınalıtepe köyünün Güneşli mezrasına vardım. Aralarında keçilerin dolandığı topu topu beş on hane Safevilerden kalmış gibi eski görünüyordu. Hasan’la köylülerin Hacı Baba dediği bir ihtiyara konuk olduk. Berdelin nerede yapıldığını sordum. Kolunu kaldırıp Aşağı Arbit, yani Doğantepe mezrası yönünü gösterdi. Uzun beyaz entarisi sıyrılmıştı, yaşlı esmer bileği görünüyordu. Berdel için son hazırlıklar yapılıyor. Urfa’nın Eyübiye Mahallesi’nin kadınları Öğüş ailesinin evini dolduruyor. Herkes meraklı bir bekleyiş içinde. Birazdan hüzün ve sevinç Öğüş ailesinin kapısını çalacak. Evin kızı Dürsün, ağabeyine eş olacak Veze’nin karşılığında gelin gidecek. Ardından Veze, onun yerine eve girecek. Islak toprağı tekerleklerin altında cıyaklatarak diğer Arbit’e geçtik. Issızlığa sığınarak gizlenmeyi başaran Aşağı Arbitliler de elektrik, okul ve diğer hizmetlerden mahrum. Yirmilik mustakbel damat Nuri Yatkın, çiftlik arazisinde tarım yapamadığı için tamamen hayvanlara bel bağlamış komşuları gibi sürüsünün başında ıssızlığı dolaşmak zorunda. Yaşam her yerde zorsa burada daha zor. Bu yüzden her insan etkinliği doğayla mücadeleyi daha az zorlu kılmaya hizmet etmeli. Gelinin, karşılığında mutlaka bir bedel alınarak baba evinden çıktığı bu toprakta Nuri’nin babası biraz yoksulluğun, daha çok törenin etkisiyle oğlunun damat olması için başka bir babanın oğlunu da damat yapmalı. Gelin almak için kızını gelin vermeli. Arbitli Yatkın ailesi de kızlarını Mengalanlı Kerteş ailesine gelin yollayıp onlardan gelin alacak. Yani berdel gerçekleşecek. Parlak bir gündü, güneş düğün için doğmuştu sanki. Traktör aküsüne bağlı teypten neşeli Arap ezgileri yükseliyordu, çocuklar dört dönüyordu ortalıkta. İki kardeş, Nuri ile Türkân düğün için tepesine Türk bayrağı çekilmiş evlerinin önünde halaya karışmıştı. Mengalan köyünde ise Mehmet ve Feride kardeşler için aynı sahne kurulmuştu. Beggara aşireti cumadan beri berdele hazırlanıyordu. Pazar günü öğle saatlerinde karşılıklı iki ufuktan yola çıkan iki toz bulutu köylerin ortasındaki Geyad mevkiine vardı. Gelenlerin sayısının eşitliği ve dakiklik son derece önemliydi. Tarafların vazgeçme ihtimali ve küçük ayrıntılar her aşaması kesin kurallarla tespit edilmiş berdeli gerilimli bir havaya sokar. Yine öyleydi. Bunu aşmanın tek yolu vardı: Çabukluk. Yan yana gelen arabalar bir çırpıda değiştirdi gelinleri ve birer toz bulutu içinde geldikleri yöne döndü. Köylerde kızlarını yolladığı için ağlayan kadınlar bu kez gelinin gelişini kutluyordu zılgıtlarla. Çocukların hayranlık ve korku dolu gözlerle izlediği silahlılar tetiklere asıldı. Berdel bitti. Nuri ile Mehmet hem kayınbirader hem enişte oldu. “Ber-del”: Kürtçe anlamıyla “onun yerine”. Kayıp ustasını ve aşkın adlarını arayan genç bir hattatın öyküsünü anlatan bir Arap filmi hatırlıyorum. Genç adam üzerine aşkın doksan dokuz adının yazıldığı elyazması bir sayfanın yarısına sahiptir ve diğer yarının peşine düşer. Bulursa aşkın bütün isimlerine sahip olacaktır. Elindeki yarım sayfayı okuya okuya, şehir şehir, çöl çöl ustasının ve kayıp isimlerin izini sürer. Bu arada Semerkant prensesi sık sık rüyalarına konuk olur, ona işaretler verir. Yazgısı daha baştan belirlenmiş bir hayatı yaşıyorlar. Ve bu hayatı yaşanılır kılmak için birbirlerine dayanmak zorundalar. Berdelle evlenen kızlar birbirleri için hem gelin hem görümce… Gelin, berdelden sonra getirildiği yeni evinde nikâh anına kadar türkü ve zılgıtlarla eğlenen kadınların arasında kalıyor. Damat Nuri birazdan sağdıcıyla gelecek, gelinin yüzünü açtıktan sonra evin içinde olmasına aldırmaksızın havaya ateş edecek Urfa’nın ağırbaşlı, açık renkli ve doğulu otlar kokan coğrafyası bu filmi aklıma getirdi yeniden. Eğer aşkın doksan dokuz ismi varsa iki hatta dört insanı bir araya getiren berdel bunlardan biri olabilirdi. åşıkların iradelerine yer bıraktığından değil de tahmin bile edilemeyecek kadar uzak bir geçmişin kokusunu taşıdığından. Eros’un kalplerine saplayacağı oku bekleme lüksü olmayan bu insanları kuşaklardır bir araya getirdiğinden. Berdel, bir yanıyla aşkın kayıp adıdır; öbür yanıyla da kayıp aşkın adı. Bu kez Urfa’daydım. Yeni evli Ahmet Börek’in genç yaşına kanıp biraz şikâyet kokan bir cevap bekleyerek sordum: “Düğünden önce bir kere gördüğün bir kızla berdelle evlenmek zorunda kalmışsın. Memnun musun?” Hiç duraksamadı, “evet” diye kestirip attı. “Gördüm beğendim. Eskiden bu da olmazmış.” Gençliği bu kez devreye girdi, buralarda duyduğum en kıvrak yorumu yapmasını sağladı: “Pastanede biriyle tanışma şansım da olmadığına göre…” Durum bundan daha iyi özetlenemezdi herhalde. Yine de şehir merkezinde yaşayan ve ailesi ılımlı biri yirmi üç yaşındaki Ahmet. “Kabul etmeseydim babam beni zorlamazdı” diye devam etti. Gürüldeyen sobanın üzerinden baba Hasan’a baktım. Yükselen sıcak havanın çizgilerini oynattığı sakallı yüzü tebessüm ediyordu. Ahmet Börek bir aracının girişimiyle Harranlı bir aileyle berdel yaparak almış karısını. Kızkardeşini de karısının abisine vermiş. Bu geleneksel berdel değişimlerinde pek sık rastlanan bir yol değil. Töre bu konuda “kızı isteme hakkı öncelikle amca oğlunun, olmazsa diğer bir akraba çocuğunundur” diyerek aileleri karar verme zahmetinden zaten kurtarıyor. Daha çok küçük yaşlarda bile büyüyünce kimin kimle evleneceği az çok belli. Kararı çok önceden verilmemiş evliliklerde ise söz yine babaların ve ailenin diğer ileri gelenlerinin. Berdele konu olacak dörtlünün belirlenmesi de yine büyüklerin takdirine bağlı. Binlerce yıllık bir kültürün üzerinde oturmaktan gururlu Urfa’da ve Viranşehir ilçesinde, varır varmaz etrafımızı kabak kafalı, adam yüzlü çocukların çevirdiği civar köylerde hep aynı şeyi gördüm. Sakin bir konukseverlik. Günlük hayattan eski evlerin kemerlerine kadar her yerde kendini açığa vuran ince bir estetik. Gelenek yaşamda önemli bir yer kaplıyor ve gücünü yörenin geçerliliğini hâlâ koruyan gerçeklerinden alıyor. Evlilik de tüm bunların içinde romantik anlamlardan öte toprağın ve mirasın sülale içinde tutulması, aile fertlerinin, işgücünün mümkün olduğunca fazla sayıda ve verimli kılınması gibi görevler yükleniyor. Tarım, aşiret, feodalite halkalarıyla başlayan zincir uzamaya başlıyor böylece. Akraba olan, en azından aynı aşiretten olan iki ailenin izdivaç kararıyla bir araya gelmesi toprağın birliğinin ve sosyal hayatın belkemiğini oluşturan aşiretin devamlılığını sağlıyor. İki babanın kızlarını oğullarına almak üzere değiş tokuş etmesi olan berdel bu noktada kabataslak bir tanım kazanıyor. Ama teorik açıklama ne kadar okkalı olursa olsun, insan hayatına taşındığında çözüleceği muhakkak. Tüm bunlar insana sosyal tarihin bir aşaması olarak değil, kendi hayatı olarak görünür çünkü. Ve her insan, her topluluk neyi yapması gerekiyorsa onu yapar Berdel, kız değişimine dayanan ve aynı anda dört genci dünya evine sokan bir evlilik yöntemi. Genellikle yakın akrabalar arasında uygulanıyorsa da akrabalık bağı olmayanlar arasında da yaşanıyor. Yukarı Arbitli Nuri Yatkın ile Mengalanlı Mehmet Kerteş de berdel töresiyle kız kardeşlerini değiştirip yuva kurdu. Ama kardeşe karşı sorumlulukları hep geçerli. Berdelle evlenenler sadece kendi kaderini yaşamıyor çünkü. Onlarınki dört kişilik bir kader. Berdele “trajik, hüzünlü, şaşırtıcı” gibi turistik izlenim sığlığında sıfatlar vermek, ait olduğu bütünü görmemizi engellemekten başka bir işe yaramaz bu yüzden. Sonuçta berdel bölgede aile kurma yollarından biridir ve dayanağını tabudan değil çoğunluğun onayından alır. Eğer bakacağımız şey “gerçek” olacaksa, “acı” görmeye de hazırlanmalıyız. Berdel hukukunda değiştirilmiş kızlardan biri boş edilir, baba evine yollanırsa oradaki kız da geri alınıyor. “Mutsuz olan çift yüzünden diğer çiftin de boşanmak zorunda kalması haksızlık değil mi?” gibi bir soru ise ilk akla gelen olmuyor. Genç Ahmet de öyle yapıyor. Karısını ne kadar severse sevsin kız kardeşinin el evinde mağdur olmasına izin vermeyeceğini söylüyor. “Erkek bacısının gölgesidir. O olmazsa kız kime güvenir?” Evlenmiş olsa bile bacının sağlığı ve namusundan erkek sorumludur ve bu uğurda karısını bile gözden çıkarabilir. Karşılığında başlık vererek gelin evde tutulabilir ama bu kez de erkek ailevi baskılarla yüzleşmek zorunda. Evin oğlu anasının “onlar senin bacını istemedi, sen bunu başımızda tutuyorsun” ya da “bacın eniştenden zulüm görüyor, karını yolla bacını geri al” gibi saldırılarını savuşturması mümkün mü? Kendi hayatı üzerindeki tasarruf hakkının bir yere kadar kendisinde olduğunu bilmiyor mu? Her şeyin, bırakın insanları dağın, taşın, atın, suyun bile hikâyeler anlattığı bu coğrafyada severken ayrılmış karıkocaların acı izleri de zaman zaman çıkıyor karşımıza. Aslında boşanmada her iki taraf aritmetik olarak eşit zarara uğruyor. Ama kadınlık hele burada insan için taşınması daha ağır bir yük ve tamir edilmesi daha zor. “Diğer bir kadın” yabancı olsa bile doğal bir yoldaş ve sırdaş onlar için. Berdelin bozulması yüzünden ay-rıldıkları eski kocalarının tesbihlerini Ğöğrenmesi halinde yeni kocalarının gazabına uğrayacaklarını bile bileĞ saklayan kadınları fotoğrafçımız Şebnem’den dolaylı olarak dinliyorum ben de. Boşanma dediğimiz de öyle “anlaşarak ayrılma” yoluyla olmuyor. Evlilik bağı çoğunlukla resmi nikâhla kurulmadığı için bu konuda da sadece berdelin kendi iç hukuku geçerli. İş küçük yaşta kız alıkoyma suçundan ya da sıcak sürtüşmelerde mahkemeye gidiyor. Viranşehirli Avukat Aslan Veyseloğlu’nun davalarından biri berdelin mantığı hakkında fikir veriyor bize: Geçen yıl genç bir çift kaçarak evlenmiş. Kız tarafı kaçırılan kızları karşılığında erkek tarafından yine bir kız istemiş. Kız verilmiş ama çok geçmeden iki aile arasında anlaşmazlıklar çıkmış, kızlar geri alınmış. Sonunda mahkemeye düşülmüş ama neyse ki taraflar avukatlarca barıştırılmış. Beggara aşireti içerisinde yapılan berdelle baba evinden çıkan Feride, Aşağı Arbit’teki yeni evine karısı olacağı Nuri’nin ablası ve teyze kızının kollarında ilerliyor. Karışık, teorik açıklaması zor bir olay berdel” diyor Viranşehir’in genç aydınlarından Veyseloğlu. Zaten evliliklerde berdel ya da diğer nedenlerle çıkan anlaşmazlıklar için mahkemenin hakemliğine pek başvurulmuyor. Hak aramanın ve çözüm bulmanın geleneksel yöntemleri hizmete hazır şekilde hep nöbette. Durumun Ğve böyle bir tanım yapmaya hakkımız varsa “sorun”unĞ kadın hakları, sevenlerin ayrı düşmesi gibi konulardan ibaret olmadığı yere geliyoruz böylece. Sorun özellikle köylerde hâlâ varlığını sürdüren, hatta günümüz koşullarında daha da eğrilen feodal anlayış. Öyle ki bizim bölgede olduğumuz sıralarda yedi aylık hamile bir kadın töre kadınlara dokunulmaz dediği halde kan davasında vuruluyor. Rakip de kısa süre sonra kendi kurbanını seçiyor: On yaşında bir kız çocuğu. Elgün köyünden, eski adıyla Atşana’dan şoför Hasan bir hikâye anlatıyor bana. Sonu kanla yazılmış bir hikâye: "İsmail, yine bizim köyden İbrahim’le berdel yapmıştı. Bir yıla varmadı karısını, karısının abisi İbrahim’i ki aynı zamanda kız kardeşinin kocasıdır ve analarını vurdu. Şimdi Urfa’da hapis yatıyor. Anlatmayacağını bile bile nedenini soruyorum. O yıl köy dışında çalıştığını, bilmediğini söylüyor, "aile meselesi” diye geçiştiriyor. Büyülü sözler bunlar. Ailenin iç işini değil anlatması, bilmesi bile hoş değil çünkü. Hacı Halef Varlı "üzerinden çok zaman geçti, söylesem bir şey çıkmaz artık" diyerek gülümsüyor kendi hikâyesi için. Aşağı Arbitli Hacı Halef Suriye’ye göçmüş dayısının kızıyla ta 60’lı yıllarda berdel yapmış. Gelinlerin değişim anı berdel töresinin en vurucu, en kutsal, en doruk noktası. Aynı bölgede değişimi yapmak kolay, ya farklı ülkeler arasında? "Gelinleri Ceylanpınar’ın doğusundan, huduttan kaçak olarak alıp veriverdik” diyor Kınalıtepe köyüne on altı yıl muhtarlık yapmış Hacı Halef. Geleneksel Arap kıyafetlerine bürünmüş, uzun boylu, güleç yüzlü, kendini ciddiye aldıran bir adam bu. Anadolu’nun geniş bir kısmında etkinliğini sürdüren berdel ve onu var eden koşullar Urfa’nın geniş ve verimli düzlüklerinden de kolayca silineceğe benzemiyor. Bölgenin en yüksek noktası Karacadağ’ın çevresini saran bereketli topraklar güney yönünde ilerleyip Urfa’yı, Viranşehir’i de aşıyor, Suriye’ye giriyor. Zamanında Arap’ından Safevi’sine, Haçlı’sından Eyyubi’sine onlarca kavmin sahip olmak için birbirini yediği yer burası. Ama hiç bir dönemde bu kadar kısa sürede bu kadar fazla değişmek zorunda kalmadı muhtemelen. Neden basit: Su. Atatürk Barajı ve diğer barajların tarımı, tarıma dayalı sanayiyi ve ticareti hareketlendirmesinin verdiği güçle bölge kendine yeniden çekidüzen veriyor şimdi. Sadece pamuk ekimine başlanması bile bir dönüştürücü işlev kazanıyor. Ürün çeşitliliğinin artmasının yanında ücretli işçilik anlayışı yerleşiyor ve emeğin tanımını yeniden yapıyor. Ağalık ilişkileri çözülmeye başlıyor. Etkileri eğitime ve değer yargılarına da yansıyacak ekonomik dönüşüm ve iletişim olanaklarının artması, düğümlerinden biri de berdel olan ağın yırtılmasının en etkili yollarından biri olacak kuşkusuz. Anahtar sözcük ise zaman. Ama kısa bir zaman değil bu. Urfa’da şimdiki başlık fiyatları iki milyardan başlıyor, yediye sekize kadar tırmanıyor. Veze yeni evine uğurlanırken geride kalanlara hüzün çöküyor, âdet olduğu üzere arkasından gözyaşı dökülüyor. Ama birazdan eve Veze’nin ağabeyi Ahmet’e eş olacak Dürsün gelecek ve kadınlar bu kez gelinin gelişini kutlayacak. Urfa beş yıl öncesinin Urfa’sı değil artık. Daha kalabalık, daha karmaşık, daha hareketli. Umutlar da büyümüş, hayal kırıklıkları da. Gayet başarılı bir restorasyondan sonra kent yaşantısının odağına dönüşen Balıklı Göl’den kaleye, Urfalıların “mancınık” dediği çifte sütuna bakıyorum. Efsane, Hazreti İbrahim’i sonradan göle dönüşen ateşe fırlatan düzeneğin parçaları olduğunu söylediğinden “mancınık” diyorlar. Nasıl bir yer Urfa? Tarihi bir olaya karışmamış tek bir karışı yok mu? Binlerce yeni insan, binlerce yeni hayat yaratmaya çalışıyor şimdi yoğun göç alan kentte. Yeni mahallelerden Eyübiye’de Yön ve Öğüş ailelerinin cumadan beri pembe bayrak dikili evlerinde atıyor kentin kalbi bizim için. Bayrağın anlamı açık: Düğün. Berdelli bir düğün. Abuhamdan aşiretinin iki reisinden biri altmış altılık Kadir Yön. Doksanların başında beş kuşaktır yaşadıkları köylerini, topraklarını satıp da gelmiş kente. Evin babası olduğundan heyecanlanıyor da mı gözleri buğulanıyor yoksa köydeki düğün coşkusunun şehirde yakalanamadığını mı düşünüyor? Yemek için kurulan kara çadırlar, toz kaldıra kaldıra koşturan Arap atları, ateşlenen barutun kokusu yok artık. Sesleri eskiden ovaları tutan dablanın Ğyani davulunĞ ve zılgıtların sesi mahalle arasında sönük çıkıyor belki. Yine de etkileyici bir ses, renk, koku ve şekil cümbüşü olarak ilerliyor düğün. Kadife ve ipekten “vardel tufah”larını yani düğünlük ve bayramlık giyisilerini kuşanmış kadınlar, başlarına günlük “cemdeni”lerini dolamış erkekler ve yüzlerce çocuk sokaklarda, iki düğün evi arasında akıp gidiyor. Düğünün diğer ayağında, Öğüş ailesinin evinde eğlence sokağa çıkmamış da kendine avluda yer tutmuş. Büyük bir insan yoğunluğu, birbirine geçen sesler ve nereden geldiğini anlayamadığım hafif bir duman görüyorum. Düğün(ler) son aşamaya gelmiş. Önce çeyizler yollandı, cumartesi kınagecesi yapıldı. Bugün pazar. Berdel günü. Giderek uzayan, kadınlı erkekli bir zincir ağır bir halay tutturmuş Yönlerin evinin sokağında. Yüzlerinden büyük bir coşku okunmuyor, bir görevi yerine getirmenin ciddiyeti var sanki üzerlerinde. Derken zurna ve dabla susuyor, kalabalıktan dalga dalga heyecan yükseliyor. Kadir Yön’ün kızı Veze çıkarılıyor evden. Arabaya bindiriliyor. Ağabeyi Ahmet’in karısı olacak Dürsün’le değiştirilmek üzere kararlaştırılan yere götürülüyor. Dürsün’ün arabasını bekliyoruz. Gelmiyor. Taraflar yakın akraba olduğu için fazla sorun edilmiyor bu gecikme. Ama iki üç arabalık pembe bayraklı bir konvoy korna çala çala ortaya çıkınca iş değişiyor. Veze’nin büyük ağabeyi “arabaya” diye bağırıyor. “Gelini vermiyorum!” Karşı taraf Ğbirer arabayla gelinecek diye kararlaştırdıkları haldeĞ daha kalabalık geldi diye. Eşitlik bozuldu, gelin verilmeyecek. Diğer erkekler “aman etme” diye araya girerken konvoy az ötemizden geçip gözden kayboluyor. Başka bir berdelin tarafıymış bu konvoy. Bir iki sokak öteden silah sesleri geliyor. Diğer berdel yapılıyor. Dürsün’ün konvoyu da geliyor çok geçmeden. Kızlar aynı anda arabadan çıkarılıyor, aynı anda diğer arabaya bindiriliyor. Sessiz, gösterişsiz, heyecan barındıran ama sakin görünen bir tören. Berdel tamamlanınca herkes derin bir soluk alıyor. Kutlama için havaya sıkılan birkaç merminin kovanı pıt pıt üzerime sıçrıyor. Uzanıp birini alıyorum. Veze Yön, Ahmet Öğüş’ün; Dürsün Öğüş, Ahmet Yön’ün eşidir artık. Adlarını aynı yapan tesadüfün bu çaprazlama içinde daha bir ince durduğunu düşünüyorum ben. Binlerce kez yapılmış bir iş nasıl da hünerle ilkmiş gibi tekrarlanıyor yine. Gelin arabaları Balıklı Göl’e, Hazreti Eyüp’ün ve Hazreti İbrahim’in makamlarına uğrayacak, sonra evlere varacak. Gelinler mancınığı görecek, Urfa’ya tepeden bakan Hazreti İbrahim’e şehrin nasıl göründüğünü düşünecekler mi? O zamanın gelinlerinin nasıl everildiğini merak edecekler mi? Şanlıurfa’ya bağlı Kınalıtepe köyünün Aşağı Arbit mezrasından 18 yaşındaki Türkan Yatkın, Mengalan köyüne berdelle gelin gitti. Berdel sorulunca söylediği şu söz Atlas’ın Şubat 2000’de çıkan 83. sayısında tarihe kaydedildi: alıntı weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz. Quote jlokloı Link to comment Share on other sites More sharing options...