Jump to content
×
×
  • Yeni Oluştur...

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

  • Profil Reklam Alanı

nisanur

Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    49
  • Üyelik Tarihi

  • Son ziyaret

  • Ticaret Puanı

    0%

nisanur Hakkında

monthly_2022_05/Member.png.b6ca39eaa5d9f3810153f1ced9933fd4.png
  • Kullanıcı Grubu: Kullanıcı


  • Rütbe: Doçent


  • İçerik Sayısı: 49


  • İçerik Gönderi Oranı: 0.06


  • İtibar: 1


  • Başarı Puanı: 492


  • Kazanılan Günler: 0


  • Katılma: 25-05-2022


  • Forumda ki Süresi: 881 Gün


  • Doğum Günü: 01-01-1998 (26)


  • Son Aktivite:

nisanur Hakkında

  • Doğum Günü 01-01-1998

Kişisel Bilgiler

  • Hakkında
    nisanur yusuf
  • Renk
      #8FCE00
  • Takım
    galatasaray
  • Nereden Gördünüz
    Google

Profil Ziyaretleri

519 profil görüntüleme

nisanur Ait Başarılar

Doçent

Doçent (6/14)

  • Birinci Ay
  • İlk Hafta
  • Sohbet Başlatıcı

Son Rozetler

1

Topluluk Puanı

  1. Gazi Hakları – Devletçe Gazilere Tanınan Hak Ve Menfaatler YaReN GAZİ HAKLARI DEVLETÇE GAZİLERE TANINAN HAK VE MENFAATLER 1. Şeref aylığı. 2. Ücretsiz sağlık hizmeti. (İlaç katkı payı verilmemektedir) 3. Devlet Demiryollari ve Deniz Yollari İç hat seferlerinden ve Belediye vasıtalarından kendisi ve eşi ücretsiz seyahat etmek. 4. Meskenlerde tüketilen elektrik bedellerinden %40 indirim hakkı ile bazı Belediyelerde su bedellerinden yapılan indirimden istifade etmek. 5. 2177 sayılı yasa gereği Gazi çocuklarının Devlet Yurtlarından ücretsiz istifade etmelerini sağlamak. 6. İş bulunmasında öncelik vermek. 7. Askeri Hastane misafirhanelerinden yararlanmak. 8. Tören elbisesi temini (MSB ve özel gayretlerle). 9. Devlet törenlerinde protokole alınma. 10. Vefat Eden Muharip Gazi için bir manga asker ile D Tipi Askeri Cenaze Töreni düzenlenmesi ve Mezarlığı olan yerlerde ücretsiz mezar ve üst yapı temini. 11. Gençlik ve Spor Müdürlügüne ait tesislerdeki Spor müsabakalari, Devlet Müzeleri ve Devlet Tiyatrolarina ücretsiz giriş imkanından istifade etmek. 12. Emekli Sandığı sosyal tesislerinden faydalanmak. 13. Gazinin ölümü halinde bu hak ve menfaatler eşine intikal etmekte, eşinin de ölümü halinde muhtaç kızına ve erkek çocuğuna intikal için kanuni çalışmalar halen sürdürülmektedir. 14. İstiklal Savaşı Gazileri ile yatalak hastalarımıza ve eşlerine Genelkurmay Başkanlığı aracılığıyla evlerinde tedavi imkanı sağlamak. 15. Başkent Üniversitesi Hastanelerinden %50 (KDV Hariç) indirimden istifade etmek. (Gazinin kendisi, eşi ve çocukları) 16. Yüksek Ögrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’ndan Burs almak isteyen Gazi çocuklari; beyanlarina uygun belgeleri süreleri içerisinde göndermeleri halinde, 1008 puan üzerinden degerlendirmeye tabi tutularak, öncelikli olarak islemleri yapilmaktadir. 1008 Puana göre, Gazi çocuklarinin Burs almalari kesin görülmektedir. 17. Basbakanlık Toplu Konut İdaresi Baskanlığınca (TOKI) Türkiye genelinde yaptirilan ve satisa sunulan konutlar için basvuru sayisina göre Gazilere kontenjan ayrilmakta ve gerek görüldügü taktirde kura ile hak sahipleri belirlenmektedir. 18. Gazilerimiz, Başbakanlık genelgesi (2006/16) gereğince; eşleri, anne ve babaları ile çocukları kamu kurum ve kuruluşlarına ait misafirhane ve sosyal tesislerden, bu kurum ve kuruluşların kendi personeline uyguladığı ücret tarifesine göre yararlandırılmıştır. Kaynak: muharipgaziler.org.tr weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  2. İngilizce Alfabesi ve İngilizce Harflerin Okunuşu Hayat… İngilizce Alfabesi ve İngilizce Harflerin Okunuşu 26 harften oluşan İngiliz alfabesi, A harfiyle başlar, Z harfi ile biter. a b c d e f g h i j k L m n o p q r s t u v w x y z A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z Alfabedeki harflerin bu düzenine alfabe sırası denir. Listeler genellikle alfabetik sırada yazılır. Mesela, sözlük, kitap endeksleri, telefon rehberleri, ülke isimleri, insan veya eşya isimleri alfabetik düzende sıralanırlar. A,E,I,O,U harfleri sesli harflerdir (vowels), Y ve Q yarı sesli harflerdir (semi vowels).Geri kalan harfler sessiz harflerdir (consonants). İngilizce’de en çok kullanılan harf “E” harfidir. En az kullanılan harfler ise: “Q,X, ve Z” harfleridir. -Türkçe alfabemizde bulunmayıp, İngiliz alfabesinde yer alan harfler: W, X,Q -Türkçe alfabede bulunup, İngiliz alfabesinde olmayan harfler: Ç,Ş,Ğ, Ü, Ö -Küçük harflerde İngilizce’de ı yoktur, i vardır. Buna mukabil, İngilizce’de büyük İ yoktur. İ’nin büyüğü daima I dır. 2. Harflerin Okunuşu I) “e” sesi verenler A, H, J, K II) “i” sesi verenler B, C, D, E , G , P ,T III) “e” sesi verenler F, L, M, N, S, X IV) “Ay” sesi verenler I, Y V) “u” sesi verenler Q, U, W 3. İngilizcede Telaffuz Harflerin okunuşu şöyledir… A(ey) B(bi) C(si) D(di) E(i) F(ef) G(ci) H(eyc) I(ay) J(jiy) K(ki) L(el) M(em) N(en) O(o) P(pi) Q(ku) R(ar) S(es) T(ti) U(yu) V(vi) W(dabıl yu) X(eks) Y(vay) Z(zed) weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  3. Bekar Erkeklere Kötü Haber Hayat… Bekar Erkeklere Kötü Haber Erkekler için ‘kadınsız hayat’ tahmin edilenden çok daha kötü sonuçlar doğuruyor. Öyle ki yetişkin erkeklerin kadınsız yaşaması ölümcül risk içeriyor. Amerika’daki araştırmaya göre, yalnız yaşayan bekar erkekler, evlilerden erken ölüyor. Çünkü mutlu bir evlilik sağlığa iyi geliyor. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  4. Baş Ağrısı Nasıl Geçer? Jelibon Baş Ağrısı Nasıl Geçer? Baş ağrısı her insanın sürekli maruz kaldığı bir durumdur. Bazen bu ağrılar bütün günü mahfedebilir. Sinirli, uykusuz, stresi bir günde moral bozan bir durum olduğunda ortaya çıkabilir. Basit normal bir baş ağrısı genellikle stres, hava durumu tansiyon ve kanda yer alan oksijenin azalmasıyla oluşabilir. Buna en fazla sinirsel ağrılarda denebilir. Gerilimli yerler ve stresten ileri gelen gerilim tarzı baş ağrıları görülebilir. Bu ağrılar genellikle zonklayıcı olur. Boyundan yada alın kısmından başlayan ağrı yukarıya doğru ilerler ve bütün başa yayılır. Baş ağrısı sürekli oluyorsa ciddiye almak ve bir doktora görünmek gerekebilir. Baş ağrısı insan vücudunda bazı şeylerin eksik olduğunun bir habercisidir. Eksik olan şey kısa süer dinlemekte olsa önem verilmelidir. Aksi halde baş ağrısı kronik bir hal alabilir. Stres sebebiyle baş ağrısını geçirmek için akla gelen ilk yol hemen bir ağrı kesici ilaç içmektir. Ancak bu durum kesinlikle yanlıştır. Ağrıyı geçirmenin ilaçlardan önce doğal yolları vardır. Migren sebebiyle bir baş ağrısı oluştuysa karanlık ve ses olmayan bir odada yatarak ağrıyı geçirebilirsiniz. Stres ve gerilimden uzak bir yerde dinlenebilirsiniz. Dinleneceğiniz yerin havadar olmasına özen gösterin. Ağrı sebebiyle ışığa duyarlılık arttıysa karanlıkta dinlenebilirsiniz. Kendinizde o gücü buluyorsanız açık havada yürüyüş yaparak baş ağrısını önleyebilirsiniz. Şakaklara, kaşların arasından alnınıza doğru ve burun deliklerinin üzerinden başlayıp göz kenarına doğru cildi gererek masaj yapmak baş ağrısını hafifletir. Sıcak duş almak vücuta gevşeme hissi verir. Duşa girmek istemiyorsanız ayaklarınızı sıcak su dolu olan bir kapta bekletebilirsiniz. Daha sonra su ılıklayana kadar soğuk su ekleyin. Ayaklar yıkandıktan sonra çorap giyin ve dinlenmek için ytın. Beyinde yükselmiş olan kan akışı bu yolla ayaklara gelir ve baş ağrısı sona erer. Bir tane bez alarak bu bezi soğuk su ile ıslatın. Yada poşete buz koyup başınıza soğuk kompres yapın. Baş ağrısı dinecektir. Bir ağrı kesici kullanmadan önce doktora kesinlikle danışılmalıdır. Fakat her ağrı sırasında ilaç almak alışkanlık olduysa bir müddet sonra ilaç ağrısı yaşayabilirsiniz. İlaç bağımlısı olduğunuzdan dolayı ilaç almadığınız zaman başınız ağrımaya başlayabilir. Mümkün olduğu kadar ağrı kesici kullanmamaya özen gösterin. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  5. D Vitamininin Faydaları Nelerdir? Jelibon D Vitamininin Faydaları Nelerdir? Bilinenin aksine D Vitamininin öneminin çok fazla olduğu ve insan üzerinde 200 üzerinde gene etki ettiği, bu genlerin içinde D Vitaminin bağışıklık ve kanser hastalıkları ile bağlantılı bulunduğu belirtiliyor. D vitamini eksikliğinin ciddi bir durum olduğu yapılan araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Bu çalışmaları yapan kişi ve kurumlar dünya üzerinde 1 milyar üzerinde insanın D vitamini eksikliğinin olduğunu belirtiyor. D vitamini yapılan araştırmalara göre insan genomunun bazı noktalarında bulunan D Vitamini Alıcıları üzerinden DNA’yı etkilediği ortaya konulmuştur. Diş ve kemik yapısı için D vitamininin etkisi çok önemlidir. D Vitamini Faydaları Kemikler ve dişlerin güçlenmesini sağlar. Raşitizmi engeller. Vucut üzerindeki gelişim etkilileri sebebiyle özellikle büyüme çağındaki çocuklarda D Vitamini çok önemlidir. Sindirim sistemine çok iyi gelir ve bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlar. Kan pıhtılaşmasını önler. D Vitamini Hangi Besinlerde Bulunur? Vücuda alınan güneş ışınları sayesinde D vitamini vücut tarafından üretilir. Buna ek olarak D Vitamini; balıketi, balıkyağı, süt, yumurta sarısı gibi besinlerde D vitamini bol miktarda bulunur. D Vitamini Eksikliği D Vitamini eksikliği sonucunda kemik ve diş yapılarında bozulma görülür, kemikler gücü kaybeder. Raşitizm denilen dişlerin geç çıkması ya da kemiklerde gelişim bozukluğu gibi hastalıklara neden olabilir. Diş çürümesi, kemik yumuşaması, huzursuzluk, uyku bozukluğu D vitamini eksikliği sonucu ortaya çıkan bazı rahatsızlıklardır. D Vitamini Fazlalığı Bu vitamin eğer çok fazla alındıysa mide bulantısı, kusma, iştahsızlık, Tansiyon, baş ağrısı gibi belirtiler görülmektedir. D vitamininin gereğinden fazla alınması durumunda kemikler aşırıya kaçan kalsiyum birikmesi sonucunda bebeklerde zihinsel geriliklere ve çocuklarda ise kemiklerin gelişimini durdurarak ileride boyun kısa olmasına sebep olur. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  6. Psikoterapi Nedir? DOLUNAY Psikoterapi Nedir? PSİKOTERAPİ Psişik etki vasıtaları ile hastaya yardımın bütün yönlerini kapsayan tedavi sistemidir. Başka bir ifade ile, hastayı ihata eden çevrenin düzeltilmesi ve onun vasıtasıyla hastalıklardan, hastalığı oluşturan etkenlerden uzaklaşılmasına yönelen bir tedavi usulüdür. Medikal incelemeye alınmış bir çok psikoterapi yönteminin temelini, çağdaş ilmi istikametlere yönelen, sinir sistemi fizyolojisinin kanunları ile uygunluk arz eden psikoterapi okulları olmalıdır. Psikoterapik etki vasıtasının en geniş yayılmış ve tecrübede kendini ispatlamış biçimi, hekimin sözüdür. Ancak doktorun söylediği tüm sözleri de, psikoterapotik etkiye sahip olduğunu söylemek doğru değildir. Hekimin sözlerinin psikoterapotik değere haiz olabilmesi için; hastanın elemine ve üzüntüsüne etki ederek onda olumlu yankılar yapsın, hastanın iyileşeceğine olan inanç artsın ve doktoruna karşı güveni yükselsin. Meşhur nöropsikiyat ve psikoterapist V. M. Behterov demiştir ki; "Doktorla konuştuktan sonra, hasta kendisini iyi hissetmiyorsa, o hekim hekim olamaz." Sadece doktorların değil, bazı din adamlarının, dervişlerin, medyumların, cincilerin ve bu gibi diğer insanların, hastalar üzerindeki etkileri psikoterapotik etki ve telkin efekti gibi değerlendirilmektedir. Bu açıdan, psikoterapi vasıtalarının çok eskiden beri mevcut olması gerekir. Bu da bilinen bir husustur. Rus bilim adamı hekim B. J. Botçal şöyle demiştir; "Her bir hekim, onun kendi isteğine bağlı olmayarak ilk sırada psikoterapisttir. Onun belirlediği ilaçların ve diğer tedavi usullerinin % 60’ı psikoterapotik etki gösterir." Psikoterapinin umumî ve hususî biçimleri vardır. Umumî psikoterapi her doktorun kendi tedavi uygulamalarından, şahsına münhasır bir yer tutar. Bu özellik, yalnız hekimin şahsî keyfiyetleri değil, bilgisi, zekası, sözleri, aynı zamanda onun harici görünüşü, muayene ve tedavi tekniği, tedavi müessesinin düzeni ve rahatlığı, duvarında asılmış plaketler, sertifikalar, diplomalar, yazılar v.s. amiller, bu etkiyi oluşturan diğer psikoterapotik faktörlerdir. Psikoterapinin içeriğini ve etkisini anlayan her hekim bütün bu cihetleri dikkate almalı ve gündelik çalışmasında onlardan yararlı bir şekilde istifade etmelidir. Psikoterapinin Özel Metodlarını aşağıya sıralamak mümkündür. Bunlar; 1. Rasyonel Psikoterapi 2. Psikanalitik Yöntem 3. Telkin 4. Hipnotik Telkin 5. Narkohipnoz 6. Grup Psikoterapi 7. İmagoterapi 8. Autogening Training 9. v.d. Çağdaş psikoterapinin muhtelif ülkelerde tatbik edilen onlarca birim ve çeşidi vardır. RASYONEL PSİKOTERAPİ Rasyonel psikoterapi tüm uyanık halde hasta ile mantiki yönden temellendirilmiş bir tedavi sürecini uygulamaktır. Rasyonel psikoterapiyi ilk tatbik eden İsviçreli psikoterapist P.S. Dubya olmuştur. (1912) Telkin etme biçiminden farklı olarak, rasyonel psikoterapi uygulamasında hekim hastayı sadece duyguları üzerinde değil, daha çok entellektüel düşünme, muhakeme etme yapısı üzerinde çalışır. Hastanın iyileşmesi, hekimin yaptığı görüşme peryodları içinde, hastanın kendi hastalığının içeriğini anlaması, iç görüş sahibi olması ve hastalığına karşı münasebetlerini değiştirmesi çerçevesinde ortaya çıkar. Yani bazen de hekimin esas vazifesi hastanın "anormal" muhakemesinin, aksi istikamete döndürmek, yani hastalığının asıl mahiyetinin hastanın tasavvurundaki olumsuz bir savunma mekanizması olduğunu izah etmektir. Dubya, teklif ettiği metodun izah edici, açıklayıcı özelliğin ön plana getiriyor ve bunda hiçbir telkinin olmadığını söylüyor. Ancak, gerçek bu şekilde değildi. Rasyonel psikoterapi hem telkin, hem inandırma, en başlıcası ise doktorun şahsiyetine yüksek güven olmasıdır. Hekimin gösterdiği psikolojik tesir hastanın emosyonel yapısına tesir etmeden "tedavi etkisi" ortaya konamaz. Hekim psikoterapi sohbetine başlamadan önce derin bir anamnez toplamalı, çok iyi bir sistemik muayene yapmalı, laboratuvar araştırmalarında bulunmalı, gerekirse konsültasyon istemelidir. Psikoterapi, entellektüel seviyesi yüksek, zeki eğitimli insanlara yapıldığında daha büyük etki göstermektedir. Rasyonel psikoterapi muhtelif hipokandrial sendromlar, fobiler ve psikosomatik hastalıklarda geniş olarak tatbik edilebilir. PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİ S. Freud tarafından ortaya konulmuş bu usul, daha çok Batı aleminde yayılmıştır. Bu metodu temelinde, hastalığı oluşturan "bilinçdışı çatışmaların" bilinçaltından bilince çıkma gayretleridir. Freud’un iddiasına göre, serbest çağrışım yöntemiyle yapılan konuşmalar neticesinde, hastanın ızdıraplarına neden olan faktörler tespit edildiğinde, bilince çıkarıldığında hastanın durumu iyileşmeye başlıyor ve tedricen düzeliyor. Psikonalitik yaklaşımdaki uygulamada, çeşitli sembollere, bu çerçevede rüya görmelere, görülen rüyanın muhtevasına, dil sürçmelerine, hatalara büyük önem veriliyor. Bunlar, hastalığın bilinçdışı kalmış yansımaları ve kılık değiştirmiş sunumları gibi kabul ediliyor. Hekimin başlıca vazifesi bu sembollerin anlamlarının ortaya konması, muhtevasının tahlil edilmesi ve böylelikle hastanın onların menfî tesirinden kurtarılmasıdır. TELKİN TEDAVİSİ Geniş olarak yazılmış metodlardan biri olup aynı zamanda diğer ihtisas dallarındaki uzmanlar tarafından da muvaffakiyetle tatbik edilir. Yerinde önerilmiş hekim sözünün kıymetini her zaman göz önünde tutmak gerekir. Tedavi seansını yapma için hekim hastayı rahat bir koltuğa oturtur veya bir yatağa uzanmasını söyler. Hastaya gözlerini kapatarak, bütün kaslarını gevşetmesini, gerginlik ve telaştan uzak kalmasını teklif eder. 5-10 dakikadan sonra hasta oldukça sakindir. Böyle bir durumda hekim, telkine başlar. Hekim sözlerini kısa, sade ve anlamlı bir şekilde söyleyerek hastanın ızdırabını hafifletmeye çalışır. Bütün hastalar için uygulanacak tek tip bir telkin yoktur. Bunu hekim tayin eder. Doktor, hastasının yaşına, cinsiyetine, entellektüel seviyesine, medenî yaşantısına ve en önemlisi ise hastalığın esas semptomlarını göz önüne alarak tertip etmelidir. Bazı psikoterapistlerin, meşhur yazarların ve alimlerin sözlerini buraya almakta yarar var. "Ümidini yitiren ümitsiz kalır." "Senden hareket, Allah’tan bereket." "Her gecenin bir gündüzü, her derdin de bir çaresi vardır." "Derdini söylemeyen, dermanını bulamaz." "Dert, dert getirir." v.s. Uyanık halde yapılan bu telkinin, hipnoza yatkınlığı olmadığı veya aksi tesir gösterebileceği durumlarda uygulamak gerekir. Muhtelif fobilerde, (Kardiofobi, kanserofobi, spidfobi… v.s.) nevrotik sendromlarda, çocuk nevrozlarında başarıyla tatbik olunabilir. Enfarktüs ve felç geçirmiş hastaya emredici tonda telkin yapılmaması tavsiye olunur. HİPNOTİK TELKİN Bu usulün başlıca yönü, hastayı hipnotik transın altına alacak telkin vermektir. Hipnotik transın fizyolojik mahiyeti tam olarak ortaya konamamıştır. Bir çok alimler hipnozu, normal uykunun bir çeşidi gibi kabul etmiştir. İ. P. Pavlov’a göre, normal uyku beyin korteksinin yaygın, bazen de subkortikal alanlarında içine alan inhibisyonudur. Hipnotik transı ise local bir inhibisyon halidir. Beyin korteksinde "Gözetici bölgelerin" olması ile normal uykudan ayrılır. Hipnotist, aynı "Gözetici Bölgelerin" aralığı ile hipnoz altına alınan şahısla bağlantılarını sürdürebilir. Hastayı hipnotik transa almadan önce, sistematik bir muayene yapılması gerekir. Aynı zamanda hipnoza yatkınlığın derecesi tayin edilmelidir. Bazı alimlerin verdiği bilgiye göre, insanlar arasında hipnoza yatkınlık % 60-70 civarındadır. Elbette, hipnoz yapanın tecrübesine ve maharetine bağlı olarak bu rakamlar değişebilir. Hipnotik transı oluşturmak amacı ile muhtelif uyarıcılar (parlayan eşyalar, ışık, monoton ses, tıkırtı v.s.) istifade ederek beş duyuyu etkileyen (işitme, görme, taktil v.s.) amacına ulaşır. Sözle telkin, gözle tespit yöntemi ile hipnotik trans oluşturmak en çok uygulanan yöntemdir. Bu amaçla gerekli muayene ve hazırlıktan sonra hasta özel bir koltuğa alınır veya rahat bir yastığa uzandırılır. Onun dikkatini herhangi bir noktada topladıktan sonra, takriben aşağıdaki içerikli telkin ifadelerinden istifade etmek mümkündür. "Gözlerini aynı noktadan ayırmadan benim sözlerimi dikkatle dinleyin. Bir müddetten sonra kolların, ayakların ve nihayet bütün bedeninin ağırlaştığını hissedeceksiniz. Aynı tempoda göz kapaklarının ağırlaşmaya başlayacak ve sonra onları kapatarak uyumaya başlayacaksınız. Ona kadar sayıyorum. 10 dediğimizde göz kapaklarınız kapanarak rahat ve sakin uykusunda dertsiz olacaksınız. Bir…… iki…… üç….. kollarınız yavaş yavaş ağırlaşıyor, ağırlık bütün bedenini sardı. Dört…. beş….. şimdi ise göz kapaklarınız ağırlaşmaya başlıyor. Altı…. yedi….. aralarla derin nefes alın. Gözleriniz kararıyor, bedeninizi hoş bir rahatlık kapladı. Sekiz…. dokuz….. artık gözlerinizi açık tutamıyorsunuz. İradenin dışında onlar kapanmak istiyor. On…. gözleriniz tamamı ile kapanıyor… Rahat ve tam istirahat edin, daha derin uyuyun…." Elbette ki telkinin içeriği daha geniş ve başka ifadelerden ibaret olabilir. Başlıca şart, söylenen sözlerin telkin gücünü artıran faktörlere bağlıdır. Sözleri monoton sözle, arayla, inandırıcı şekilde söylemek lazımdır. Başlıca şartlardan biri de, muntazaman çalışmak ve tecrübe toplamaktır. Hipnoz ile tedavi metodunun bütün cihetleri konu ile ilgili literatürde geniş olarak mevcuttur. Hipnotik trans altında telkin etmekle, tedavi bir çok hastalıklarda, nevrozlarda ve nevrotik sendromlarla psikosomatik bozukluklarda, bronşial asthma, hipertanyison ve şeker hastalığında birtakım diğer rahatsızlıklarda, çocuklarda enüreziste, konuşma ve davranış bozukluklarında başarı ile tatbik edilebilir. Literatürde en çok dissosiyatif bozukluklarında uygulandığını ve en basit tedavi yolu olduğunu görüyoruz. Onun haricisinde anksiyete nevrozu grubu hastalıklarda (fobiler, obsessif kompulsif bozukluk, genelleşmiş anksiyete bozukluğu, PTSS), somatoform bozukluklarda, kişilik bozukluklarında, cinsel fonksiyonel bozukluklarda kullanıldığını ve muhtelif psikoterapotik yöntemlerle kombine edildiğini görüyoruz. NARKOHİPNOZ Hastanın ven içine heksonal (% 10’luk) veya tiopental sodyum vermekle uyku meydana getirilebilir. Ancak bu tedavi yönteminde hastayı tam uyutmuyor, sadece bilinçli hali kayboluyor. Ancak hekimle irtibatı devam ediyor. Bu esnada hekimin telkinleri başlıyor. Bazı hallerde yatması için izin veriliyor. Tedavi seanslarının sayısı, hastalığın ağırlık derecesine ve şahsın bu tedavi usulüne ilgisini dikkate alarak 8-10 veya daha çok seans yapılabilmektedir. Sade yöntemlerle hipnotik trans mümkün olmadığında narkohipnoz metodundan istifade edilir. M. E. Teleşevskiya, bu yöntemi teşvik edici, düzeltici ve güçlendirici bir terapi olarak isimlendirmiştir. GRUP PSİKOTERAPİSİ Aynı zamanda birkaç kişi ile veya grup ile yapılan tipleri vardır. Grup içinde yapılan psikoterapide hekim aynı telkin ifadeleri ile bütün gruba tesir gösterir. Grup psikoterapisi, tedavi grubunda olan hastaların birbirine olumlu tesirinden de istifade eder. Bu maksatla, hastalar gruba alınırken, teşhisleri, yaşları, entellektüel seviyeleri göz önüne alınarak seçilir. Psikoterapi konusunun esasını, hekimin grupla diyalogu teşkil eder. Hekim hastalara, onları rahatsız eden hastalıkları hakkında onun meydana gelme sebepleri ve diğer yerlerden bilgi verir. Hastalık hakkında onlarda meydana gelmiş, yanlış düşünceleri ortadan kaldırmaya çalışır. hekimin becerisi, hastalarda biçimlenmiş olan negatif yaklaşımları değiştirmek, onların tedavi olacaklarına ve iyileşeceklerine olan inançlarını sağlamalı ve bunları yükseltmelidir. Bu tedavi yöntemi, genellikle alkolizm, nevrozlar, nevrotik sendromlar ve sinir sisteminin diğer fonksiyonel bozukluklarında tatbik edilir. İMAGOTERAPİ Rus psikoterapisti İ. J. Volpert tarafından (1972) de teklif edilmiş bu yöntemin mahiyeti şöyledir: Psikoterapistin rehberliği (tavsiyesi) altında kendi hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılmasına müsbet etki gösterebilecek "hayali suretlerle (imajinasyonla)" hayaller oluşur ve günde 1-2 saat aynı hayalin rolünü oynatır. Hasta seçtiği rolün, mânevî hususiyetlerini, davranışlarını, ilk etaptan duygulanımını ne kadar canlı ve objektif ifade ederse, o kadar çok başarı kazanmış olur. Hastaya öğretmek gerekir ki; o kendisini temkinli, sakin ve huzurlu hissetsin. Kendindeki gerginliği, asabiliği ve diğer bu gibi halleri mülayimlik, tebessüm, şaka ve çeşitli yollarla ortadan kaldırır. 1-3 ay devam eden bu tedavi usulü bir çok hallerde müsbet neticeler verir. İmagoterapi nevrozların bütün biçimlerinde o çerçevede gerginlik, sinirlilik, dahili organlarda hoşagitmez duygularla belirtilen nevrotik sendromlar da tatbik edilir. AUTOGEN TRAİNİNG Bu yöntemin başlıca üstünlüğü odur ki; onu benimseyen her birkişi, hekimin iştiraki olmadan istenilen vakit ondan istifade edebilir. Autogen Training ilk defa Alman psikiyatristi ve psikoterapisti Şults (1932) tarafından tatbik edilmiştir. Autogen training veya psikoloji jimnastica onunla meşgul şahsın iradesinin gücüne kendine telkin etkisi sağlamak usulüdür. Bu maksatla ilk sırada, kasların relaksasyonuna ulaşmak, bunun arkasından Şults’un teklif ettiği altı vaziyeti oluşturmak gerekir. Bu esnada hasta, rahat yatakta veya kanapede oturmalı veyahut yatmalıdır. Rahat nefes alıp vermek başlıca şarttır. Çalışmaları günde üç defa (sabah uykudan uyanır uyanmaz, öğleyin ve gece yatarken) yapmak gerekir. Önceden bu konu ile çalışan bir kişi, kollarını, bacaklarını, sonra ise tüm vücudunun ağırlaşmasını ve uyuşmasını telkin etmeyi öğrenmelidir. Bu maksadla, kendi kendine içten birkaç defa "kolların ve bacaklarım ağırlaşıyor. Bütün bedenin ağırlaşıyor" diye tekrar etmeli. Ağırlaşmanın tafsilatını hayalinde canlandırmalıdır. Bundan sonraki aşamada ise; sıcaklık hissi, mide bulantısı, nefes alıp vermenin serbest ve muntazam olmasını, karında sıcaklık ve nihayet alında serinlik hissi oluşturmayı öğrenmelidir. Gösterilen umumi aşamaların becerilmesinden sonra, her bir kişi için ortaya konan özel telkin biçimlerine geçilir. Tedavi etkileri ortaya çıkarana kadar çalışmalar sürdürülür. Autegen Training kompleksine, yalnız başına becerilebilmesi için 2-3 ay süreyle her gün uğraşmak gerekir. Hekimle birlikte çalışıldığında bu süre kısalır, kendine telkin her bir şahsın, kendi organizmasına, tedaviye cevap vermesine ve sinir sisteminin bir çok fonksiyonel bozukluklarını tedavi etmeye geniş imkanlar verir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  7. Kısırlık Ve Tedavi Yöntemleri DOCTORS KISIRLIK VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ KISIRLIK Her evlenen çiftin çok kısa bir süre içinde gebe kalması mümkün değildir. Her iki bireyin normal üreme yeteneği olduğu durumda bile o ay için gebe kalma ihtimali %20-25 civarındadır. Çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri için bazı şartlar gereklidir: –Kadında yumurtlama olması (ovulasyon) –Erkeğin sağlıklı sperm üretebilmesi (normal sperm) –Rahimde bebeğin yerleşip büyüyebilmesi için yapısal bir engel olmaması –Rahim kanallarının en az birinin açık ve işlevsel olması –Normal cinsel yaşam O halde, Normal cinsel hayatı olan ve korunmadıkları halde bir sene sonunda gebe kalmayan çiftlerde kısırlık düşünmek gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki evli çiftlerin bir sene sonunda % 80 kadarı gebe kalmakta ve geri kalan % 20 si gerçek kısır grubu oluşturmaktadır. KISIRLIK KADINDAN MI KAYNAKLANIYOR? Kısırlık bazı yörelerde sadece kadına ait bir sorun olarak kabul edilmektedir. Halbuki, esas neden sadece kadına, sadece erkeğe bağlı olabileceği gibi her ikisinden de kaynaklanabilir. Bazen de yapılan muayene ve tüm tetkikler sonucu kısırlık nedeni olabilecek bir bulgu tesbit edilemez. O halde, kısaca nedenler şunlardır: -Sadece kadına ait -Sadece erkeğe ait -Her ikisine ait nedenlerin birlikte olduğu durumlar. -Hiçbir nedenin bulunamadığı grup. NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURULMALI? Çocuğu olmayan bir çiftin doktora ne zaman başvuracağı özetle -Geçen evlilik süresine -Kadının yaşına -Kadının adet görüp görmemesine bağlı olmakla beraber, bazı faktörleri de göz ardı etmemek gerekir. Şöyle ki: Bazı çiftler değil bir sene, 2-3 aylık evli kaldıktan sonra çevre etkisi ile hemen çocuk istiyorum, bebek istiyorum, niye hemen gebe kalamadım gibi kısır mıyız diye kaygıya kapılmaktadırlar. Böyle çiftlerin mayene edilmesi ve şüpheli bulgu yoksa cinsel ilişki zamanlaması konusunda gerekli bilgilerin hatırlatılması, onlara manevi destek verilmesi gerekir. Kısırlık düşündürecek bulgular varsa erkenden tetkiklere başlanabilir. En başta, erkeğin sperm analizini yapmak çok aydınlatıcı olmaktadır. Bazı yörelerimizde çok erken yaşta evlilik yapılmaktadır. Böyle durumlarda genç kadınlarda adet düzensizlikleri, yumurta gelişmemesi, yumurtlama olmayışı sık raslanan durumlardır. Hormonal sistem henüz tam olgunlaşmadığı için gebe kalma yeteneği azalmış olabilir. Kentleşme ile kadınların çalışma hayatında daha aktif olması sonucu daha ileri yaşta evlilikler söz konusu olmaktadır. 35-40′lı yaşlarda ilk evliliklerini yapan çiftler az değildir. Bu gibi durumlarda detaylı bir muayene ve tetkik gerekebilir. Bilindiği gibi, yaş ilerledikçe diabet, kalp hastalığı, tansiyon ve bunun gibi bazı durumların görülme olasılığı artmaktadır. Özellikle kırsal yerleşim bölgelerinde çocukluk çağında geçirilen bazı bulaşıcı hastalıklarda kişiye yeterli aşılama yapılamamış veya tedavi görememiş ise üreme kapasitesinde azalma olabilir. Yukarda bahsedilen veya eklenebilecek pek çok özel durum nedeniyle çocuk sahibi olmak isteyen bir çift doktora başvurduğunda mutlaka dikkatli bir muayeneden geçirilmesi gerekir. Kadın ve erkeğin sağlık hikayesine göre bir plan çizmek ve önermek doktorun bilgi ve görgüsüne, insiyatifine bağlıdır. Tüp bebek öncesi yapılacak tedaviler varsa uygulanmalı, daha sonra gerekiyorsa tüpbebek yapılabilir. Olasılıklar çifte açıkça anlatılmalıdır. Kısırlık ve tup bebek ile ilgili ayrıntılar, ör: icsi, ivf, mikroenjeksiyon, polikistik over, endometrioz, miyom, gebelik oranlarını etkileyen olaylar çiftin durumuna göre izah edilir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  8. Organik Kimya Nedir, Organik kimyanın kullanım alanları nelerdir NotuiteSane Organik kimyanın kullanım alanları nelerdir Organik Kimya Nedir? Organik kimya temel olarak karbon ve hidrojen elementi içeren bileşikleri inceleyen bir bilim dalıdır. Saç, cilt ve kasları meydana getiren RNA ve DNA; yediğimiz içtiğimiz gıdalar; giydiğimiz elbiseler; ve aldığımız tüm ilaçlar organik maddelerdir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  9. alevforum Evrendeki Düzen Rastlantı Mı Hayat… alevforum Evrendeki Düzen Rastlantı Mı EVRENDEKİ DÜZEN RASTLANTI MI? Evrende üç yüz milyon galaksi bulunduğu zannedilmektedir. Galaksiler arasında da milyonlarca ışık yılıyla ifade edilebilen dev aralıklar, mesafeler vardır. Bir ışık yılı ise saniyede üç yüz bin km hızla giden bir ışık huzmesinin bir yılda alacağı yol demektir. Bu da yaklaşık dokuz katrilyon km’dir. İlginç olan aralarında korkunç denebilecek boşluklar bulunan bu galaksiler ve galaksileri meydana getiren milyarlarca yıldızın kütle çekimleriyle birbirlerine bağlanmış olması, bu bağlantıların son derece hassaslığıdır. Süpernova denilen dev yıldızların patlamaları sonucu uzaya savrulan göktaşları ayrı tutulursa bütün gök cisimleri hassas dengeler ve kurallarla birbirleriyle bağlıdır ve devamlı hareket halindedir. Bu dengeli ve kurallı hareketler evrenin bütünlüğününü kapsar. Daha da ilginç olan ise süpernova patlamaları sonucu uzaya savrularak serseri mayınlar gibi başıbozuk bir halde dolaşıp duran, kendilerinden daha büyük gök cisimlerinin çekimlerine kapılarak onların üzerlerine düşen, bir bakıma düzensizliği simgeleyen bu göktaşları yaşamın oluşma şartlarına çok büyük katkılarda bulundukları gibi ileri ki zamanlarda evrenin çökmesine de neden olacaklarıdır. Süpernova denilen dev yıldızların merkezlerindeki nükleer fırınlarda oluşan ağır elementler bu yıldızların patlaması sonucu sağa sola savrulan göktaşlarıyla evrenin çeşitli bölgelerine gitmekte, buralarda dünyamız gibi sert kabuklu, yaşama uygun gezegenlerin oluşmasına sağlamaktadır. Bir bakıma evrendeki düzensizlikler bile bir düzen içerir ve yaşamın oluşma planına (yaşamsal uygunlukların olmazsa olmazlarına) çok büyük katkılarda bulunur. Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşlukların canlı hayatının var olabilmesi için zorunlu olup olmadığı sorusuna verilen yanıt çok önemlidir. Yapılan araştırmalar gök cisimleri arasındaki ilişkilerin yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu, çok hassas hesaplar, yapılar ve dengeler içerdiğini göstermektedir. Bu devasa mesafeler gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler son derece kritiktir. Bu nedenle yaşamsal uygunlukların önemli bir parçasıdır. Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar dünya gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafedir. Ünlü biyokimya profesörü Michael Denton da, Doğanın Kaderi adlı kitabında bu konuda şöyle yazar: -Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından fırlatılan maddeler o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki mesafe, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. Bu uzaklıklar son derece kritiktir. Prof. George Greenstein da bu akıl almaz büyüklükle ilgili, Simbiyotik Evren adlı kitabında şöyle yazar: -Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebula denilen bulutsularda ve diğer gök cisimlerinde süre giden temel fiziksel işlemlerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi. Uzak bir noktadan bakıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzünde çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama pardon, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım… Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır. Greenstein kitabında bunun nedenini de açıklar. Evrendeki büyük boşluklarla bazı fiziksel değişkenler yaşamsal uygunlukların şekillenmesine sağlamaktadır. Yaşamsal uygunlukların şekillenmesi ise yaşamın devamlılığı amacına yöneltilmiş pek çok harika sistemlerin oluşup bir araya gelme nedenidir. Ayrıca evrendeki katrilyonları bulan cisimler arasındaki boşluklar bu cisimlerin birbirleriyle çarpışmalarını, evrenn bir kaos ortamına sürüklenmesini de önler. ………… Samanyolu galaksisin de yaklaşık iki yüz elli milyon yıldız bulunduğu tahmin edilmektedir. Diğerlerinde olduğu gibi Samanyolu galaksisindeki yıldızlar arasında da dünya ölçüleriyle ifadesi mümkün olmayan çok büyük mesafeler, aralıklar vardır. Samanyolu galaksisinde bulunan yıldızların içinde güneşe en yakın olanı Alpha Centauridir ve güneş sisteminden sadece 4.5 ışık yılı uzaklıktadır. Dünya bildiğimiz gibi Güneş Sistemi’nin bir parçasıdır. Bu sistem, evrenin içindeki diğer yıldızlara göre orta küçüklükte bir yıldız olan Güneş’in etrafında dönmekte olan dokuz gezegenden ve onların elli dört uydusundan oluşur. Dünya, sistemde Güneş’e en yakın üçüncü gezegendir. Güneş’in çapı dünya çapının 103 katı kadardır. Aradaki mesafe diğer ifade ile dünyanın güneş etrafındaki elips şeklindeki yörüngesiyle güneş arasındaki mesafe yüz kırk milyon kilometre ile yüz altmış milyon kilometre arasında değişir. İlginç olan aradaki mesafe ile dünyanın ve güneşin büyüklüğünün son derece kritik olmasıdır. Işık yılı birimine göre dünya ile güneş arasındaki mesafe (ortalama yüzelli milyon km) yedi ışık yılı/dakika olur. Bu da güneşten çıkan bir ışık fotonunun yedi dakika sonra dünyaya ulaştığı anlamına gelir. Dünya ölçüleriyle dev bir boyuta sahip gibi görünen Güneş Sistemi, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine oranla oldukça küçük denilebilir. Güneşimiz galaksinin spiral kollarından birinde dışa yakın bir yerde bulunmaktadır. Gök cisimlerinin (özellikle güneş sisteminin) evrendeki dağılımı ve aralarındaki boşluklar Dünya’da canlı hayatının var olabilmesi ve devamlılığı için zorunlu olup çok önemlidir. Gök cisimleri arasındaki mesafeler katı kütleli gezegenlerin oluşumundan ısı değişimlerine kadar yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Bu konuda en küçük bir kuşku yoktur. Bunun nedeni ise bu mesafelerin gezegenlerin oluşumlarını ve yörüngelerini doğrudan etkilemesidir. Güneş sistemindeki gezegenlerin yörüngeleri ise çok kritik değerlerdedir. En küçük bir oynama yaşamı sona erdirebilir. Evrenin kökeni ile ilgili çeşitli araştırmalar yapan fizikçi Roger Penrose: -Ama evrenin kesinlikle bir amacının olduğunu gösteren bir olay var ki, o da evrenin şans eseri orada durmadığıdır. Bazı insanlara göre evren sadece oradadır işte. Öylesine olmaya devam ediyor. Biz de kendimizi birdenbire bu şeyin içinde buluvermişiz. Bu bakış açısının, evreni anlamamızda çok verimli ya da yardımcı olacağını sanmıyorum. Bence evren ve onun varlığının altında bugün henüz pek sezemediğimiz çok daha derin bir şeyler gizli demiştir. Bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçek gözlemlediğimiz evrende mevcut hassas denge ve düzenlerin muazzam bir patlamanın sonrasında kendi kendine ve rastlantılarla gerçekleşmesinin kesinlikle imkânsız olduğudur. Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi, ancak doğaüstü bir yaratılış sonucunda gerçekleşebilir. Diğer ifade ile bu tersinim teorisinin öngördüğü gibi düzenli bir genişim evresinin başlangıcıdır ve asla patlama değildir. Düzenli sistemlerin bilinç (amaç), bilgi, güç (enerji), madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonucu olduğu düşünülürse eğer bir olgu düzen ve sistem sahibiyse bilgi ve iradenin sonucu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hüdai ÇAKMAK Yazar Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  10. Göç Çeşitleri Nelerdir? NotuiteSane Göç Çeşitleri Nelerdir? Göç Çeşitleri Göçler MÜBADELE GÖÇLERİ: ( Yer Değiştirme) : Bir antlaşmanın esaslarına dayanılarak yapılan, ülke nüfuslarının karşılıklı olarak yer değişmesi ile oluşan göçlerdir. Örneğin Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan ile yapılan anlaşmalarla ülkemizde yaşayan Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler arasında yer değiştirme göçleri yaşanmıştır. Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi protokolü imzalanmıştır. Bu göçler Romanya ile Bulgaristan arasında da olmuştur. Bu protokol ile İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkleri kapsamıştır. Bu protokol ile Yunanistan’dan 400.000 Türk Türkiye’ye, Buna karşılık Türkiye’den 150.000 Rum Yunanistan’a gitmiştir. Bu göçler insanların gönüllü olarak yaptıkları göç hareketleri olmayıp, zorunlu göçlerdir. BEYİN GÖÇÜ Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanları çalışmak üzere başka ülkelere göç emesi olayına Beyin Göçü denir. İyi eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşan göçlerdir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nitelikli kişilerinin sanayileşmiş ülkelere gitmesidir. Örneğin II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir. Göç veren ülkeler açısından en büyük kayıp olarak değerlendiren göçtür. Ekonomisi gelişmemiş ülkelerin yüksek paralar harcayarak yetiştirdiği elemanlar ellerinden kaçmaktadır. Ülkeler arasında gelişmişlik farkının artmasına neden olmaktadır. Zor şartlarda yetiştirdikleri kaliteli elemanları kaybeden gelişmekte olan ülkelerin kalkınmaları yavaşlamaktadır. Özellikle beyin göçü 1960 yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Doktor, mühendis, ekonomist, sanatçı v.b. alanında iyi yetişmiş insanların göç etmesi, ülkemizde de önemli bir sorundur. En çok Beyin göçü veren ülkeler: Hindistan, Pakistan, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Nijerya, orta Asya devletleridir. En Çok Beyin Göçü alan ülkeler: A.B.D. Kanada, Avustralya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Almanya, Fransa, İsviçre, İsveç, Norveç, vb. Bazı ülkeler beyin göçü alırken aynı zamanda beyin göçü verebilir. Kanada bunun en iyi örneğidir. Ülkemize de son yıllarda bazı Orta Asya devletlerinden az sayıda yetişmiş insan gelmektedir. Avrupa ve ABD’de çok sayıda Türk uzman başka ülkeler için çalışmaktadır bu da ülkemiz için bir kayıptır. Beyin göçünün başlıca nedenler: 1.Sanayileşmiş ülkelerin ödedikleri yüksek ücretler 2.Çalışma şartlarının kolaylığı, teknoloji ve gelişmelerden en iyi şekilde yararlanma imkânı 3.Göç gönderen ülkede iyi yetişmiş kişilerin kendi alanı ile ilgili uygun iş bulmakta zorlanmaları veya kariyer yapmakta imkân bulamamaları. İŞÇİ GÖÇLERİ Ekonomik gelişmenin yavaş olduğu ülkelerde iş olanaklarının az olması, bu imkânların geliştiği ülkelere ve bölgelere doğru göçlere neden olmaktadır. İşsizlik nedeniyle yapılan göçlere işgücü göçü denir. İşgücü göçleri mevsimlik, kısa süreli veya uzun süreli olabilir. Örneğin ülkemizde yaz mevsiminde pamuk işçilerinin Çukurova’ya gelmesi mevsimlik işgücü göçüdür. II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952- 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz gelen işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmışlardır. 1952 de Federal Almanya yabancı işçi çalıştırmaya başlamıştır. Avrupa’da yukarıda sayılan gelişme hamlesi başlatan ülkelerde Almanya’yı takip ederek yabancı işçi çalıştırmaya başlamışlardır. Bunlara karşılık ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşanan işsizlik sonucu birçok ülke de dış ülkelere işgücü göçü vermeye başlamışlardır. Avrupa’da Yunanistan, İspanya, Portekiz, Yugoslavya, İtalya vb, Afrika’da Cezayir, Fas, Tunus, gibi sömürge devletleri de Avrupa ülkelerine işgücü vermişledir. Bu gün ise dünyada başta Asya, Afrika, Güney Amerikanın gelişmekte olan ve geri Kalmış ülkeleri başta Avrupa, Kuzey Amerika, ( ABD, Kanada) ve Avustralya’ya işgücü vermektedir. Özellikle bu gelişen ülkeler artık vasıfsız işçileri pek almamakta yetişmiş, kaliteli eğitimli insanları almaktadır. Artık bu olay daha çok beyin göçüne doğru dönmüştür. Türkiye’de yurt dışına işgücü veren ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde iş gücü göçleri 1960’tan sonra başlamıştır. Türkiye göç veren bir ülke olmaya başladı. Bu yıllarda başta batı Avrupa ülkelerine olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerine de işgücü göçü meydana gelmiştir. 1958–1986 arasında başta Almanya olmak üzere Fransa, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Danimarka, İngiltere ve İsveç 1,3 milyon işçi göç etti. 1980 lerden sonra göç olayları hem sayısal hem de mekânsal açıdan değişme göstermiştir. Batı Avrupa ülkelerinin işçi alımın bırakmasıyla göçlerin yönü değişti. 1980lerden sonra altyapı ve inşaat hizmetleri için Orta doğudaki S.Arabistan, Libya, Ürdün, Kuveyt gibi Arap ülkelerine göçler yönelmiştir. 1990 yılarda ise Bağımsız Devletler topluluğuna işçi göçleri olmuştur. Bugün yurtdışındaki nüfusumuzun %88,7 i Batı Avrupa ülkelerinde ( 1.500.000),%8,5 u Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde,%0,5i Türk cumhuriyetlerinde,%2,3 ü diğer ülkelerde yaşamaktadır. Avustralya’da 30bin, ABD’de 130 bin Türk yaşamaktadır. Ancak işçilerimizde kesin dönüş eğilimi giderek artmaktadır. Farklı kültüre sahip Avrupa toplumuna uyum sağlayamamaları, maruz kaldıkları baskılar, yabancılar için zorlaşan hayat şartları ve ekonomik doyum vatandaşlarımız kesin göçe zorlamaktadır. Yaklaşık 250.000 kadarı ülkemize geri dönüş yapmıştır. Yurt dışındaki Türk işçilerinin ülke ekonomisine büyük katkıları vardır. Biriktirdikleri paraları ülkemize göndermeleri döviz açısından ülkemizin en önemli gelir kaynaklarındandır. İşçilerimizin ailelerinin ve çocuklarının eğitim, dil, din vb. meselelerdeki sıkıntılarını gidermek için devletimiz oralara gerekli uzmanları gönderiyor. DOĞAL AFETLERİN NEDEN OLDUĞU GÖÇLER Deprem, heyelan, kuraklık ve çölleşme, taşkın, sel, çığ, volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunların yanı sıra göçlere de neden olmaktadır. Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç ederler. Örneğin: IV. Ve V. Yüzyılda Hunların ve Moğolların Orta Asya’dan başka yerlere göç etmelerinde kuraklık ve çölleşme etkili olmuştur. ABD’ de Kaliforniya’daki deprem olayı binlerce insanın göç etmesine neden olmuştur. 1994 de Kırgızistan’daki heyelan olayları 270.000 insanın göç etmesine yol açmıştır. Ülkemizde 1998’de Adana’da meydana gelen depremde zarar gören birçok kişi başka kentlere göç etmişlerdir. Yine 1998’de Bartın’da meydana gelen sel felaketi ise ilçeyi yaşanamaz hale getirmiş ve göçe neden olmuştur.1999 depremi ile de birçok insanımız başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Aral Gölü: Dünyanın dördüncü büyük gölü Aral gölü giderek Asya’nın ortasında bataklık ve çöle dönüşmektedir. Küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle iki göle dönüşmüş durumdadır. Gölün su seviyesi düşerek göl sürekli içeri doğru çekilmektedir. Bir zamanların liman ve tersaneleri gemi mezarlığına dönüşmektedir. Bunun nedenleri bu gölü besleyen Pamir dağlarından inen Amu derya ve Siri derya nehirlerinin sularının azalmasıdır. Bu nehirlerin suyu sulama faaliyetleri ile azalmıştır.1960 dan buyana gölün suları 4 metre aşağı düşmüştür.( 2002 yılı itibari ile). Önlem alınmadığı takdirde uzmanlar 2019 yılından sonra gölün tamamen kuruyacağı hesaplamaktadırlar. Gölün kuruması ile göl tabanındaki tuzlu toprakların rüzgârlar tarafından verimli topraklar üzerine taşınacağı ve çevre topraklarının veriminin de düşeceğini söyleyen uzmanlar; bunun da yeni bir göçe sebep olacağını belirtmektedirler. İNSANLARI GÖÇE İTEN SEBEPLER AÇISINDAN GÖÇLER 1-Zorunlu göçler: Savaşlar, sınır değişiklikleri, Mübadele ( Antlaşmalarla sağlanan nüfus değişiklikleri),Etnik baskılar, Salgın hastalıklar, doğal afetler, Kamulaştırma sonucu oluşan göçlerdir. 2-Gönüllü Göçler: İş bulmak, eğitim görmek, sağlık şartlarından yararlanmak, macera aramak, Şehirdeki kültürel sanatsal faaliyetlerden yararlanmak, beyin göçü gibi göçlerdir. Gİdilen yere göre göç Tipleri ( OLUŞTUKLARI YERE GÖRE) 1-İç Göçler Herhangi bir ülkenin sınırları içinde oluşan göçlerdir. Bu yer değiştirme hareketi sırasında ülke nüfusunda herhangi bir değişme söz konusu değildir. Genellikle iç göçlere bağlı olarak kent nüfusları artarken, kırsal nüfus azalmaktadır. İç göçler;- Kırsal alandan kırsal alana, -Kırsal alandan kentlere, -Kentlerden kentlere, -Kentlerden kırsal alana doğru olmaktadır. İç göçlerin en fazla görüleni kırsal alandan kentlere doğru olanıdır. Verimli tarım alanları, endüstrinin geliştiği bölgeler, ticaret merkezleri, maden yatakları bakımından zengin olan bölgeler ve turistik yöreler göçmen çekerler. İç göçler ikiye ayrılır A-Mevsimlik Göçler: Genel olarak tarım işçilerinin oluşturduğu göçlerdir. Ayrıca inşaat, işçileri, yaylacılık ve inşaat işçileri ve turizm sezonu işçileri gibi. B- Sürekli Göçler: İnsanların yaşadığı yerlere bir daha geri dönmemek üzere ve gittikleri yerlerde sürekli kalmasıyla oluşan göçlerdir. 2-Dış Göçler Bir ülkeden başka ülkelere olan göçlerdir. Göç veren ülkenin nüfusu azalır. Alanın ise artar. —Milli sınırlar dışına, —Milli sınırlar içine doğru olmaktadır. İç göçler sonucu nüfus, ülke sınırları içerisinde yer değiştirdiği için toplam nüfusta artma ya da eksilme olmaz. Nüfusun dağılım dengesi ve cinsiyet dengesi, bölgeden bölgeye değişir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  11. Okul Gazetesi Nasıl Hazırlanır Okul Gazetesi nasıl çıkarılır? NotuiteSane Okul Gazetesi Nasıl Hazırlanır? Okul gazetesi hazırlamak Okul Gazetesinin hazırlanması Okul Gazetesi nasıl çıkarılır? İlk olarak yapmanız gereken bir matbaa ile konuşmak ve uygun bir fiyat almak. Hazırlıklar sırasında bir Türkçe öğretmeninden yardım almak çok önemlidir. Çünkü yazıları en iyi takip edenler onlardır. Öğrencilerin hazırladığı fıkra, şiir, resim gibi çalışmaları, sosyal ve ekonomik araştırmaları, ropörtaj ve makaleleri hazırlayıp bilgisayarda dizgiye hazır hale getirin. Bunun için Office içindeki powerpoint programını kullanabilirsiniz. Çünkü bu program sayesinde resimleri konunun içine rahatlıkla yerleştirebilirsiniz. Sayfalar hazırlanırken bol resim kullanmaya özen gösterin. Sıkıcı olmaması ve devamlılığı açısından iki ayda bir çıkarmanız yeterli olacaktır. Gazete için konu hazırlayanlardan ricanız çalışmalarını office programında hazırlamaları olmalıdır. Böylece sizin işiniz dahada kolaylaşacaktır. Sayfaları bilgisayarda hazırladıktan sonra cd yada diskette kaydedip matbaaya gidebilirsiniz. Hazırlanmış gazetelerin dağıtımı için öğrencilerden yardım alabilirsiniz. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  12. nisanur

    Açısal İvme

    Açısal İvme Hayat… Açısal İvme Açısal ivme Nedir – Açısal ivme Hakkında – Fizik Açısal ivme Açısal ivme, açısal hızın birim zamandaki değişim oranı olarak tanımlanır. SI birim sistemindeki birimi: rad/s2 (radyan bölü saniye kare) dir ve genellikle Yunan harfi alfa ({alpha},) ile gösterilir. Açısal ivmenin sabit değerleri için dönen bir cisim dönme hareket denklemlerine uyar: τ torku, I eylemsizlik momentini gösterir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  13. Karşıt anlamlı sözcükler zıt anlamlı sözcükler NotuiteSane karşıt anlamlı sözcükler zıt anlamlı sözcükler karşıt anlamlı sözcükler, zıt anlamlı sözcükler, karşıt anlamlı sözcüklere örnekler, zıt anlamlı sözcükler bulma, zıt anlamlı sözcüklere örnekler, Birbirine bütünü ile zıt olan durum ve kavramları ifade eden sözcüklere “karşıt anlamlı sözcükler” denir. Örnekler; güzel – çirkin zengin – fakir iyi – kötü gece – gündüz korkak – cesur dost – düşman ucuz – pahalı zayıf – şişman yaşlı – genç yakın – uzak (ırak) büyük – küçük doğru – yanlış dar – geniş boş – dolu aç – tok az – çok er – geç alt – üst sağlam – çürük kuru – yaş acı – tatlı uzun – kısa cimri – cömert açık – kapalı ak – kara beyaz – siyah ince – kalın gül- – ağla- sevin- – üzül- kâr – zarar kolay – zor iç – dış ilk – son in- – çık- aşağı – yukarı açık – kapalı aktif – pasif azami – asgari ağır – hafif acemi – usta hızlı – yavaş kıtlık – bolluk ret – kabul ileri – geri Yazın başı pişenin kışın aşı pişer. Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır. Tok, acın halinden anlamaz. İyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder. Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir. Kurunun yanında yaş da yandı. Koridorun dar olmasına karşın, odalar gayet geniş. Sağlam yumurtaları paketlere diz, çürük yumurtaları ise çöpe at. Yıllardır kâr eden şirket, sen gidince zarar etmeye başladı. Arabamın hem içini hem dışını güzelce yıkadım. Kimi gün güldük, kimi gün ağladık; koca bir ömrü tükettik. Basketçiler uzun, halterciler kısa boylu olur. Paraya az, morale çok ihtiyacımız var. Bu sınavda dört yanlış, bir doğruyu götürüyor. Bedenim yaşlandı, fakat ruhum hâlâ genç. DİKKAT Bir sözcüğün olumsuzu, onun karşıt anlamlısı demek değildir. Sözcüğün olumsuzu ile karşıt anlamlısı birbirinden farklı şeylerdir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  14. Okulda Devamsızlık Kaç Gün – Kaç Gün Devamsızlığı Olan Sınıfta Kalır DOLUNAY Okulda Devamsızlık Kaç Gün – Kaç Gün Devamsızlığı Olan Sınıfta Kalır Rapaorlu ve Raporsuz Devamsızlık Süresi Kaç Gün Lise öğrencilerin 20 gün normal, 25 gün de raporlu olmak üzere toplam 45 günlük devamsızlık hakkı vardır. İlköğretim okullarında devamsızlık sınırı olmamakla birlikte , öğrencinin başarılı olması ve yazılı sınavlarını tamamlaması halinde devamsızlığın dikkate alınmamaktadır. Alıntı.. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  15. nisanur

    Elastisite Modülü

    Elastisite Modülü Hayat… Elastisite Modülü Elastisite Modülü Nedir – Elastisite Modülü Hakkında – Elastisite Modülü Fizik Elastisite modülü, malzemenin kuvvet altında elastik şekil değişitirmesinin ölçüsüdür. Tanımı gereği Birim kesit alanına sahip bir malzemede (genellikle 1 mm2) birim boyu bir kat arttırmak için (örneğin 1m lik teli 2m yapmak için) uygulanması gerekli kuvveti gösterir. Kimi kaynaklarda Young modülü olarak da geçer. Elastik deformasyondaki birim uzama ile normal gerilme (çekme ya da basma gerilmesi) arasındaki doğrusal ilişkinin bir sonucu olup bir birim uzama başına gerilme olarak tanımlanır. Elastisite modülünün birimi N/m2’dir. Örneğin, yapı çeliği için elastisite modülü Eçelik=2×1011 N/m2, alüminyum için Ealüminyum=7×1010 N/m2’dir. Birim uzama ile normal gerilme (çekme ya da basma gerilmesi) arasındaki doğrusal ilişki şöyle tanımlanabilir: Elastisite Modülü (E) =Normal Gerilme (σ) / Birim Uzama (ε) weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  • Profil Reklam Alanı
  • Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
    Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
×
×
  • Yeni Oluştur...