Jump to content
×
×
  • Yeni Oluştur...

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

  • Profil Reklam Alanı

nisanur

Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    49
  • Üyelik Tarihi

  • Son ziyaret

  • Ticaret Puanı

    0%

nisanur kullanıcısının paylaşımları

  1. Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Alevforum.net,Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Nerededir Kara Gözlü Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Nerededir Türkiyedeki Jeotermal Enerji Kaynakları Varmı Ülkemizde sıcaklıkları 102 dereceye varan, 600 bazı kaynaklara göre ise 1000 kadar sıcak su (jeotermal enerji) kaynağı mevcuttur. Ülkemiz, Avrupada bulunan ülkeler arasında, İtalya’dan sonra jeotermal kaynaklar açısından en önemli ülke konumundadır. Bu kaynaklar, ülkenin jeolojik yapısı nedeniyle Batı Anadolu’da (Ege Bölgesinde) hem sıcaklık hem de sayıca diğer bölgelere göre daha yüksektir. Bunu, sırası ile Marmara, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri izlemektedirler. Jeotermal enerji açısından zengin ülkeler arasında yer alan ülkemizde 1962 yılından bu yana MTA Genel Müdürlüğü’nce sürdürülen sistematik ve programlı araştırmalar sıcaksu kaynaklarının envanter çalışmaları ile başlamıştır. Daha sonra uygun sahalarda gerçekleştirilen ayrıntılı etütlerle sıcaklığı 35 üzerinde jeotermal akışkan içeren 170 adet sahanın varlığı ortaya konmuştur. Yüzey sıcaklığı 35 nin üzerinde olan 170 adet jeotermal sahanın 161 tanesi merkezi ısıtmaya, sera ısıtmasına, endüstriyel proses ısı kullanımına ve kaplıca kullanımına uygundur. Diğer 9 jeotermal sahanın 2 sinde konvansiyonel yöntemlerle, 7 sinde ise teknik olarak, yeni teknolojilerinde kullanılması ile elektrik üretimine uygun olduğu tesbit edilmiştir. Bu sahalarda elektrik üretimine entegre olarak, merkezi ısıtma vb. jeotermal uygulamalarda gerçekleştirilebilir. Ülkemiz jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyadaki zengin ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye de toplam 1000 dolayında sıcak ve mineralli su kaynağı ve jeotermal akışkan çıkan kuyu noktası vardır. Bilinen jeotermal alanların %95’i ısıtmaya uygundur. Türkiyede az sayıda da olsa yüksek entalpili jeotermal alanlar da keşfedilmiştir. Ancak ülkemizde jeotermale dayalı elektrik üretimi düşük seviyede kalmıştır. Halen 20.4 MWe brüt kurulu güce sahip (242 rezervuar sıcaklığı olan) Denizli-Kızıldere santralı günümüzde zaman zaman 15 MWe çıkmasına rağmen net ortalama 12 MWe elektrik üretmektedir. Aydın-Germencikte (232 rezervuar sıcaklığına sahip) ise aşamalı olarak yaklaşık 100 MWe gücüne ulaşacak taşınabilir üniteler için Yap-İşlet modeline göre işlemler sürdürülmektedir. Balneolojik amaçlı kullanımlar için sıcaklık alt sınırı 20 olarak kabul edilmekte olup 600 kaynak grubuyla (1000 adet kaynak) ülkemiz Avrupada birinci sırayı almaktadır. Isı enerjisi olarak yararlanmak için 35 sınırı kabul edildiğinde ise karşımıza 170 adet jeotermal alan çıkmaktadır. Sadece kaynakların boşalımları değerlendirildiğinde potansiyel 600 MWt cıvarındadır. MTA Genel Müdürlüğünün 35 yılık süre içerisinde açtığı toplam 134.850 m. derinliğindeki 337 kadar jeotermal amaçlı sondaj ile bu potansiyele yaklaşık 2324 MWt (Ekim 2001) katkı sağlanmıştır. Türkiyenin sıcak su kaynaklarının da dahil olduğu görünür termal kapasitesi ise 2924 MWt cıvarındadır. Yukarıda verilen değerler, ülkede bulunan 600 den fazla kaynak çıkışının, sadece 124’ünün yeraldığı alanlarda yapılan sondajlardan ve kaynaklardan elde edilen değer olup, potansiyel oluşturan diğer alanlarda da sondajlar yapılması halinde, bu potansiyelin önemli ölçüde artacağı beklenmektedir. Ayrıca son yıllarda özel firmalar tarafından yapılmış sondajlı çalışmalar bilinmediği için bu değere dahil edilmemiştir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  2. Türkiyedeki Karstik Şekiller Nerededir, Türkiyedeki Karstik Şekiller Nasıldır Kara Gözlü Türkiyedeki Karstik Şekiller Türkiyedeki Karstik Şekiller Türkiyedeki Karstik Şekiller Nasıldır Türkiyedeki Karstik Şekiller Nerededir 1. Lapya (Pürtük): Eğimli yamaçlardan inen sel sularının, kireç taşını kimyasal yolla eriterek aşındırması ile oluşmuş, kanalcıklar, sivri çıkıntılar ve küçük erime çukurlarından oluşmuştur. Lapyalarm çok olduğu arazilere "Çapır Arazi"de denir. 2. Dolin (Kokurdan, tava, koyak): Derinliği birkaç metre ile 200 metre arasında değişen karstik erime çukurlarıdır. 3. Obruk: Dik yamaçlı, derin erime çukurlarıdır. Mağara tavanlarının çökmesiyle ortaya çıkarlar. Baca ve kuyu şekillerindedir. İç Anadolu’nun güneyinde (Obruk platosu) ve Toroslarda görülür. Silifke’deki Cennet – Cehennem Obrukları, Obruk Platosu’ndaki Kızılören obruğu en tanınmış olanlarıdır. 4. Uvala: Karstik bölgelerde, dolinlerin birleşmesiyle oluşmuş, daha geniş karstik erime şekilleridir. Orta Toroslar’da yaygmdır. 5. Polye (Gölova): En geniş karstik erime çukurlarıdır. Onlarca km2 genişlikte olabilirler. İçlerinde yerleşim merkezleri kurulabilir. Tabanlarında terra rossa (kırmızı toprak) toprakları yer alır. Yağışlı dönemlerde sularm toplanması ile göl haline gelen polyelerde, suların çekilmesi ile tarım yapılabilir. Başlıca polye ovalarımız şunlardır: Beyşehir’de Gembos, Göller yöresinde; Çeltikçi, Kestel, Suğla, Bozova, Bademağacı ve Kızılkaya, Teke yarımadasında da; Elmalı, Kaş çiftliği,Seki, Menteşe yöresinde: Muğla polyeleridir. 6. Kör Vadi (Kuru – çıkmaz vadi): Yüzeyde, aşındırma yaparak akan bir akarsuyun, geçirimli tabakada bir suyutan düdeni ile yeraltına inmesi ile, aşınmanın sona ermesi sonucu oluşan, çıkışı olmayan bir vadi türüdür. 7. Kanyon Vadi: Kalkerli arazilerde akan akarsuların, yataklarını kimyasal yolla yanlara doğru, mekanik yolla da derinlemesine aşındırması ile oluşan, basamak şeklinde vadi yamaçları olan, vadi tipidir. Göksu Nehri, Taşeli Platosunu oluştururken, bir çok yerde kanyon vadiler oluşturur. Köprü Çayı da kanyon vadiler içinde akmaktadır. 8. Mağara: Çatlaklardan yeraltına inen suların, kalker tabakaları eritmesi ile yer altında oluşturdukları doğal boşluklardır. Alanya (Damlataş), Mersin (Narlıkuyu), Alanya (Dim), Antalya (Karain), Burdur (İnsuyu) mağaraları en ünlüleridir. 9. Düden: Yüzey sularının yeraltına indiği, yer altı sularının ise yeryüzüne çıktığı, erimeyle oluşmuş karstik kuyulardır. B. KARSTİK BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ Karstik bölgelerde, suların eriterek taşıdığı kalsiyum bi karbonatlar, suların buharlaşması ile çökelir ve katılaşarak, karstik biriktirme şekillerini oluştururlar. 1. Traverten (Kalker Tüfü – Kefekitaş): İçlerinde erimiş halde kalsiyum karbonat (CaCOs) bulunan suların buharlaşması ile, CaCO çökelir.Böylece basamaklı yapıdaki travertenler oluşur. Denizli – Pamukkale’de basamaklı havuzlar şeklinde, içlerinde sıcak su bulunan travertenler yer alır. Antalya kıyı düzlükleri de traverten basamaklarıdır. 2. Sarkıt ve Dikitler (Damlataşlar): Karstik mağaralarda oluşan birikim şekilleridir. Sarkıtlar; mağara tavanından sızan, içlerinde erimiş kireç bulunan suların buharlaşması, kirecin ise çökelmesi ile oluşur. Dikitler ise; mağara tavanından damlayan kireçli sular içindeki kirecin düştüğü yerde birikmesi sonucu oluşur. Not: Jipsli araziye bağlı olarak oluşan karstik şekiller, kalkerli arazide oluşan karstik şekillere göre daha kısa ömürlüdür. Çünkü jips, kalkere göre daha hızlı çözülür. Jipsli arazide oluşan karstik şekillere en sık Sivas yöresinde rastlanır. Çankırı, Kırşehir yörelerinde de jipsli arazide oluşmuş karstik şekiller bulunur. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  3. Türkiyedeki Endemik Canlılar Nelerdir,Türkiyedeki Endemik Canlılar Nasıldır Kara Gözlü Türkiyedeki Endemik Canlılar Türkiyedeki Endemik Canlılar Nelerdir Türkiyedeki Endemik Canlılar Nasıldır Endemik, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel, ender ve çok ender bulunan türler. Latince endemos (indigenous) kelimesinden gelir ve “yerli” anlamında kullanılır. Endemik alan; bir ada, bir yarımada veya bir dağ olabileceği gibi birkaç metrekarelik alanlar da olabilir. Türkiye endemik bitkiler açısından dünyanın önemli ülkelerinden birisidir. Yurdumuzun siyasi hudutları içerisinde doğal olarak yetiştiği halde başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle dünyada yalnız ülkemizde yetişen bitkiler Türkiye endemikleri olarak adlandırılır. Yurdumuz endemiklerinin sayısı 3000 dolaylarında olup endemizm oranı %33 civarındadır.(Davis, 1965-1988). Ülkemizde endemik tür sayısı diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ülkemizin bu zenginliği daha iyi anlaşılır. Avrupa ülkeleri arasında en çok türe sahip olan ülke Yunanistan olup 800 civarındadır. Aynı şekilde endemik türlerce zengin İspanya ve Sırbistan’da ise bu sayı 400-500 arasındadır. Türkiye’de ki endemik türlerin en önemlilerinden birkaçı; Kazdağı göknarı (Abies nordmanniana subsp equi-trojani) Kasnak meşesi (Quercus vulcanica) Anadolu sığla ağacı (Liquidambar orientalis) Sevgi çiçeği (Centaurea tchihatcheffii) Türkiye’de bilhassa dar derin yarılmış dağlık alanlarında endemiklerin sayısı bir hayli yüksektir. Bunun yanında özellikle Pleistosen’deki iklim şartlarına göre yetişmiş ve yayılma imkânı bulmuş, fakat günümüzde bilhassa dağlık bölgelerimize lokal alanlarda hayatiyetlerini sürdüren çeşitli flora bölgelerine ait bitkiler görülür. Örnek olarak, Karadeniz Fitocoğrafya Bölgesindeki Akdeniz elemanları, Nur, Dedegöl, Ağrı, Nemrut, Mercan (Munzur) dağlarındaki nemli ılıman ve nemli soğuk bitkilere örnek verilebilir. Bunun yanında Türkiye’de Konzervatif endemikler yanında, yeni gelişmekte olan progresif endemikler de bulunmaktadır. Bu bakımdan hem çeşitli familyalara ait hem de endemikler yönündende çok zengindir. Ülkemize özgü bir çok hayvan ırkı bulunmakta ancak bunların pek çoğu gereken ilgiyi görmemektedir. Bu yüzden bazı ırklar gittikçe melezleşmekte ve ırk özelliklerini kaybetmektedir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  4. Uygulama İçi Satın Alım ve LOOT-BOX Sistemi Oyuncular, oyun içinde kredi kartıyla satın alma işlemi yapabiliyor ve bu durum çeşitli komplikasyonları da beraberinde getiriyor. Oyun içinde kredi kartıyla bir alışveriş yaptığınız zaman, oyun sistemi kredi kartınızı otomatik olarak kaydedebiliyor. Yani çocuğunuz oyun içinde bir şey satın aldığında, diğer satın alma işlemlerini çok kolay bir şekilde gerçekleştirebilir. Apple, uygulama içi satın alımlarla ilgili ‘’aygıtınızı kullanan çocuklar varsa parola tercihlerinizi ayarlayarak her satın alma işleminde parola girilmesini zorunlu kılabilirsiniz. Ayrıca, satın alma işlemlerini önlemek için Ekran Süresi’ni de kullanabilirsiniz. Ayrıca, çocukların kendi aygıtlarından neler satın alabileceğini yönetmek için Aile Paylaşımı’nı ayarlayabilirsiniz. Apple Kimliğinizin parolasını bilen herkes hesabınızdan harcama yapabilir. Yetkisiz harcamalarla karşılaşıyorsanız Apple Kimliğinizin parolasını değiştirin’’ açıklamasını yapıyor. Oyun içinde ayrıca loot-box (oyun içinde geçirdiğiniz zaman, puan ve oyun içinde biriktirdiğiniz paralarla açtığınız ve içerisinden ne çıkacağını bilemediğiniz bir tür sandık) sistemi de mevcut. Loot-box sisteminin kumar sayılıp sayılmaması üzerine birçok ülkede önergeler verildi, davalar açıldı. Geçen yıllardaysa Belçika, bu sistemi tamamen yasaklama kararı aldı. Oyun içinde Karşılaşılabilecek Tutumlar PUBG’de herkes birbiriyle sesli ve yazılı olarak iletişim kurabiliyor. Oyun içinde yazılı iletişim kurduğunuz zaman, çoğu uygunsuz kelime sansürleniyor. Sesli iletişim özelliğinde ise çoğu kişi, özellikle de çocuklar, uygun olmayan konuşmalara ve siber zorbalığa kolaylıkla maruz kalabiliyor ve yapılan uygunsuz davranışlara karşılık verebiliyorlar. Sesli iletişim özelliği, isteğe göre kapatılıyor. Küçük Çocuklar da Oyunda Durum böyleyken, yaş sınırının altındaki çocuklar PUBG oynamaya devam ediyorlar. 11 yaşındaki Yağız da onlardan biri. Oyunu oynamaya arkadaşlarının ısrarıyla başladığını söyleyen Yağız, oyun esnasında uygunsuz ifadelerle karşılaşıp karşılaşmadığı şeklindeki sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Oyun içinde arkadaşlarımla sesli iletişimde bulunuyoruz; ama bazen bir veya iki kişi yabancı oluyor. Oyunu oynarken birkaç kez sesli olarak küfür duydum.” Yağız ayrıca, şimdiye dek oyun içinde hiç satın alma işlemi yapmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Çünkü ailem izin vermedi.” Yağız’ın annesi Filiz Hanıma PUBG’yi ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra oyunun yaş sınırından haberi olup olmadığını soruyoruz. Filiz Hanım, “Açıkçası oyunun yaş sınırlamasından haberdar değildim. Yağız’ın arkadaşları arasında popüler bir oyun olduğu için çok yadırgamadım. Tek yaptığım, uzun saatler oynamamasını sağlamak” diye konuşuyor. Apple’ın ise bu oyun için belirlediği yaş sınırı 17 ve oyun bilgilerinde “yoğun derece gerçekçi şiddet” ifadesi geçiyor. “Şiddet İçeren Oyunlarda Yaş Çok Önemli” Konu hakkında görüşlerini aldığımız Uzman Psikolog Merve Onurbilen, sözel şiddet ve zorbalığın ne denli yaralayıcı olduğunu vurgulayarak söze başlıyor. Bu noktada ebeveynin çocuğa, yaşına uygun kaynakları sunmasının ve karşı karşıya kaldığı içerikleri kontrol etmesinin büyük önem taşıdığına değinen Onurbilen, “Şiddet içeren oyunlarda, oyunu oynayacak kişinin yaşının çok önemli olduğu büyük bir gerçek. Çocuklar ne tarz oyunlar oynarlarsa beyinlerinin o kısmını kullanıyorlar, beyinlerinin o kısmı çok gelişmiş oluyor ve sürekli o şeyin pratiğini yapıyorlar. 10 yaşında iki çocuk düşünelim, biri düzenli olarak voleybol, diğeri düzenli olarak PUBG oynuyor. Her iki çocuk sürekli ve sürekli olarak neyin egzersizini yapmış oluyor? Peki siz çocuğunuzun beyninin hangi tarafı gelişsin istersiniz? İnsan öldürme ve bir yerleri yağmalama mı, yoksa vücut farkındalığı ve koordine olabilme mi?” şeklinde konuşuyor. “Ergen beyni sürekli yenilik arar, heyecan ister, yoğun duygularına ifade bulmayı bekler. Çocuklar ve ergenler ayrışma, bireyselleşme, aktif olma, hamle yapma, yaratma, topa vurma, yarışma, rekabet etme ihtiyacındadırlar. Bu yollarla içlerinde yaşadıkları karışıklık ya da ihtiyaç duydukları kaynakları tekrar tekrar deneyimleyebilir, deşarj edebilir ve değiştirebilirler” diyen Onurbilen, bu ihtiyaçların, belirli yönlendirmelerle ilerleyen ve risk barındıran çevrimiçi oyunlar yerine, çocuğun kendi yarattığı oyunlarla ve takım sporlarıyla giderilmesini öneriyor. Oyunla Bağlantılı Karşılaşabilecek Riskler Mali Risk: Diyelim ki çocuğunuz Apple Kimliğinizin şifresini biliyor ve uygulama içinde bir defa satın alma işlemi gerçekleştirdiniz. Bundan sonraki satın alma işlemlerini çocuğunuz sizin haberiniz olmadan tekrarlayabilir. Bu durum faturanızın kabarık gelmesine sebep olabilir. Temas Riski: Oyun içinde çocuğunuzun tanımadığı insanlarla sesli ve yazılı olarak iletişim kurması mümkün olduğundan çocuğunuz siber zorbalığa veya kötü niyetli kişilerin istismarına maruz kalabilir. Dikkatli olunmalı. İçerik Riski: Oyunun amacı 100 kişi arasında rakipleri yok ederek birinci olmak. Bu durum çocuğunuzun diğer rakipleri ‘’düşman’’ olarak algılamasına ve diğerlerine karşı nefret duygusu beslemesine sebep olabilir. Ayrıca oyun tamamen ‘’şiddet’’ üzerine kurulu olduğu için, çocuğunuz şiddet içerikli görsellere maruz kalabilir. Şiddet içerikli oyunların agresif davranışları tetikleme gibi kısa dönemli etkileri olabilir. Ayrıca, küçük yaştaki çocuk oyuncular arasında oldukça popüler bir oyun olan PUBG’nin yaş sınırının 17 olduğunu hatırlatalım. Belirli bir yaş sınırı olmasına rağmen, yaş sınırı altında kalan çocuklar oyuna rahatlıkla erişebiliyor. Çocuğunuzun yaşına uygun olmayan içeriklere maruz kalmamasına dikkat edin. Kullanım Riski: Çocukların, başka günlük faaliyetleri aksatacak şekilde çok uzun sürelerle ekran önünde kalmamasına dikkat edilmeli. Çocuğunuzun sosyal etkinliklere, okumaya, akademik sorumluluklara, açık havada vakit geçirmeye, akranlarıyla çevrimdışı oyun oynamaya, fiziksel etkinliklere dengeli şekilde vakit ayırdığından emin olun.
  5. Kene Nedir? Keneler örümceğimsiler sınıfının akarlar alt sınıfında bulunan ve sayısı beş bini aşkın türden meydana gelirler. Akar ve kene terimi genellikle birbiri yerine kullanılsa da esasen sıcakkanlı hayvanlarda asalak olarak yaşayan türlere kene, bitkilerle beslenen türlere de akar adı verilmektedir. Açık havada, ağaçlarda, çalılarda, çimlerde, ya da yaprak yığınlarında bulunurlar. Keneler, ilkbahar ve yaz aylarında daha yaygındırlar. En çok Nisan ayından Eylül ayına kadarki dönemde görülürler. Keneler sıcakkanlı hayvanların ve insanların kanını emerek beslenirler. Birçok vakada kene ısırığı zararsız olsa da, ısırığa karşı alerjik tepkime durumunda veya evcil hayvanlar ile insanlara geçirebilecekleri hastalıklar nedeniyle, kene ısırığı, ölümcül olma potansiyeline sahiptir. Kene Neye Benzer? Keneler küçük, kan emici araknidler yani örümceğimsilerdir. Boyutları bir kalem ucu küçüklüğünden bir kurşun kalem silgisine kadar değişebilir. Kenelerin gövdesini kitin ve boya maddesi içeren ve kütikula adı verilen bir kabuk sarar. Erişkin kenelerde dört, larvalarda ise üç çift bacak bulunur. Kene türlerinin renkleri, kahverenginin tonlarından kırmızımsı kahverengi ve siyaha kadar farklı bir yelpaze üzerinde değişebilir. Konaklarında beslenme süreçlerinde emdikleri kan nedeniyle şişen keneler neredeyse bir misket büyüklüğüne ulaşabilirler. Beslenme süreçlerinin sonunda yeşilimsi mavi bir renk alırlar. Kene Isırığı Nedir? Keneler vücudun sıcak, nemli bölgelerini tercih eder. Bir kene vücuda bulaştığında, koltuk altlarına, kasıklara veya saçlı ya da yoğun kıllı bölgelere göç ederler. Beslenmek için uygun bir nokta bulduklarında cildi ısırırlar ve kan emmeye başlarlar. Kan emerek beslenen diğer haşere türlerinin aksine keneler konaklarını ısırdıktan sonra vücuda bağlı kalırlar. Isırılan diğer haşerelerin aksine, keneler genellikle sizi ısırdıktan sonra vücudunuza bağlı kalır. Kenelerin kan emme sırasında tükürük bezlerinden salgılanan zehirli maddeler ağır sinir sistemi bozukluklarına yol açabilmektedir. Bu zehirli maddeler sinir uyarılarının çevresel sinirler ve omurilik üzerinden beyne iletilmesini engeller. Kene özellikle kıllı bölgelerde günlerce saklı kalabildiğinden, belirtilerin nedeninin uzun süre anlaşılmadığı vakalar mevcuttur. Ancak ciltte bir kene bulunması yaygındır çünkü keneler bir defa ısırdıktan sonra tamamen dolana kadar nadiren yerlerinden kımıldarlar. İnsan vücudundan on gün süreyle kan emebilen keneler bu süre sonunda kendilerini tamamen doldurmalarıyla birlikte konaklarını bırakarak ayrılabilirler. Belirtiler Kene Isırığının Belirtileri Nelerdir? Kene ısırıklarını tanımlamak genellikle kolaydır. Bunun nedeni, kene ilk ısırdıktan sonra 10 güne kadar cilde bağlı kalabilir. Kene ısırıkları tipik olarak tekildir çünkü keneler grup veya sıra halinde ısırmaz. Zehirsiz kene ısırıkları genellikle zararsızdır ve semptom üretmeyebilir. Bununla birlikte, kene ısırıklarına alerjisi olan bireylerde genel olarak ataksi, reflekslerin zayıflaması ya da kaybolması ve kas güçsüzlüğü görülür. Isırık bölgesinde ağrı veya şişlik, döküntü, yanma hissi, kabarcıklar veya nefes almada zorluk gözlemlenebilir. Ancak ateş yoktur. Solunum sistemi felç olmadığı sürece bütün bu belirtiler iyileşebilir. Kenenin başı genellikle deriye gömülüdür. Keneyi parçalamadan bütünüyle çekmek zorunlu olduğu için bu amaçla çeşitli kimyasallar, kene çıkarma setleri ya da cımbızlar kullanılır. Özellikle kimyasal kullanımı, kenenin taşıdığı hastalığı yayma riskine karşı bir uzman tarafından gerçekleştirilmelidir. Kenenin çıkarıldığı yer mikrop öldürücüler ile dezenfekte edilmelidir çünkü bazı keneler ısırdığında geçebilecek hastalıkları taşır. Eğer kene tarafından ısırılan bölgede kaşınma nedeniyle deride mikro yarıklar açıldıysa, doktor tavsiyesiyle antibiyotik kullanımı gerekebilir. Kene tarafından ısırılan hemen herkes en kısa sürede herhangi bir potansiyel tedavi ihtiyacının karşılanması için doktora başvurmalıdır çünkü kenelerden insan konaklarına geçen hastalıklar ciddi ve ağır sorunlara yol açabilir. Kene kaynaklı hastalıklar genellikle kene ısırmasından sonraki birkaç gün ila birkaç hafta içinde gelişirler ve çeşitli semptomlara neden olabilirler. Kene kaynaklı hastalıkların potansiyel belirtileri arasında : Isırık alanında kırmızı bir nokta veya döküntü, Ateş, Baş ağrısı, Boyun sertliği, Bütün vücutta döküntü, Halsizlik Kas veya eklem ağrıları, Mide bulantısı, Şişmiş lenf düğümleri, Titreme ve havale nöbetleri sayılabilir. Bir belirti olmasa bile, kene ısırmasından sonra mümkün olan en kısa sürede doktora başvurmak önemlidir. Kenelerin taşıdığı hastalıkların bir kısmının görüldüğü bölgelerde semptomlar başlamadan önce bile bu hastalıklar için tedaviye başlamak gerekli olabilir. Örneğin Lyme hastalığı ya da Kayalık Dağlar Benekli Humması, hastalık şüphelenildiği anda tedavi edilmelidir. Tanı Yöntemleri Kene ısırığından Bulaşan Hastalıklar Nasıl Teşhis Edilir? Doktor bireyde görülen belirtilerin kene kaynaklı bir hastalığın sonucu olup olmadığını belirlemek için kapsamlı bir geçmişi, muayeneyi ve testi tamamlayacaktır. Kenelerden insana geçen başlıca hastalıklar arasında nöbetli humma, Marsilya humması, Kayalık Dağlar Benekli Humması, virüs kökenli bir takım ensefalit yani beyin iltihabı tipleri, tularemi ve daha yakın zamanda ülkemizde de görüldüğü üzere Kırım Kongo ateşli kanamalı humması sayılmaktadır. Tedavi Yöntemleri Kene Isırığı Nasıl Tedavi Edilir? Birey üzerinde bir kene bulduğunda yapılması gereken en önemli şey, keneyi kaldırmaktır. Keneleri bir kene temizleme aracıyla veya bir cımbız setiyle kaldırmak mümkün olabilir. Bu işlemi gerçekleştirmek için bir sağlık merkezine gidilmesi tercih edilebilir. Keneyi kaldırırken cildin yüzeyine mümkün olduğu kadar yakın tutmak önemlidir. Derinin içinden dışarı ve yukarı doğru sabit bir baskı uygulayarak çıkarmak gereklidir. Keneyi bükmemeye veya kırmamaya özen gösterilmelidir. Özellikle ısırık bölgesinde kene başının veya ağız parçalarından birisinin kalıp kalmadığını kontrol edilmelidir. Geride kalan parçalar kaldırılmalıdır. Isırık bölgesi su ve sabun ile temizlenmelidir. Son olarak kene çıkarıldıktan sonra öldüğünden emin olmak için antiseptik alkole daldırılmalı ve kapalı bir kaba yerleştirilmelidir. Isıran kenenin türüne göre herhangi bir tedavinin gerekli olup olmadığını öğrenmek için en kısa zamanda doktora danışmak önemlidir. Kene ısırığından kaynaklı hastalıklar söz konusu olduğunda farklı bölgelerde farklı riskler vardır. Doktora gerçekleştirilecek ziyaret sonucunda birey, olası riskler, hangi komplikasyonların muhtemel olduğu ve hangi belirtilerin izlemesi gerektiği konusunda bilgi alabilir. Kene Isırıklarından Kaynaklanan Enfeksiyonlar Nasıl Önlenir? Kene kaynaklı bir hastalıktan korunmanın en iyi yolu öncelikle kene ısırıklarını önlemektir. Kenelerin yaygın olduğu açık arazilerde, ormanlarda ya da besi hayvanlarının bulunduğu alanlarda yürürken uzun kollu gömlek ve pantolon kullanılmalıdır. Yolun merkezinden yürümek keneler ile teması azaltabilir. Açık arazide dolaşırken önceden kene kovucu kullanmak etkili olacaktır. Dış mekanlara çıktıktan sonra giyilen kıyafetler ve eşyalara permetrin uygulanmalıdır. Aynı zamanda duş almak ve banyo yapmak önemlidir. Özellikle kenenin yaygın olduğu bölgelerde, düzenli olarak kolların altında, kulakların arkasında, bacakların arasında, dizlerin arkasında ve saç bölgesinde bulunan cilt yüzeyi yakından kontrol edilmelidir. Bir kenenin normal şartlar altında bir bireyi taşıdığı hastalıkla enfekte etmesi için tipik olarak 24 saat beslenmesi gereklidir. Bu sebeple bir kene ne kadar çabuk tanımlanıp çıkarılabilirse o kadar olumlu sonuç alınır.
  6. Böbrek İltihabı (Nefrit) Nedir? Böbrekler; vücuttaki atık maddeleri, zararlı bileşenleri ve fazla sıvıyı süzen sonrasında da idrarla vücuttan uzaklaştırılmasını sağlayan organlardır. Böbreklerin bu işlevlerini yerine getirmesini sağlayan alt birimlerine nefron adı verilir. Her bir böbrekte yaklaşık bir milyon kadar nefron bulunur. Bu nefronların çeşitli sebepler sonucu inflamasyona (iltihaplanmaya) uğraması durumuna böbrek iltihabı (nefrit) adı verilir. Böbrek iltihabının bazı farklı tipleri vardır: Akut Glomerulonefrit: Bu böbrek iltihabı, geçirilen ağır bir enfeksiyona bağlı olarak gelişir. Boğazda beta enfeksiyonu, hepatit, HIV gibi durumlardan sonra akut glomerulonefrit gelişebilir. Lupus Nefriti: Lupus otoimmün bir hastalıktır. Yani lupusta, hastanın bağışıklık sistemi yanlışlıkla vücudun kendisine saldırır. Lupus hastalarının yaklaşık yarısında bağışıklık sistemi böbreğe de saldırır ve böbrek hasarı gerçekleşir. Böbrekteki iltihaplanmanın ve hasarın şiddeti kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Lupus tanısı alan her hastanın düzenli aralıklarla böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi gerekir. Alport Sendromu: Bu sendrom, görme ve işitme problemlerinin yanı sıra böbrek yetmezliğine de yol açabilir. Alport sendromu genetik olarak aktarılır. Bu nedenle bir ailede farklı nesillerde nefrit görülmesine neden olabilir. Alport sendromu, erkeklerde daha şiddetli ilerleyebilir. Kronik Glomerülonefrit: Kronik glomerülonefritte böbrek hasarı yavaş yavaş gelişir. Bu süreçte erken dönemde hastada birkaç nefrit belirtisi görülebilir. Akut ve kronik glomerülonefrit, hastada ciddi böbrek hasarına ve buna bağlı olarak böbrek yetmezliğine neden olabilir. IgA Nefropatisi: Nefritin en sık görülen türlerinden biridir. Bu hastalık; IgA adı verilen antikorların böbrekte birikmesine ve iltihaplanma oluşturmasına bağlı olarak gelişir. IgA normalde, bağışıklık sisteminin zararlı mikroorganizmalara karşı savaşmak için ürettiği bir proteindir. Ancak IgA nefropatisi olan hastalarda bu proteinlerde bir sorun vardır ve görevlerini yapmazlar. Kan yoluyla böbreğe ulaşan IgA’lar burada çökelir. İnterstisyel Nefrit: Bu türde iltihaplanma; böbrekte interstisyum adı verilen sıvı dolu bir bölgede görülür. İnterstisyel nefrit, bir enfeksiyona ya da ilaca bağlı olarak ortaya çıkabilir ve oldukça hızlı gelişim gösterir. Böbrekte iltihaplanmaya sebep olan durum ortadan kaldırıldıktan sonra iltihaplanma düzelir. Ancak bazı hastalarda iltihaplanma böbrek üzerinde ciddi hasarlar oluşturmuş olabilir. Bu hastalarda böbrek yetmezliğine kadar ilerleyen durumlar görülebilir. Böbrek iltihabı belirtileri, hastadaki nefrit türüne göre değişiklik gösterebilir. Hastalığın erken dönemlerinde hastada böbrek iltihabı belirtisi görülmeyebilir. Hastalık ilerledikçe belirtiler de şiddetlenerek ortaya çıkar. Böbrek iltihabında görülen semptomlar: İdrar yaparken yanma veya ağrı hissi Sık sık idrara çıkma isteği Bulanık idrar İdrarda kan veya irin Karında veya böbrek yataklarında ağrı Özellikle yüz, kol ve bacaklarda şişme, ödem oluşumu Kusma Ateş Yüksek tansiyon olarak sıralanabilir. Böbrek İltihabı (Nefrit) Neden Olur? Böbrek iltihabı nedenleri nefritin türüne göre değişiklik gösterebilir. Bazı hastalarda böbrekte iltihaplanmaya sebep olan durumu anlamak mümkün olmayabilir. Böbrek iltihabı; Hepatit B, Hepatit C, HIV ya da Beta olarak adlandırılan bakteri enfeksiyonuna bağlı oluşabilir. Bir ailede nesiller boyu bazı bireylerde nefrit görülmesi, hastalığın genetik bir nedene bağlı olarak gelişebileceğini düşündürür. Bazı ilaçlar da nefrite sebep olabilir. Örneğin bazı antibiyotikler, Non Steroidal Anti İnflamatuar (NSAİ) ilaçlar ve diüretikler; böbrekte iltihaplanmaya yol açabilir. Nefrit ve diğer böbrek hastalıkları açısından riski artıran bazı faktörler vardır. Bu faktörler: Kişinin ailesinde böbrek hastalığına sahip birey olması Yüksek tansiyon Diyabet Obezite Kalp hastalıkları 60 yaşın üzerinde olma şeklinde sıralanabilir. Bu risk faktörlerinden bir ya da birkaçını taşıyan kişilerin mutlaka düzenli olarak böbrek kontrollerini yaptırması gerekir. Düzenli kontroller sayesinde kişide oluşabilecek böbrek hasarı erken dönemde tespit edilebilir. Erken tanı, hastaların tedavilerinin başarıyla sonuçlanmasına büyük katkıda bulunur. Sonuç olarak erken tanı ve tedavi, böbrek fonksiyonlarının korunmasında büyük önem taşır. Böbrek İltihabı Nasıl Geçer? Böbrek iltihabının iyileştirilmesi için önce hastaya uygun tanının konulması gerekir. Tanı için önce hastanın hikayesi alınır ve muayenesi yapılır. Hastadan genellikle ilk istenen testler, kan ve idrar tahlilidir. Kan tahlili ile bakılan BUN ve kreatinin değerleri, böbrek fonksiyonları hakkında bilgi verir. Kan tahlili ile kanda sodyum, kalsiyum, potasyum gibi elektrolitlerin düzeylerine de bakılabilir. Bu değerler de böbreklerin iyi çalışıp çalışmadığını anlamada yardımcı olabilir. İdrar tahliliyle de idrarda kan, protein varlığı araştırılır. Böbrekteki hasarın görülebilmesi için BT, ultrason gibi yöntemlerden faydalanılır. Böbrek iltihabı tanısını kesinleştirmek için böbrekten biyopsi alınabilir. Alınan parçanın incelenmesi sonucu nefrit tanısı konulabilir. Biyopsi ile hastada hangi nefrit türü olduğu da belirlenir. Böbrek iltihabı nasıl tedavi edilir? sıkça karşılaşılan bir sorudur. Her nefrit türünün kendine ait bir tedavi şekli vardır. Akut nefrit bazen tedaviye ihtiyaç kalmadan düzelebilir. Ancak genellikle böbreğin işlev görmemesi sonucu vücutta oluşan fazla su ve atık maddelerin uzaklaştırılması için çeşitli tedaviler uygulanır. Kronik nefritte hasta düzenli olarak kontrole çağrılır. Hastanın böbrek fonksiyonları ve kan basıncı yakından takip edilir. Bu hastalar için tansiyonu kontrol edici ve ödem azaltıcı ilaçlar kullanılabilir. Lupus nefriti gibi durumlarda da bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar reçete edilebilir. Nefrite bağlı ciddi böbrek yetmezliği gelişen hastalarda diyaliz tedavisi fayda sağlayabilir. Diyaliz ile hastanın vücudunda biriken atık maddeler bir cihaz yardımıyla temizlenir. Diyaliz cihazı, kanın içerisindeki zararlı maddeleri filtreleyerek böbreğin görevini üstlenir. Böbrek yetmezliğinin uzun süreli tedavisi ise böbrek nakli ile olur. Hastaya uygun bir böbrek bulunması durumunda, sağlıklı böbrek hastaya nakledilir. Organ vericisi, hayatını kaybetmiş biri olabileceği gibi hastanın bir yakını da olabilir. Böbrek naklinde başarı oranları oldukça yüksektir. Bu nedenle böbreğin nakledildiği hasta yaşamına sağlıklı bir şekilde devam edebilir. Hasta, nakilden sonra vücudun organı reddetmemesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanabilir. Böbrek iltihabı beslenme düzeninde değişiklik yapılması sonucu doğurabilir. Nefrit hastalarının böbreği korumak için beslenmelerinde protein, sodyum ve potasyumu daha az tüketmeleri gerekebilir. Nefrit hastaları bir diyetisyen yardımıyla kendilerine uygun bir beslenme düzeni hazırlayabilir. Nefrit, engellenmesi her zaman mümkün olmayan bir hastalıktır. Ancak bazı uygulamalar, kişinin böbrek iltihabı geçirme ihtimalini azaltır. Bu uygulamalar; Kilo kontrolü yapmak, ideal kiloda olmak Sigarayı bırakmak Tansiyonu ve şekeri kontrol altında tutmak Düzenli egzersiz yapmak olarak sıralanabilir. Böbrek iltihabı, her zaman tam anlamıyla tedavi edilebilen bir hastalık değildir. Böbrekteki hasarın geri döndürülemediği hastalarda, kalan sağlıklı böbrek kısımlarının korunması gerekir. Böbrek sağlığının korunması, kalan kısımların işlevlerini yerine getirebilmesini sağlar. Böylece hastanın vücudundan atık maddeler, zararlı bileşenler atılmaya devam eder. Böbrek iltihabı ile ilgili merak ettiğiniz konuları Grup Florence Nightingale Hastaneleri’nin uzman ekibine sorabilir, sorunuzla ilgili öneriler isteyebilirsiniz. Bize ulaşmak için web sitemizde yer alan iletişim formunu kullanabilirsiniz.
  7. Lösemi vücut savunmasında görevli akyuvar (beyaz kan hücresi) hücrelerinin bir türü olan lenfositlerin işlev görmeyecek şekilde üretimi ve gelişimi ile karakterize bir grup kan hastalığını tanımlar. Her yaşta görülebilen bir kanser çeşidi olan kan kanseri, çocuklarda ve 50 yaş üstü yetişkinlerde daha yaygın görülen bir hastalıktır. Erken teşhis ile tedavi şansı oldukça yüksek olan hastalığın erken dönemlerde fark edilmesi ve tedaviye başlanması büyük önem taşır. Lösemi nedir? Lösemi en sade ifadesiyle kan kanseri olarak ifade edilebilir. Kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin çeşitli sebeplerden dolayı gelişiminin duraklaması ve kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu oluşan kan kanseri öncelikli olarak kemik iliğine ve daha sonra da tüm organlara yayılabilir. Kemik iliği alyuvar, lenfositler gibi akyuvar ve platelet (trombositler) gibi kan hücrelerinin yapıldığı süngerimsi bir dokudur. Bu hücreler kemik iliğinde yapıldıktan sonra kana karışırlar. Beyaz kan hücreleri bağışıklık sisteminin en önemli parçalarından biridir. Bir yandan vücudu virüslerin ve bakteri, mantar veya parazit gibi yabancı mikroorganizmaların işgaline karşı korurken bir yandan da vücutta kanserleşme eğilimindeki hücreleri tespit ederek onların ortadan kaldırılmasını sağlarlar. Kemik iliğinde üretilen diğer hücrelerin aksine beyaz kan hücreleri, lenf nodu, dalak ve timus gibi diğer çeşitli organlarda da üretilebilirler. Tedavi edilmediğinde ciddi problemlere yol açan ve ilerleyici bir hastalık olan lösemi olgunlaşan akyuvarların kontrolsüz artışına bağlı olarak gelişirse daha yavaş bir seyir izler. Olgunlaşmamış akyuvarların kontrolsüz üretimine bağlı olarak gelişen kemik iliği kanseri ise hızlı bir şekilde ilerler ve 1-2 ay içinde klinik bulgular oluşturabilir. Lösemi çeşitleri nelerdir? Hastalığın seyrine göre kan kanseri, akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır. Hızlı seyreden ve kısa süre içerisinde klinik bulgu ve belirtiler veren lösemi çeşidi akut, yavaş ilerleyen ve uzun yıllar içinde gelişen lösemi çeşidi ise kronik lösemi olarak adlandırılır. Akut lösemilerdeki kanser hücreleri kronik lösemilerdeki kanser hücrelerine göre daha az olgun, hızlı çoğalan ve kemik iliğini işlevsiz olarak hızla terk eden hücrelerdir. Bu fonksiyonsuz hücreler blast olarak isimlendirilir. Akut lösemilerde blast hücrelerinin hızlı çoğalması sonucu kemik iliğindeki diğer sağlıklı hücreler için gerekli yaşam alanlarını da işgal ederek belirtilerin kısa süre içerisinde meydana gelmesine neden olur. Her iki çeşit lösemi türü de beyaz kan hücresinin çeşidine göre ikişer kola ayrılır. Beyaz kan hücresi myelosit ise myeloid lösemi, lenfosit ise lenfoblastik lösemi olarak nitelendirilir. Bu lösemi çeşitlerine ek olarak çok daha az görülen juvenil miyelomonositik lösemi, kronik miyelomonositik lösemi, myelodisplastik sendrom, myeloproliferatif hastalıklar ve tüylü hücre (hairy cell) lösemi gibi farklı lösemi çeşitleri de vardır. Yetişkinlerde yaygın olarak akut miyeloid ve kronik lenfositik lösemi görülür. Çocuklarda lösemi genellikle miyeloid ve akut miyeloid lösemi (AML) olarak kendini gösterir. Akut lösemi, gelişimini tam olarak tamamlayamamış lökositlerle karakterize kemik iliği kanserini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Lösemiler genel olarak 4 temel alt kategoride incelenir: Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL) ALL, ilkel ve lenfoid kökenli beyaz kan hücrelerinin (blastlar) gelişimini tamamlamadan kontrolsüz çoğalması sonucu oluşan kan kanseri türüdür. Çocuk lösemi hastalarının yaklaşık olarak %80’i bu grupta yer alır. Yetişkinler için ise bu oran %20 civarındadır. Bu tür lösemilerde 5 yıllık sağkalım oranları %68 olarak tanımlanır. Akut Myeloid Lösemi (AML) Myelositik kökenli blastların kontrolsüz çoğalması sonucu oluşan AML, özellikle 20’li yaşlarının başındaki gençlerde tespit edilen lösemilerin yaklaşık olarak yarısından sorumludur. Yetişkinlerde ise en sık tespit edilen akut lösemi türü AML’dir. Bu lenf kanseri türü için 5 yıllık sağkalım oranı %26 civarındadır. Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) Lenfoid kökenli beyaz kan hücrelerinin olgunlaşmasını tamamlamasının ardından kontrolsüz şekilde çoğalmaya başlaması KLL ile sonuçlanır. Bu hücreler fonksiyon göstermekten yoksun olup, KLL en sık olarak 60 ve 70 yaş arasındaki bireylerde ortaya çıkar. Bu lösemi türü için öngörülen 5 yıllık sağkalım oranı %83’tür. Kronik Myeloid Lösemi (KML) Özellikle 25-60 yaş arasındaki bireyleri etkileyen kan kanseri türü olan KML, myeloid kökenli hücrelerin çoğalması sonrası meydana gelir. Bu lösemi türü için 5 yıllık sağkalım oranı ise %67’dir. Lösemi belirtileri nelerdir? Diğer kemik iliği hastalıkları belirtileri ile benzerlik gösteren löseminin en belirgin bulguları arasında kansızlığa bağlı olarak gelişen halsizlik, solgunluk, çabuk yorulma ve nefes darlığı bulunur. Bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle ortaya çıkan enfeksiyonlar ve trombositlerin etkilenmesine bağlı olarak oluşan burun, diş ve diş eti kanamaları, cilt altında beklenmedik kanamalar, morarmalar ve cilt üzerinde toplu iğne başı büyüklüğünde kırmızı döküntüler (peteşiler) lösemi belirtileri arasında yer alır. İştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri, tedavi ile kontrol altına alınamayan ateşli enfeksiyonlar, kemik ağrıları, boyun ve koltuk altı lenf bezlerinde büyüme, diş etlerinde ve karında şişlikler ise özellikle akut lösemi belirtileri arasında kabul edilen bulguları oluştururlar. Çocuklarda Lösemi Belirtileri Çocukluk çağında görülen kanser türlerinin yaklaşık %30’unu oluşturan lösemi, genellikle 2-5 yaş ve 5-10 yaş arası çocuklarda daha yaygın olarak görülür. Yeni doğan bebekler yaşamının ilk 6 - 8 ayında anne sütünden aldıkları bağışıklık desteğini kullanıp, bu dönemden sonra 2 yaşına kadar kendi bağışıklık sistemini düzenlerler. Bu dönemde geçirecekleri viral enfeksiyonlar lösemi kanserini tetikleyebilir. Bu yaşlarda oluşan raşitizm ve bu hastalığa bağlı olarak gelişen D vitamini eksikliği kan kanseri oluşumunu destekleyici rol oynar. Bu nedenle çocukları uygun hava koşullarında ve doktorunun önerdiği saatlerde güneşe çıkarılması oldukça önemlidir. Çocuklarda yaygın olarak görülen lösemi belirtileri: Solgun bir cilt rengi İştahsızlık ve buna bağlı olarak gelişen hızlı kilo kaybı Uzun süren ateşli enfeksiyonlar Vücutta morluklar ya da bezeler oluşması Karında şişlik Eklem Ağrıları Lösemi hastalığının seyri sırasında kemik iliği dışında diğer doku ve organların tutulması sonucunda da bir takım belirtiler meydana gelebilir. Örnek olarak merkezi sinir sistemine kanserin metastaz yapması (sıçraması) sonrasında baş ağrısı, bulantı, kusma ve nöbet gibi çeşitli belirtiler oluşabilir. Lösemi, merkezi sinir sistemi dışında akciğerler, sindirim kanalı, kalp, böbrek ve testislere de yayılım göstererek bu bölgelere has şikayetlere neden olabilir. Lösemi neden olur, risk faktörleri nelerdir? Lösemi, tanı alan kanser hastalıklarının sıklığı sıralamasında 15. sırada yer alan kötü huylu hastalıktır. Kansere bağlı ölümlerde ise 11. sıradadır. Erkeklerde kadınlara göre 1,5 kat daha sık görülür ve lösemi erkek hastalarda daha ölümcül seyretme eğilimindedir. Lösemi türüne göre oluşum nedeni ve risk faktörleri değişkenlik gösterebilir. AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ ALL, altta yatan nedeni kesin olarak ortaya konulamamış bir lösemi türüdür. Nükleer patlama bölgelerine yakın alanlarda yaşayan kişilerde oluşan yüksek radyasyon nedeniyle ALL türü lösemiye bir yatkınlık söz konusudur. Radyasyona maruziyet konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli grup anne adaylarıdır. Sigara dumanı içerisinde bulunan benzen gibi kimyasal maddeler ve kanser tedavisinde kullanılan çeşitli kemoterapi ilaçları da ALL türü lösemi gelişimi ile ilişkili durumlar arasında değerlendirilir. HTLV-1 ve EBV virüsleri ile enfekte olan kişilerde ALL gelişme riskinde bir artış söz konusudur. Enfeksiyon hastalıkları dışında Down sendromu, klinefelter sendromu, fanconi anemisi ve nörofibromatozis gibi rahatsızlıklara sahip kişilerde de ALL görülme riski artmıştır. AKUT MYELOİD LÖSEMİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ AML, kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin gelişme ve bölünme ile ilgili DNA kısımlarındaki mutasyonlar ve anormallikler sonucunda meydana gelen lösemi türüdür. Bir kişide AML ortaya çıkma ihtimali yaşla birlikte artış gösterir. AML için ortalama tanı yaşı 68’dir. Erkeklerde daha sık olarak tespit edilen AML için sigara dumanına maruziyet, myelodisplastik sendrom ve down sendromu gibi rahatsızlıklar birer risk faktörü olarak kabul edilir. KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ Günümüzde henüz KLL gelişiminin altta yatan kesin nedeni ortaya konulabilmiş değildir ancak 50 yaşın üzerinde olmak, erkek cinsiyet, savaşlarda kullanılan kimyasal ajanlara maruziyet ve ailede bu hastalığa yakalanmış başka bireylerin varlığı KLL gelişimi için birer risk faktörü olarak değerlendirilir. KRONİK MYELOİD LÖSEMİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ KML, genetik mutasyonlar sonucu oluşan lösemi türüdür ancak bu mutasyonları neyin ya da nelerin tetiklediği henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Bu genetik mutasyonlar bireyin hayatında sonradan oluşan anormalliklerdir. Kişi bu hastalık ile ilişkili genleri ebeveynlerinden almaz. İnsanlarda toplam 23 çift kromozom mevcuttur. 22 ve 9 numaralı kromozomlar arasında meydana gelen parça değişimleri ile 22 numaralı kromozom normalden kısa, 9 numaralı kromozom ise normalden uzun hale gelir. Mutasyona uğramış 22 numaralı kromozom Philadelphia kromozomu olarak isimlendirilir ve KML hastalarının %90’ında tespit edilebilir. Philadelphia kromozomu üzerindeki BCR-ABL geni kan hücrelerinin kontrolsüz şekilde çoğalmasını tetikleyerek KML gelişimine neden olur. Lösemi tanısı nasıldır? Lösemi tanısına yönelik olarak istenilecek tetkikler ve yapılacak uygulamalar çok sayıda ve oldukça zaman alıcıdır. Birçok test kullanılmasındaki amaç hastalığın türünün ve evresinin tam olarak ortaya konmasını sağlamaktır. Hekim tarafından gerçekleştirilen fizik muayene sırasında anemiye bağlı olarak oluşmuş soluk görünüm, büyümüş lenf nodları, dalak ve karaciğer büyümesi gibi lösemiye işaret eden belirtilerin varlığı incelenir. Tam kan sayımı, metabolik ve biyokimyasal değerler, karaciğer fonksiyon testleri ve hastanın pıhtılaşma ile ilgili değerleri lösemi tanısında faydalı tetkikler arasında yer alır. Bu testlere ek olarak periferik kan yayması ve kemik iliği örneğinin incelenmesi lösemi için tanısal değere sahip önemli uygulamalardır. Akut lösemi tanısı için kemik iliği aspirasyon biyopsisi gerekli ve önemli bir testtir. Kronik lösemilerde ise periferik kan değerlendirilmesi genellikle yeterli kabul edilir ve bu kişilerde ileri biyopsi girişimlerine gerek duyulmayabilir. KML hastalığında genetik tanı yöntemleri kullanılarak BCR-ABL geni tespit edilebilir. Kemik iliği testi genellikle hastanın kalça kemiğinden gerçekleştirilir. Uzun bir iğne vasıtası ile bu kemikten alınan kemik iliği örneği laboratuvara gönderilerek kanser hücrelerinin varlığı değerlendirilir. Lösemi tedavisi nasıldır? Löseminin tedavi edilebilmesi için öncelikli olarak türünün belirlenmesi gerekir. Basit bir tam kan sayımı ile kanda kanser belirtileri saptanır. Kanda blast adı verilen kanser hücrelerinin artışına bağlı olarak lösemi tanısı konur. Kemik iliğinden alınan biyopsi ise kemik iliğinin kanser hücreleri ile tutulup tutulmadığını gösterir. Tedavide önemli olan nokta ise löseminin alt türünün belirlenmesidir. Löseminin alt tiplerine göre tedavi yöntemi değişiklik gösterir. Lösemi tedavisinde ilk akla gelen yöntem kemoterapidir. Kemoterapi ilaçları, lösemiye neden olan kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasını sağlayan kimyasal ilaçlardır. Lösemi çeşidine göre kemoterapide kullanılacak ilaçların türü, dozu ve uygulama yolu da değişiklik gösterir. Radyoterapi (ışın tedavisi), yüksek enerjili ışınlar kullanılarak lösemi hücrelerini harabiyete uğratır ve büyümelerini engeller. Radyasyon tedavisi vücudun sadece bir bölümüne veya tamamına uygulanabilir. Radyoterapi aynı zamanda kök hücre nakline hazırlık aşamasında da başvurulan bir yöntemdir. Biyolojik ajanlar ve immünoterapi ilaçlarının bu hastalarda kullanılması ile kişilerin kendi bağışıklık sistemlerinin kanser hücrelerini tanımasını sağlamak amaçlanır. Kötü huylu hücreleri bu ilaçlar sayesinde daha sık olarak tespit eden savunma hücreleri, kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasını sağlar. Genel olarak kabul gördüğü şekilde lösemi hastalarında en etkili tedavi yöntemlerinin başında kemik iliği nakli gelir. Kök hücre nakli olarak bulunan bu yöntemde hastanın kendi sağlıklı iliği veya doku uyumu sağlayan kardeş, yakın akraba ya da bağışçılardan ilik nakli yapılabilir. Kemik iliği naklinin amacı kişideki hastalıklı kemik iliğinin sağlıklı kemik iliği ile değiştirilmesidir. Bu işlem öncesinde hastaya yüksek dozda kemoterapi ve radyoterapi verilerek hastalıklı kemik iliğinin tamamen ortadan kaldırılması sağlanır. Daha sonrasında hastaya kan yapıcı kök hücrelerin infüzyonu yapılır ve sağlıklı kemik iliğinin yeniden oluşturulması amaçlanır. Kemik iliği nakli büyük medikal prosedürlerden biri kabul edilir ve ilik nakli yapılacak kişide ani kan basıncı düşmesi, baş ağrısı, bulantı, kusma, ağrı, nefes darlığı,ateş ve üşüme titreme gibi yan etkilere neden olabilir. Bu belirtiler dışında daha ciddi seyirli kemik iliği nakli yan etkileri de mevcuttur. Bu ciddi yan etkilerin ortaya çıkmasında kişinin yaşı, genel sağlık durumu, tedaviyi hangi hastalığa bağlı olarak aldığı ve transplantasyonun türüne göre değişkenlik gösterir. GVHD (donörün alıcıya karşı hastalık oluşturması), vericinin kan hücrelerinin alıcının vücudundaki hücrelere karşı mücadeleye girişmesini tanımlayan önemli bir sağlık durumudur. GVHD dışında, nakil reddi ve iç organ hasarı veya kanamalar da nakil sonrası oluşabilecek ciddi yan etkiler arasında yer alır. Lösemi için yapılacak tedavi planlamasını hematoloji onkoloji uzmanı hekimler tarafından gerçekleştirilir. Tedavi hem löseminin tipini hem de hastaya özgü faktörlere göre değişkenlik gösterebilir. Kemoterapi tedavisi sırasında özellikle akut lösemi hastalarında bu ilaçlara ek olarak destek tedavisinin verilmesi oldukça önemli bir konudur. Kemoterapi ilaçları ile hastanın normal kan hücrelerinin de etkilenmesi sonucu bulaşıcı hastalıklara, kanamalara ve anemiye karşı yatkınlığı arttırıcı etki gösterir. Bu nedenle hastaya kemoterapi tedavisine ek olarak antibiyotik ilaçlar ve gerekirse kan transfüzyonu ve diğer kan ürünlerinin nakli de gerçekleştirilebilir. Antibiyotiklere ek olarak, mantar tedavisi, bulantı önleyici antiemetik etkili ilaçlar da hastaya gerekli durumlarda hekimler tarafından reçetelendirilebilen ilaçlar arasında yer alır. KML hastalarında imatinib etken maddeli tirozin kinaz inhibitörü ilaçlar, mutasyona uğramış gen ve ürünlerine karşı etki göstererek devrim niteliğinde bir tedavi planının doğmasını sağlamıştır. Bu ilaçların bir diğer önemli özelliği de kemoterapi ilaçlarına göre daha az yan etkiye sahip olmalarıdır. Akut ve kronik lösemiler birçok türde kan hastalığını bünyesinde barındıran karmaşık tanı ve tedavi aşamalarına sahip rahatsızlıklardır. Tanı ne kadar erken gerçekleştirilirse tedavinin etkinliğinin de o kadar yüksek olması sebebiyle bu rahatsızlıklar konusunda bilinçlenmek önem arz eder. Her ne kadar yıllar ilerledikçe yeni tanı ve tedavi yöntemleri ışığında ölüm oranlarında azalma ve sağkalım oranlarında bir artış söz konusu olsa da lösemi hastalığı hayatı tehdit edici olması nedeniyle dikkat edilmesi gereken rahatsızlıkların başında gelir. 1975 yılında lösemili kişilerde 5 yıllık kanserden sağkalım oranı %30 civarındayken, günümüzde bu oran %60’ın üzerine çıkmıştır. Bunun en büyük sebebi farkındalık ve erken tanıdır. Bu nedenle kendinizde ve çevrenizdeki kişilerde lösemiye ait belirtilere rastlarsanız en yakın sağlık kuruluşlarına başvurarak uzman hekimlerden yardım almayı ihmal etmemeniz önerilir.
  8. Kronik baş ağrısı günlük yaşantıda kısıtlılığa neden olan baş ağrısıdır. Kronik günlük baş ağrılarında uzun süreli ve etkin tedavi, ağrının sıklığı ve şiddetinin azalmasını sağlayarak başarılı olabilir. Nedenleri Birincil olmayan kronik günlük baş ağrılarına bazı nedenleri şöyle sıralanabilir; Beyin içindeki veya etrafındaki kan damarları ile ilgili sorunlar, inme Menenjit gibi enfeksiyonlar Çok yüksek veya çok düşük kafa içi basıncı Beyin tümörü Travmatik beyin hasarı Aşırı ilaç kullanım baş ağrısı Epizodik baş ağrıları migren ya da gerilim baş ağrıları olanlarda çok sık ağrı kesici ilaç alan kişilerde gelişir. Haftada iki günden fazla ağrı kesici veya analjezik ilaç kullanıyorsanız ‘rebound’ baş ağrısı ile karşılaşmanız daha yüksektir. Kronik Günlük Baş Ağrısı / Kronik Migren Risk Faktörleri Sık baş ağrısı gelişimine sebep olan faktörler: Kadın cinsiyet Yüksek kaygı düzeyi Depresyon- karamsarlık Uyku bozuklukları Şişmanlık Horlama Aşırı kafein tüketimi Aşırı ağrı ilacı kullanımı Diğer kronik ağrı yaratabilecek durumlar Komplikasyonları Nelerdir? Kronik olarak günlük baş ağrısı çekiyorsanız bununla beraber depresyon, uyku ve kaygı bozukluğu gibi durumlar gelişebilir. Doktor randevusuna gitmeden önce basit birkaç hazırlık yapabilirsiniz. Örneğin; baş ağrınızın şiddetini, ne kadar sürdüğünü, başladığı an da neler yaptığınızı, ne kadar süre sonra ilaç aldığınızı, öncesinde tetikleyecek bir durum olup olmadığını günlük şeklinde tutabilirsiniz. Sizin veya size yakın insanların fark ettiği belirtileri not alabilirsiniz. Büyük değişiklikler ve günlük stresler dahil olmak üzere tüm kişisel bilgilerinizi yazabilirsiniz. Bunların dışında kullanmış olduğunuz vitaminler ve ilaçların kullanım sıklığından, kullanım şekline kadar doktorunuza bildirebilirsiniz. Doktorunuza soracağınız sorularınızı da bir kenara yazabilirsiniz. Kronik baş ağrısı ile ilgili doktorunuza aşağıdaki soruları danışabilirsiniz. Benim baş ağrılarımın olası nedeni nedir? Bir başka olası nedeni var mı? Hangi testlerin yapılması gerekli? Benim durumum geçici mi yoksa süreğen mi? Var olan diğer sağlık koşullarımla bu durumu bir arada nasıl yönetebilirim? Başka bir bölümden (Kardiyoloji, Endokrinoloji, Psikiyatri vs.) uzmana görünmeli miyim? Bu konuda önerebileceğiniz kitap, broşür gibi basılı materyal var mıdır? Hangi siteleri okumamı tavsiye edersiniz gibi soruları çekinmeden doktorunuza iletmelisiniz. Ayrıca varsa diğer sorularınızı da sormakta tereddüt etmeyin. Belirtiler Kronik Günlük Baş Ağrısı / Kronik Migren Belirtileri En az üç ay süreyle veya ayda 15 günden fazla baş ağrısı yaşanması kronik günlük migrendir. Birincil kronik baş ağrılarında, radyolojik görüntüleme işlemlerinde beyinde ağrılara neden olabilecek başka bir sebep bulunmaz. Kısa veya uzun süreli olarak iki tip kronik günlük baş ağrısı vardır. Uzun süreli olanlarda ise hasta her gün en az dört saat ağrı çeker. Kronik migren Kronik gerilim tipi baş ağrısı Yeni günlük süreğen baş ağrısı Hemikrania kontinua Kronik Migren Her baş ağrısı kronik migren olmamakla birlikte her baş ağrısı atağı da migren değildir. Epizodik migreni olan hastalarda atakların sıklaşıp süreğenleşmesine kronik migren denir. Hastanın en az üç ay süreyle ayda 15 günden fazla ağrısı varsa, ağrıların sekiz tanesinin migren karakterine sahipse ve hasta 4 saatten uzun bir süre ağrı çekiyorsa kronik migren teşhisi konulur. Migrene, baş ağrısının aşağıdaki özellikleri eşlik eder; Başınızın bir tarafı veya her iki tarafını etkileyebilir Zonklama hissi Orta-ağır şiddette ağrı Rutin fiziksel aktiviteler ile artabilmektedir Ve aşağıdakilerden en az birine neden olur: Bulantı, kusma ya da her ikisi Işığa ve sese aşırı duyarlılık Kronik Gerilim Tipi Baş Ağrısı Bu baş ağrısı atakları genellikle; hafif ya da orta şiddetli, kafanın her iki tarafını etkileyen basınç veya sıkıştırma şeklinde devam eder. Bazı hastaların saçlı derilerinde hassasiyet meydana gelebilir. Rutin olarak yapılan fiziksel aktivite ağrıya etki etmez veya ağrıyı arttırmaz. Yeni Günlük Süreğen Baş Ağrısı Bu tip baş ağrısı, daha önce ağrı şikayeti olmayan kişilerde aniden ortaya çıkar. Baş ağrısı ilk üç gün içinde sabit bir hale gelir. Başın her iki tarafına etki etme, baskı veya sıkma hissiyatına sebep olmak (ancak zonklama değil), hafif veya orta derece olarak görülür. Bu tip ağrılarda rutin yapılan fiziksel aktiviteler ağrıyı arttırmaz. Hemikrania Kontinua Bu baş ağrısı tipi başınızın sadece bir tarafına etki eder. Ağrı tipi günlük ve sürekli olarak devam etmekle birlikte ağrısız dönem yoktur. Ağrı seyri genellikle orta şiddetli olur ve reçeteli ağrı indometazine yanıt verir. Bu ağrılar bazen migrene benzeyen belirtiler ile birlikte daha şiddetli bir hal alabilir. Hemikrania kontinua tipi baş ağrısında, göz yaşarması, başın ağrıdığı tarafta göz kızarması, burun tıkanıklığı veya akıntısı, göz bebeğinde küçülme, göz kapağı düşüklüğü veya huzursuzluk hissi gibi belirtilerin en az bir tanesi bulunur. Ne Zaman Bir Doktoru Görmelisiniz? Ara sıra yaşanan baş ağrıları tıbbi bir müdahale gerektirmez ve geçici olur. Fakat haftada iki günden daha fazla sürüyorsa, her ağrıda bir veya birden fazla ağrı kesici almanız gerekiyorsa ve bilinen baş ağrınıza göre daha kötüleşiyorsa en kısa zamanda bir doktorla görüşmelisiniz. Birincil kronik günlük baş ağrısının nedenleri henüz net olarak anlaşılabilmiş değildir ve altta yatan herhangi bir sebep yoktur. Tedavi Yöntemleri Kronik Günlük Baş Ağrısı / Kronik Migren Tedavileri Koruyucu ilaç tedavileri, ilaç aşırı kullanım baş ağrısının da süreğen baş ağrısına katkıda bulunup bulunmadığına bağlı olarak değişir. Ağrı kesicileri haftada en az üç gün alıyorsanız, tedavide ilk adım doktorunuzun bu ilaçlardan vazgeçmeye ya da bu ilaçları azaltmaya yönelik seçenekler sunması olacaktır.
  9. Ağız yarası nedir? Ağız yarası; ağız ve yanakların iç kısmı, diş etleri, dil ve dil altı ile damak bölgelerinde ortaya çıkan mukozal hasarlara verilen isimdir. Bu yaraların iltihaplı bir görünüm aldığı ve şişliğe neden olduğu durumlardaki haline ise aft adı verilir. Ağız içinde oluşan yaralar uçuk gibi virüslere bağlı olarak ortaya çıkan yaralar olabileceği gibi bakteriyel enfeksiyonlar ve sert besinlerin tüketilmesine bağlı olarak ağız içinin hasar görmesi nedenleriyle ortaya çıkabilir. Çok yaygın görülen bir sağlık problemi olup genellikle birkaç gün içerisinde kendiliğinden iyileşen basit tablolardır. Durumun ciddi olup olmadığını anlamak oldukça kolaydır. Eğer ağız yaraları sürekli olarak tekrarlıyorsa veya birkaç gün içerisinde iyileşmeyip büyümeye ve kötüleşmeye devam ediyorsa, altında yatan farklı bir hastalık olması ihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle yaraya yönelik tedavi uygulanırken aynı zamanda farklı bir hastalık olup olmadığı da araştırılmalıdır. Bebeklerde ve çocuklarda yetersiz ağız bakımı veya besin tüketimi esnasında ağız içine verilen hasarlar nedeniyle ağız içi yaraları daha sık olarak gözlenir. Yapılan araştırmalar sonucunda ağız yaralarının kadınlarda görülme sıklığının erkeklere oranla daha yüksek olduğu da tespit edilmiştir. Ağız yarası belirtileri nelerdir? Ağız yaraları, 1-2 gün içerisinde ortaya çıkan, hızlı bir şekilde gelişen ve genellikle birkaç gün içerisinde iyileşen yaralar şeklinde görülür. Bu süreçte görülen belirtiler şu şekilde sıralanabilir: Ağız içinde kızarık görünümdeki yaralar Yara bölgesinde iltihaplanma Yara bölgesinde şişkinlik, ağrı ve hassasiyet Yara bölgesindeki ağrı ve batma hissi nedeniyle konuşma ve çiğnemede güçlük Diş fırçalama esnasında acı hissi İştah azalması Boğaz ağrısı Ateş Ağız yarası neden olur? Ağız yaraları bazen stres ve psikolojik kaynaklı etkenlere bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkabilir. Bu durumların haricinde oluşumunda rol oynayan belli başlı nedenler mevcuttur. Bu yaraların oluşumunda rol oynayan yanlış davranışlar ve bazı sağlık sorunları şunlardır: Genetik ve sistemik hastalıklar Vitamin ve mineral eksiklikleri İlaç kullanımı Hormonal değişiklikler Besin ve ilaç allerjileri Aşırı soğuk ve sıcak besinlerin tüketilmesi Ağız bakımı ve temizliğinin yetersiz olması Alkollü ve asitli içeceklerin tüketimi Sigara kullanımı Sağlık açısından uygun olmayan kimyasal içerikli diş macunu ve benzeri ağız bakım ürünlerinin kullanımı Diş ve diş etlerinin yapısındaki bozukluklar Bağışıklık sisteminin zayıf olması Bakteriyel ve viral enfeksiyonlar Sert ve ağız içinin çizilmesine neden olabilecek besinlerin tüketimi Ağız yarası teşhisi nasıl konulur? Ağız yaraları, yaranın ağzın arka bölgelerinde olmaması durumunda kişi tarafından gözle kolaylıkla teşhis edilebilir. Bunun için hastanın bir ayna karşısında ağrı hissettiği bölgeyi incelemesi yeterlidir. Yaranın damak veya boğaza yakın bölgelerde oluşması durumunda ise bu yaralar diş hekimlerinin kullandıkları aparatlar yardımıyla kolaylıkla görülebilir. Birkaç gün içerisinde iyileşmeyen, normalin üzerinde acı ve ağrıya neden olan, kanama ve ateşlenmeye sebebiyet veren ağız yaralarında vakit kaybedilmeksizin diş hekimine başvurulmalıdır. Diş hekimi tarafından yapılacak olan muayene esnasında yaranın boyutu ve tercih edilmesi gereken tedavi yöntemi belirlenir ve yaranın oluşum nedeni araştırılır. Enfeksiyon durumunda gerekli görüldüğü takdirde ağız içinden kültür alınarak laboratuvar incelemeleri yapılır ve enfeksiyona neden olan mikrobiyolojik etken belirlenir ve antibiyotik veya antiviral tedavisine başlanır. Ağız yarasına ne iyi gelir ve tedavisi nasıl yapılır? Küçük çaplı, basit ve günlük hayatı fazla etkilemeyen ağız yaraları evde alınabilecek basit önlemler ve gargara kullanımı ile hızlı bir şekilde iyileşir. Daha büyük çaplı yaralar için diş hekimine başvurmak büyük önem taşır. Ağız yaraları, özellikle çocuklarda ortaya çıktığı durumlarda iştah kaybı ve yemek yemede güçlüğe neden olması ile büyüme ve gelişmede geriliğe yol açabilir. Bu nedenle bir an önce tedavi edilmesi gerekir. Diş hekiminizin farklı bir tedavi önermediği durumlarda doktorunuza danışarak bazı evde tedavi yöntemlerini tercih edebilirsiniz. Evde ağız yarası bakımına yönelik olarak yapılabilecek doğal tedavilerden bazıları şunlardır: Karbonat: Antibakteriyel özelliği ve yaralar üzerindeki iyileştirici etkisi nedeniyle karbonat, ağız yaralarının iyileştirilmesi için sıklıkla tercih edilen evde bakım yöntemlerinden bir tanesidir. 1 çay kaşığı kadar karbonatı az miktarda su ile karıştırarak hazırladığınız bu su ile gargara yapabilirsiniz. Yaranın dudağa yakın bölgelerde yer alması durumunda ile suyu bir bez yardımıyla yaralı bölgenin üzerine sürebilirsiniz. Ada çayı: Enfeksiyonların iyileştirilmesi üzerinde olumlu etkileri olan ada çayı, ağız yaralarının doğal tedavisi için de tercih edilen yöntemlerdendir. Doğal ada çayının kaynatılması ile hazırlanan bitki çayı ağzı yakmaması için ılık olacak şekilde bir miktar soğutulur. İçerisine şeker veya tatlandırıcı eklenmeden içilir. İçim esnasında ağızda bir süre bekletilmesi etkisini artıracaktır. Tuzlu su: Yaklaşık bir çay bardağı suyun içerisine 1 tatlı kaşığı tuz karıştırılarak bu su ile gargara yapmak, hem ağız içinin dezenfekte edilmesine, hem de yaraların daha hızlı bir şekilde iyileşmesine katkı sağlar. Bu işlem esnasında tuz nedeniyle bir miktar sızlama olması normaldir. Doğal yöntemlerin dışında ağız yaralarının iyileştirilmesinde en sık tercih edilen ve oldukça etkili olan bir diğer yöntem ise antibakteriyel ve antienflamatuar etkili gargaralardır. Eczanelerde kolaylıkla bulunabilen bu gargaralar; yaraların neden olduğu ağrının hafifletilmesini sağlar, ağız içini temizler ve antibiyotik içerikli gargaralar aynı zamanda enfeksiyon ile mücadele edilmesine de yardımcı olur. Bu nedenle doktorunuz tarafından önerildiği takdirde gargara kullanımı oldukça önemlidir. Yukarıda belirtilen doğal yöntemler ağız bakımında sıklıkla tercih edilen evde bakım yöntemleri olup bunların uygulanıp uygulanamayacağı veya hangilerinin tercih edilebileceği konusuna mutlaka diş hekimi karar vermelidir. Ağız yaraları doğru şekilde tedavi edilmediği takdirde ilerleyerek diş kökleri gibi farklı yerlere yayılabilir, sonuç olarak diş kaybına kadar giden daha ciddi boyutlara ulaşabilir. Bu nedenle ağız yarasının birkaç gün içerisinde iyileşmemesi durumunda doktor kontrolünden geçmek oldukça önemlidir. Eğer siz de ağız içi yarasına ne iyi gelir, ağız içi yarası neden olur gibi soruların cevaplarını merak ediyor iseniz bir diş hekimine başvurarak muayeneden geçebilir, doktorunuzun vereceği öneriler ışığında tedavinize başlayabilirsiniz. Ağız yarası sorununuz sürekli olarak tekrar ediyor ise bu durumu diş hekiminize bildirerek altında yatan farklı bir hastalık olup olmadığının araştırılmasını isteyebilirsiniz.
  10. Yapımcılığını Medyapım ve Mednova'nın üstlendiği, BBC'nin BAFTA Ödüllü dizisi 'Doctor Foster'dan uyarlanan 'Sadakatsiz', heyecan dolu final bölümüyle ekranlara geldi. İki sezondur çarşamba akşamları Kanal D’de izleyici karşısına çıkan dizi, 60’ıncı bölümüyle veda etti. Cansu Dere, Caner Cindoruk ve Melis Sezen başrolleri paylaştığı; kadrosunda; Gözde Seda Altuner, Nazlı Bulum, Özge Özder, Alp Akar ve Tarık Emir Tekin’in yer aldığı 'Sadakatsiz' final bölümünde; Asya, Derin ve Volkan arasındaki savaşın nasıl bittiği ve kaybeden ismin Volkan olması sosyal medyaya damga vurdu. DERİN KONTROLÜNÜ KAYBETTİ 'Sadakatsiz’in final bölümünde; Volkan’ın kendisinden ayrılmak istediğini söyledikten sonra tutuklanmasıyla şoke olan Derin, öfkesini annesine yansıttı. Kızına iyice sinirlenen Gönül, “Senden utanıyorum. Adam, Asya’yı seviyorum diyor anlamıyor musun?" dedi. Bu arada ceketini ve çantasını alan Derin, evden çıkınca; kızının Volkan’a gideceğini sanan Gönül, “Eğer gidersen seni affetmem” dedi. Derin de ona, "Ben de seni affetmeyeceğim" diye karşılık verdi. Bir hışım evden çıkan ve sağlıklı düşünemeyen Derin, yolda giderken Asya’yı aradı. Ona uçurumdan düştükleri gün her şeyin bitmesi gerektiğini söyleyen Derin, yarım bıraktığı işi tamamlayacağını ve oraya Volkan’a kavuşmaya gideceğini söyledi. Derin’in kendisine bir şey yapmasından korkan Asya ise daha önce birlikte kaza yaptıkları uçuruma doğru gitti. Aynı anlarda Derin’in; Volkan’ın peşinden gelmediğini anlayan Onur, Asya’yı arayarak onların yanına gitti. ASYA, DERİN'İ İKİNCİ KEZ KURTARDI Derin’i atlamak üzereyken bulan Asya, onu vazgeçirmeye çalışırken Volkan’ın ikisini de sevmediğini söyledi. Ona inanmayan ve Volkan’a kavuşacağını söyleyen Derin, Asya; kızı Zeynep'in adını söyleyince geri adım attı. Yaptığı hamleyle Derin’i yanına çeken Asya, bunların geçeceğini ifade ederek ona sarıldı. Sonrasında Onur ve Asya, Derin'i hastaneye götürdü. Doktor, Gönül Hanım'a yaşadıklarının ardından şoka giren Derin'in bir klinikte tedavi olmasının uygun olduğunu söyledi. Buna çok üzülen Gönül, Onur'un "Derin'i Asya kurtardı. Daha önce de kurtarmış galiba, Derin kendi söyledi" demesiyle şoke oldu. Duydukları sonrası Gönül'ün teşekkür edip, özür dilediği Asya; "Kimseyi ölüme terk edemem, Haluk Bey'in fenalaştığını da görmedim. Ayrıca Volkan, Ali için yaptığımız birikimi kızınızla harcamıştı. Yoksa ne ben ne de oğlum paranızın peşinde değiliz" dedi. ASYA VE DERİN ARASINDA ATEŞKES! Bu sırada karakolda olan Volkan, Derin kendisini kurtarmaya gelmeyince nezarete düştü. Aradan geçen bir ay sonrasında Derin'in tedavisi biterken; Volkan da hapiste cezasını çekti. Hastaneden çıkar çıkmaz Onur'u soran ve sonrasında teşekkür etmek için Asya'ya giden Derin, artık ona öfkeli olmadığını belirtti. Buna çok sevinen Asya ise Ali'nin üzerine geçirilen tüm mülkleri Derin'e iade etti. Asya'nın ricasıyla Volkan'a olan şikayetini de geri çeken Derin, boşanacağını ve onun gün yüzü görmediğini izlemek istediğini ifade etti. MEZUNİYET PARTİSİNE DAMGA VURAN OLAY Kendisini hapishanede ziyarete gelen Derya'dan Ali'nin mezun olacağını öğrenen Volkan, çıkar çıkmaz soluğu partide aldı. Onur'un Zeynep'le olduğunu görünce çılgına dönen Volkan, olay çıkardı. Bu durum herkesin tadını kaçırırken; Derin, Volkan'a "Sen aklandığın için değil, ben istediğim için dışardasın. Ayrıca ben de seni aldattım, hem de Onur'la" dedi. Şoke olan Volkan, Ali de gitmesini isteyince Asya tarafından uzaklaştırıldı. VOLKAN'A BİR DARBE DE ASYA'DAN Asya'ya eve gitmek istediğini söyleyen Volkan, bir darbe de ondan yedi. Onu sevmediğini, tüm yaşananların bir oyun olduğunu söyleyen Asya, oğlu ile Tekirdağ'dan gideceğini ve evini sattığını söyledi. Buna isyan eden Volkan ise beş parasız kaldığını öğrenince kendini bir arabanın önüne atmaya çalıştı. Onu durduran Asya, eski eşini; annesinin evine götürdü. Onunla vedalaşan Volkan ise "Benim ihanetimin bedeli de kalbimin hep sana ait olması olacak" dedi. 20 YIL SONRA NE OLDU? Tüm olanların ardından üç ay geçtikten sonra Derin ve Onur birlikte ve mutlu görünürken; Asya da İngiltere'ye oğlu Ali'nin yanına gitti. Bu arada Kadir de Derya'nın yanına geldi. Bebek heyecanı yaşayan Nil ve Selçuk ise kızları olacağını öğrendi. Herkesin aksine iyice perişan olan Volkan, Asya'nın sattığı eve bakarken göründü. Son sahnede ise yaşanan 20 yıllık zaman atlaması sonrası, büyüyen Ali ve Zeynep, babaları Volkan'ın mezarı başında olup biteni konuştu. Asya, Derin ve Volkan arasındaki büyük savaşın bitişi ve kaybedenin daha önce iki kadını da sevdiğini söyleyen Volkan olmasına sosyal medyadan yorum yağdı. İşte 'Sadakatsiz'in finaline gelen yorumlardan bazıları... Çünkü Volkan, ne yaptıysa yalnızca kendine yaptı”, “Volkan gibi olan herkesin sonunun da Volkan gibi olmasını dilerim”, “Her şeye rağmen Volkan'a üzülmedim dersem yalan olur”, “İkisine de aşığım diyen Volkan’ın ikisi tarafından da terk edilmesi şoku”, “Volkan'ın da sonu Behlül gibi”, “Bu hikayede yanan Volkan oldu”, “İki kadın da esaretten kurtuldu”, “Volkan’ın bu halini görünce Bihter’in mezarında ağlayan Behlül aklıma geldi”, "Finalin en güzel yanı da Asya ile Derinin dost olması", "Asya'yla Derin’in sonunda mutlu olması güzel ama keşke Volkan ölmeseydi.
  11. Bu hukuk dalı, birden fazla hukuk konusunu da barındırmaktadır. Örneğin; bilgisayar ortamında imzalanacak ve kurulan olan sözleşmenin niteliği ve şartları Borçlar Hukuku konusu olup yazılımların kullanılması ise Fikri Mülkiyet Hukuku konusuna girmektedir. Görüldüğü üzere tek bir mevzuat altında toplanmamış, birden fazla mevzuata bilişim hukuku adı altında kanun maddeleri eklenmiştir. Ancak uygulamada en çok rastlanılan ve Ceza Hukukunu ilgilendiren konulardan birisi de bilişim suçlarıdır. İnternet ortamında işlenen ve cezai yaptırımı olan suçlar bu ad altında anılmaktadır. Korunmak istenen hukuki değer, kişilerin bilgilerinin tutulduğu veya bilgilerin naklinin hukuka aykırı olarak yapılması halindeki her davranıştır. Teknolojinin gün geçtikçe hızla ilerlemesi nedeniyle bu dal altında yeni suç türleri de girmektedir. Her gün farklı suç tiplerinin çıkması nedeniyle sınırlı bir suç sayılamayacaktır. Kişilik hakları ihlal edilmesi internet ortamında da mevcuttur. İnsanların internet ortamı üzerinden kişilik hakları ihlal edilebilmektedir. Kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle kişi talepte bulunarak hakimden erişimin engellenmesine karar verilmesi talebinde bulunabilir. Böyle bir durumda, hakim erişimin engellenmesi kararını vermiş ise erişim sağlayıcıya karar gönderilecektir. Bunun yanında özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun da işlenmesi internet ortamından da işlenmesi olasıdır. İnternet ortamına 5651 Sayılı Kanunu’nun 9. Maddesinin a bendi gereği, Bilgi ve Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na doğrudan başvuru yapılarak erişimin engellenmesi tedbirinin konulması talebinde bulunulabilir. Bilgi ve Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne bildiride bulunur, tedbir talebi 4 saat içinde yerine getirilecektir. Bilişim Suçları Bilgisayar, internet, cep telefonu gibi teknolojik ortamda işlenen her türlü suç, bu dal altında sınıflandırılmıştır. Bu dal altında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer almaktadır: Bilişim sistemine girme suçu: Kişinin sosyal medya hesaplarına rızası olmadan kullanıcı şifresini değiştirmesi, hesabına girmesi suç oluşturmaktadır. Suçu işleyen kişi, belli hile ve yollarla bilişim sistemine girilmesidir. Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme: Kişinin bilişim sistemi üzerinden kaydetmiş olduğu kişisel verilerin yok edilmesi veya değiştirilmesinde suç işlenmiş sayılacaktır. Kişi, sisteme erişimini engeller veya erişilmez olarak kılması halinde de suç işlemiş olacaktır. Örneğin; Instagram hesabı üzerinden bir şahsa ait olan hesabın şifresini değiştirerek asıl sahibin hesaba girmesi engellenmesi halinde sistemi engellemiş olacaktır. Banka veya kredi kartının kötüye kullanılması: Başkasına ait olan kredi ya da bankamatik kartını rızası olmadan ele geçiren ve kart sahibinin rızası olmadan menfaat elde eden kişi, suç işlemiş olacaktır. Bunun yanında kişinin sahte olarak ürettiği bir kredi kartı ya da bankamatik kartı ile menfaat sağlar ise bilişim suçundan ceza alacaktır. Yasak cihaz veya program kullanma suçu: Özellikle bilişim suçu işlenilmesi ve suç işlemek için araç kullanmak üzere cihaz ya da programın kullanılması suç olarak belirtilmiştir. Görüldüğü üzere bilişim suçları dört başlık altındadır.
  12. ABD Adalet Bakanlığı ve Federal Ticaret Komisyonu, şirketi, 6 yıl boyunca kullanıcıların kişisel verilerini uygunsuz bir şekilde reklamcılara satmakla suçladı. Verilerin güvenlik için toplandığı ancak daha sonra reklamlarla, kullanıcıları etkilemek için de kullanıldığı açıklandı. Twitter'a, 2011 yılında imzalanan anlaşmayı ihlal etme suçlaması da yöneltildi. Anlaşmayla şirket, kullanıcıların telefon numaraları ve e-posta adresleri gibi güvenlik amacıyla toplanan bilgileri reklamcılara satmayacağını kabul etmişti. Ancak Twitter’ın bu bilgileri Eylül 2019'a kadar, reklamcılığı geliştirmek için de kullandığı vurgulandı. Federal savcılara göre Twitter, 140 milyondan fazla kullanıcısının bu tür kişisel bilgilerine sahip.
  13. BM Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary di Carlo, BM Güvenlik Konseyine brifinginde, dijital teknolojilerin hayatın her alanında sınırsız fırsatlar sunduğuna ancak yeni riskler de yarattığına dikkati çekti. "Dijital teknolojilerin siyasi ve askeri amaçlarla hem devlet hem devlet dışı aktörlerce kötüye kullanımı 2015'ten beri neredeyse 4 kat arttı." diyen di Carlo, "Aynı zamanda ölümcül otonom silahlar güç kullanımında insanın sorumluluğuna ilişkin soruları gündeme getiriyor." endişesini dile getirdi. Di Carlo, insan müdahalesi olmadan can alan makinelerin "siyasi açıdan kabul edilemez, ahlaki açıdan ise iğrenç" olduğunu belirterek, bu makinelerin uluslararası hukuk tarafından yasaklanması gerektiğini ifade etti. KÜRESEL DİJİTAL İLKELER BELİRLENMELİ Devlet dışı aktörlerin ise ajandalarını gerçekleştirmek için düşük maliyetli ve yaygın olan dijital teknolojileri kullanma konusunda giderek daha da ustalaştığına dikkati çeken di Carlo, DEAŞ ve El-Kaide'nin sosyal medya platformlarını istihdam ve planlama için aktif kullandığını ve bu mecralarda para topladığını söyledi. Dijital teknolojiler kullanılarak belirli toplumlar ve bireylerin gözlemlendiğine ve hedef alındığına da dikkati çeken di Carlo, sosyal medyanın ise kutuplaşmayı ve zaman zaman şiddeti körüklediğini ifade etti. Di Carlo, dijital teknolojilerin kullanımı konusunda küresel dijital ilkeler belirlenmesi gerektiğini vurguladı.
  14. Dünyanın en zengin insanı Elon Musk'ın gelecek planlarından biri gezegenin etrafına binlerce Starlink uydusu yerleştirmek. Musk, bu sayede dünyanın her yerinde internet satmayı planlıyor. Ancak gerçek şu ki SpaceX'in yörüngeye yerleştirdiği Starlink uyduları internet hizmetinden çok daha fazlasını sağlayabilir. Bu kapsamında ABD Savunma Bakanlığı ile SpaceX arasında bir anlaşma imzalandı. ABD ordusu Starlink'i askeri amaçlar için kullanma hakkını elde etti. Bu amaçlardan biri ise sesten beş kat daha hızlı olabilen hipersonik füzelerin takip edilmesi. Pekin yönetiminin buna benzer silahlar geliştirdiği biliniyor. Çin'de bir savunma dergisinde yayımlanan makalede Pekin yönetiminin amacı Starlink uydularını gerektiğinde işlevsiz hale getirebilmek. Bunun için masadaki seçenekler arasında direkt uydulara saldırmakla onları etkisiz hale getirmek arasında birçok fikir bulunuyor. Şimdiye kadar gökyüzüne 2400'den fazla Starlink uydusu yerleştirildi. Musk'ın amacı önümüzdeki 10 yıl içerisinde bu sayıyı 30 bine çıkarmak. Bu aşamada Pekin yönetiminin birkaç yüz Starlink uydusunu etkisiz hale getirmesi askeri açıdan pek yarar sağlamayacak. Çünkü sistemin mimarisi her parçanın fonksiyonel bir şekilde çalışmasına yol açacak şekilde tasarlandı. Yani Starlink saldırı anında bin adet uydu kaybetse SpaceX'in elinde aynı işi yapabilecek 29 bin uydu daha bulunuyor. Pekin yönetimi ihtiyaç halinde bu uyduların topladığı ve aktardığı verilere müdahil olmayı arzuluyor. Yani uydular yok edilemezlerse bile ABD ordusunun bir işine yaramayacak çünkü verilerin toplanması veya aktarılması engellenecek. Bunun için düşük maliyetli ama bir o kadar da etkili bir müdahale aracı geliştirilmeli. Makaleye göre Pekin'de birçok fikir değerlendiriliyor. Bunlar arasında uyduların iletişimini engellemek ve elektronik parçaları etkisiz hale getirmek için mikrodalga ışınların kullanılması da var. Ayrıca direkt müdahale için lazer ışınlarının kullanılması da düşünülüyor. SpaceX'in sahibi Elon Musk, Rusya Ukrayna savaşıyla beraber Kiev'e Starlink hizmetlerini sağlamaya başlamıştı.
  15. Oyun dünyasının en başarılı yapımlarından biri olan God of War, yakın zamanda PC’ye de çıkış yaparak büyük yankı uyandırmıştı. Yakın zamana kadar oyunlarını yalnızca PlayStation’a özel olarak yayınlayan Sony, bu politikayı yavaş yavaş terk etmenin sinyallerini vermişti. Şu ana kadar pek fazla PlayStation özel oyunu, PC’ye çıkmış olmasa da bu oyunlar ve sonrası için önemli bir açıklama geldi Daha fazla PlayStation özel oyunu PC’ye gelecek Bugüne kadar çıkan pek çok söylenti, PC’ye daha fazla PlayStation özel oyununun geleceğini zaten söylüyordu. Ancak bu defa PlayStation CEO’su Jim Ryan’den resmi doğrulama geldi. Ryan, PlayStation’ın PC’deki oyun satışlarının bu yıl 300 milyon doları görmesini beklediklerini ifade etti. Bununla birlikte, PlayStation’a çıkaracakları özel oyunların takriben yarısını PC’ye ve mobile getirmeyi istediklerini açıkladı. Daha fazla PlayStation oyununun er ya da geç geleceği bilinse de oyunların ne kadarının geleceği bir soru işaretiydi. Microsoft’un Xbox için yaptığı gibi her özel oyunun PC’ye gelmeyeceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte özel oyunları çıkar çıkmaz PC’ye getirme amaçları da şu an görünmüyor. Zira böyle bir politikaya giderlerse konsol satışlarında ciddi düşüş yaşanabilir. Şirket 2020 yılında Horizon Zero Dawn’i, 2021 yılında Days Gone’u ve 2022 yılında da God of War’u PC’ye getirmişti. God of War dışındaki oyunlar birer hit olmadığı için Sony’e dudak uçuklatan paralar kazandırmadı ancak bu sene durum değişti. Şirketin, üç yıl boyunca PC’ye çıkardıkları oyunlardan elde ettiği gelir şu şekilde: Sony’nin beklentileri epey yüksek ve bu da PC’ye neden daha fazla oyun getirmek istediklerini açıklıyor. Bu durumdan PC oyuncuları da memnun olduğu için bunun iyi bir strateji olduğunu söylemek gerek. Elbette burada PlayStation kullanıcılarının biraz mağdur olduğunu hatırlatmak gerek. Sizce PlayStation oyunlarının PC’ye gelmesi mantıklı bir karar mı?
  16. Hayatı en çok tehdit eden cilt kanseri olan melanomun kaynağı; melanosit adı verilen hücrelerdir. Melanositler, derimize rengini veren ve bronzlaşmamızı sağlayan melanin pigmentini üretirler. Melanom, melanositlerin anormalleşerek aşırı ve kontrolsüz çoğalmaları sonucu oluşuyor ve başka organlara yayılma potansiyeli taşıyor. Cilt Kanserlerinden (Melanom) Korunma Yolları Melanom genellikle deri yüzeyinde başladığı için erken dönemde saptanma şansı çok yüksek kanserlerden biridir. Erken tanı için de, kişinin kendi derisini belli aralıklarla düzenli olarak kontrol etmesi çok yararlıdır. Bunun için her ay çırılçıplak boy aynasında yeterince aydınlatılmış bir ortamda derisini tepeden tırnağa incelemesi, görülmesi güç bölgeler için bir el aynasından faydalanması gerekiyor. Yüzden başlayarak, saçlı deri (başka birinin yardımı istenebilir), boyun, omuzlar, sırt, göğüs vb. aşağı doğru sistemli olarak incelemelidir. Kasıklar, kolların ve bacakların iç kısmı, ayak tabanı ve parmak aralarını unutmamakta yarar var. Uzun gibi görünen bu işlem aslında, 5 dakika bile sürmüyor. Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak, cilt kanseri riskini azaltmada büyük önem taşıyor. Özellikle yaz aylarında 11-4 saatleri arasında direk güneşe maruz kalmamak, mutlaka koruyucu kıyafetler ve güneş koruyucular kullanmak, solaryum gibi suni ultraviyole ışınlarına uzun süre maruz kalmamak gerekiyor. Belirtiler Melanom, birden, hiçbir uyarı vermeksizin normal deri üzerinde ortaya çıkabileceği gibi önceden var olan bir ben üzerinde de gelişebiliyor. Bu nedenle vücuttaki benlerin yerleşimini ve görünümünü iyi tanımak gerekir ki değişiklikler algılanabilsin. Melanom benleri, diğer atipik benlerle karıştırmak mümkün. Bazen melonom, normal bir ben zannedilebilir aslında o ben, başlangıcından beri melonom olabilir. Tanı Yöntemleri Dermatoskopi, benleri 10-20 kat büyüterek gösteren özellikle pigmentli olan benlerin cilt kanserlerinden ayırımında çok önemli bir yardımcı tanı yöntemidir. Bu yöntem, elle tutulan bir cihaz yardımıyla ya da bilgisayarlı sistemler aracılığıyla görüntü kaydı yapılarak gerçekleştiriliyor. Gerek çıplak gözle algılanan özellikler gerekse dermatoskopik muayene ile saptanan bulgular, cilt kanseri tanısını yönlendiriyor. Cilt kanserinin kesin tanısı ise cerrahi olarak çıkarılan dokunun patolojik incelemesi ile konulabiliyor. Ancak halk arasında yaygın ama yanlış bir kanı var: Neşter değerse kanser olur! Bu inanış doğru değildir. İyi huylu ya da pigmentli lezyonun cerrahi olarak çıkarılması o bene ek bir risk getirmiyor. Ancak tanı yöntemlerinin kullanılması ile benlerin gereksiz olarak çıkarılması önlenebiliyor. Diğer uyarıcı belirtiler; soyulma, sızıntı, kanama veya ben üzerindeki şişlik veya kabartı oluşması gibi ben yüzeyindeki değişikliklerdir. Ayrıca kaşıntı, hassasiyet ve ağrı gibi benle ilgili his değişiklikleri de bulunabilir. Ancak anormal görünen bir benin çıkarılması ya da yakın olarak izlenmesi gerekliliği konusunda ilgili hekim (sıklıkla dermatolog) öneride bulunmalıdır. Benlerin takibinde farklılaşmanın kolay tespiti için ABCD kuralı adı verilen bir metot uygulanıyor. Buna göre aşağıdaki değişiklikler gözleniyorsa doktora başvurulması önerilir. A (Asimetri) Benin bir yarısı diğer yarısına benzemiyorsa (renk ve/veya şekil olarak) B (Border/Sınır) Benin sınırları düzensiz ise (girintili çıkıntılı ise) C (Color/Renk) Benin rengi homojen değilse (kahverengi, siyah, kırmızı, gri, beyaz gibi renklerin iki veya daha fazlası bir arada bulunuyorsa ya da alacalı bir görünüm varsa) D (Diameter/Çap) Ben çapı 6 mm’den büyük ise (kabaca silgili kurşun kalem çapından büyük bir ben ise). Cilt Kanserleri (Melanom) Risk Faktörleri Diğer cilt kanserlerinde olduğu gibi özellikle açık tenli kişilerde güneşe aşırı maruz kalma, melanom için de çok önemli bir risk faktörü. Aile fertlerinde melanom öyküsü bulunan kişiler, özellikle de çok sayıda (75-100 veya daha fazla) beni olanlar yine risk altındadırlar. Melanom daha çok açık tenli ve kolay çillenen kişilerde görülürse de esmer tenli olmak melanoma karşı bir garanti oluşturmuyor. Esmer tenli kişilerde melanom daha çok ayak tabanı ve avuç içinde, tırnak altında veya çok nadiren ağız içinde gelişebiliyor. Tedavi Yöntemleri Bir benin genellikle tamamının çıkarılarak incelendiği dokuda melanom olduğu patoloji raporu ile doğrulanıyorsa bu kez o bölgeye cerrahi işlem uygulanıyor. Ancak işlem uygulanırken, tedavi amacıyla etrafında belli oranda sağlam doku bırakılıyor. Melanomda bilinen tek ve etkili tedavi; cerrahi tedavidir. Eğer melanom yeterince erken dönemde yakalanmamışsa önce lenf sisteminden başlayarak vücudun diğer organlarına yayılma riski (metastaz) bulunuyor. Bu nedenle yayılıp yayılmadığını anlamak için lenf bezi biyopsisi yapmak gerekiyor. Benlerinizi izleyin! Deri üzerindeki değişiklikleri, benlerdeki farklılaşmaları takip ederek vakit geçirmeden bir dermatoloğa başvurmak, cilt kanserinin en tehlikeli türü olan melanomun erken tanı şansını yüksek oranda artırıyor.
  17. Cilt kuruluğu nedir? Cilt kuruluğu ya da tıbbi adıyla kserozis, cildin en yüzeyel tabakası olan epidermiste uygun miktarda su bulunmamasıyla karakterize çok yaygın bir cilt sorunudur. Erkekleri ve kadınları eşit şekilde etkilemekle birlikte yaşlı bireylerde görülme sıklığı daha fazladır. Eller, dirsekler ve dudaklar gibi alanlar cilt kuruluğundan daha fazla etkilenme eğilimindedir. Cilt kuruluğu neden olur? Kuru hava koşullarına, sıcak suya ve bazı kimyasallara maruz kalmak cildin kurumasına neden olabilir. Cilt kuruluğu aynı zamanda altta yatan tıbbi durumlardan da kaynaklanabilir. Genellikle çevresel bir nedenden kaynaklanır. Kuru cildin olası nedenleri arasında şunlar sayılabilir; Hava şartları. Cilt, sıcaklık ve nem seviyelerinin düştüğü kış aylarında en kuru olma eğilimindedir. Isınma şekli. Kalorifer, odun sobası, yerden ısıtma cihazları ve şömineler nemi azaltır ve cildi kurutur. Sıcak banyolar ve duşlar. Uzun süreli sıcak duşlar veya banyolar cildi kurutabilir. Özellikle yoğun klorlu havuzlarda yüzmek de önemli bir kuruluk nedenidir. Sert sabun ve deterjanlar. Pek çok sabun, deterjan ve şampuan türü ciltteki nemi ve yağı gidererek kuruluğa neden olur. Yeterli sıvı alınmaması. Her gün yeterli miktarda su içmek cildin nemini koruması için gereklidir. Diğer cilt rahatsızlıkları. Atopik dermatit veya sedef hastalığı gibi cilt rahatsızlıkları olan kişiler kuru cilde eğilimlidir. Bazı ilaçlar. Cilt kuruluğu bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkabilir. Dermatit, aşırı kuru cilt ile karakterize bir grup cilt hastalığı için kullanılan tıbbi bir terimdir. Ciltte kuruluğa neden olan farklı dermatit türleri vardır. Aşağıda bunlardan daha ayrıntılı olarak söz edilmiştir. Kontakt dermatit Kontakt dermatit, cilde çeşitli maddelerin teması sonucu ortaya çıkar. Cilt bu maddelere reaksiyon göstererek temas eden bölgede lokalize iltihaplanma geliştirir. Cilt çamaşır suyu, kireç çözücü gibi aşındırıcı bir kimyasal maddeye maruz kaldığında tahriş edici kontakt dermatit ortaya çıkar. Alerjik kontakt dermatit ise kişinin nikel gibi alerjik olduğu bir maddeye maruz kaldığında ortaya çıkabilen dermatit türüdür. Seboreik dermatit Seboreik dermatit, ciltte çok fazla yağ üretimi olduğunda ortaya çıkan bir dermatit türüdür. Genellikle kafa derisinde kırmızı ve pullu döküntüler ile karakterizedir ve bebeklerde sık görülür. Yüz, göğüs ve sırtta beyaz, kabuklu yama tarzı lekelenme tipiktir. Atopik dermatit Atopik dermatit, egzama olarak da bilinir. Ciltte kuru ve pul pul lekelerin oluşmasına neden olan kronik bir cilt rahatsızlığıdır. Küçük çocuklar arasında yaygındır ve genetik yatkınlığı olanlarda daha yaygındır. Sedef hastalığı ve tip 2 diyabet gibi farklı tıbbi durumlar da cilt kuruluğuna neden olabilir. Kimlerde cilt kuruluğu görülür? Cilt kuruluğu herkeste görülebilen bir durumdur. Fakat bazı risk faktörleri ciltte hassasiyete neden olarak kuruluk gelişme riskini artırır. Cilt kuruluğu riskinde artışa neden olabilen faktörlerden bazıları; Yaş: Gençlere göre daha yaşlılarda ciltte kuruluk problemi daha yaygındır. Yaş ilerledikçe ciltte bulunan gözenekler doğal olarak daha az yağ üretir ve bu da riskte artışla sonuçlanır. 40 yaşını geçmiş bireylerin %50'den fazlasında cilt kuruluğu görülür. Tıbbi geçmiş: Ailede egzama, alerjik kontakt dermatit veya diğer alerjik hastalık öyküsü olan bireylerin bu cilt problemlerini geliştirme, dolayısıyla da ciltte kuruluk şikâyeti yaşama olasılıkları daha yüksektir. Meslek: Hemşirelik, kuaförlük gibi suyla ve kimyasal maddelerle temasın fazla olduğu meslek gruplarında cilt kuruluğu sıklıkla görülen bir şikâyettlr. Banyo alışkanlıkları: Sık sık banyo yapan veya duş esnasında çok sıcak su kullanan bireylerde ciltte kuruluk şikâyeti daha sık görülür. Kuru, soğuk veya düşük nemli iklimlerde yaşayanlar: Cilt kuruluğu nem seviyelerinin nispeten düşük olduğu iklimlerde daha sık görülür. Özellikle çeşitli nedenlerle soğuk havada çok vakit geçiren kişilerde daha yaygındır. Cilt kuruluğu belirtileri nelerdir? Cilt kuruluğu genellikle geçici bir durumdur. Fakat bazı bireylerde ömür boyu devam eden kronik bir rahatsızlık da olabilir. Cilt kuruluğunda görülebilen belirtiler yaş, genel sağlık durumu, yaşanılan yer, dışarıda geçirilen zamana ve sorunun nedenine bağlı olarak değişiklik gösterir. Cilt kuruluğunda, aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlası görülebilir: Özellikle duştan, banyo yaptıktan veya yüzdükten sonra ciltte gerginlik hissi Ciltte pütürlü bir görünüm Kaşıntı Ciltte soyulma ve pullanma İnce çizgiler veya çatlaklar Kızarıklık ve döküntüler Kanayan derin çatlaklar Kaşımaya bağlı izler ve renk değişikliği Çoğu kişide görülen cilt kuruluğu şikâyetleri yaşam tarzı değişiklikleri ve evde kullanılan nemlendirici krem ve losyonlara iyi yanıt verir. Fakat bazen daha dirençli olabilir ve kendi çabalarıyla geçmeyebilir. Aşağıdaki durumlarda bir sağlık kuruluşuna başvurmak tedavi için gereklidir; Kişinin büyük çaba göstermesine rağmen kuruluk şikâyeti geçmiyorsa Kurulukla birlikte kızarıklık da varsa Kuruluğa bağlı görülen kaşıntı uyumaya engel olacak kadar fazlaysa Açık yaralar geliştiyse Çizik ve çatlaklar enfekte olduysa Geniş alanlarda soyulma ve pullanma varsa Cilt kuruluğu hangi bölgelerde görülür? Vücudun tüm bölgelerinde cilt kuruluğu görülebilmekle birlikte bazı vücut bölgeleri kuruluğa daha eğilimlidir. DİRSEKLER Dirseklerde özellikle kış soğuklarında fazladan kuruma eğilimi görülür. Bu bölgedeki cilt, özellikle kazak kollarına ve çalışma masası gibi yüzeylerde sürtünmeye maruz kaldığı için kuruluk, sertlik ve kalınlaşma sıktır. ELLER Cilt kuruluğunun en sık görüldüğü bölgelerden biri de ellerdir. Özellikle bulaşık yıkarken ve kimyasal temizlik malzemeleri kullanımı sırasında eldiven kullanılmaması kuruluğu tetkikler. GÖZ KAPAKLARI Göz altları sıklıkla kuruluğa eğilimli bir alan olarak düşünülür. Ancak nadiren göz kapakları göz önünde bulundurulur. Göz kapaklarında gelişen kuruluk, alkol veya diğer sert kimyasallar içeren makyaj temizleyici kullanımı nedeniyle gelişir. DUDAKLAR Özellikle serin mevsimlerde dudakların kuruması ve çatlaması çok kolaydır. Soğuk hava dışında dudaklardaki kuruluk ve çatlamanın bir dehidrasyon belirtisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu sebeple gün boyunca her zaman bol miktarda su içtiğinden emin olmak ve dudaklar için nemlendirici balsam kullanmak kuruluk ve çatlamayı önlemede etkilidir. Cilt kuruluğunu önlemek için neler yapmalı? Ciltte kuruluk gelişmesini önlemek için atılabilecek en önemli adımlar yaşam tarzı değişiklikleri ve nemlendirici krem kullanımı şeklinde sıralanabilir. Aşağıdaki ipuçlarını takip etmek bu problemi önlemeye yardımcı olabilir; Günde en az 2,5-3 litre sıvı tüketilmelidir. Nemlendirici kullanımı ihmal edilmemelidir. Nemlendiriciler cildi kaplayarak suyun ciltte hapsedilmesini sağlar. Cildin nemini kaybetmemesi için suya maruz kalmayı sınırlandırmak önemlidir. Bu sebeple banyo ve duş süresini 10 dakika veya daha kısa tutmak ve ılık suyla banyo yapmak iyi olacaktır. Ayrıca günde bir defadan fazla banyo yapmamaya çalışmak cilt sağlığını korumak açısından önemlidir. Cilt bakımı düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Ciltte kuruluk yapan sabunlar yerine temizleyici kremler, yumuşak cilt temizleyicileri ve ilave nemlendirici içeren duş jelleri kullanmak faydalı olabilir. Cilt soğuk havalardan korunmalıdır. Kışın dışarı çıkarken atkı, şapka ve eldiven kullanımı ihmal edilmemelidir. Ellerin suyla temasını gerektiren bulaşık yıkama ve temizlik sırasında lastik eldiven giyilmelidir. Özellikle sert temizleyiciler kullanılıyorsa mutlaka giyilmelidir.
  18. Sizin için gerekli olanlar; Doğum planınız, hastane ve gebelik rapor ve testleriniz, sigorta kartınız Doğum ve sonrası için 3 adet gecelik. Hastanede rahat edeceğiniz kıyafetler ve hastane çıkışı kıyafetleriniz (Yedek atlet ve iç çamaşırlar, pedler, hamile külotu, sizi sıcak tutacak hırka, şal gibi kıyafetler) Emzirme süyteni 2 adet Göğüs uçlarınız için rahatlatıcı krem, meme ucu temizleme mendili Sabahlık Lohusa tacı ya da bandı Çorap Terlik Diş fırçası ve diş macunu Sabun Tırnak makası ve cımbız Küçük el aynası El ve vücut nemlendiricisi ve dudak nemlendiricisi, yüz kremi Havlu Telefonunuz ve şarjınız, dilerseniz fotoğraf makineniz ve pilleri Kirlileri koyabileceğiniz büyük bir poşet Atıştırmalık krakerler ve meyve suyu Varsa gözlüğünüz ya da kontakt lensleriniz ve malzemeleri Bunlara ek olarak ve isterseniz; Saç fırçası ve toka. Bunun sebebi bebeğinizle doğumdan sonra fotoğraf çektirmek isteyebilirsiniz. Su spreyi. Doğum esnasında ateşiniz, kan basıncınız yükselecek bu sebeple terleyeceksiniz. Su spreyi kullanarak kendinizi rahatlatabilirsiniz. Sıcak su torbası. Sırt ağrılarınızı rahatlatmakta kullanabilirsiniz. Masaj yağı Kitap Rahat ettiğiniz büyük yastıklar Makyaj çantanız Eğer bu sizin ilk doğumunuz değilse, diğer kardeş veya kardeşler için küçük hediyeler de alabilirsiniz. Bebeğiniz için gerekli olanlar; Bebek body’si ya da zıbın (2-3 adet) Birkaç çift minik çorap ve patik (2-3 çift) Başlık ve eldiven (2-3 çift) Mevsime uygun yelek ya da hırka Yeni doğan tulumu (2-3 adet) Bebek için hastane çıkışı tulum Bebek battaniyesi (2 adet) Çarşaf (Hastanede verilip verilmediğini sorabilirsiniz) Bebek bezi, mendil ve ıslak mendiller, tülbent Ufak havlu Salya için omuz örtüsü Yenidoğan bebek bezi ve pamuk Pişik kremi Yenidoğan ucu olan biberon ve bebek önlüğü Süt sağma makinesi (geneldiğinde hastanelerde olduğundan, daha önce sorabilirsiniz) Bebek tırnak makası Ana kucağı
  19. Saçlarınızı uzatma süreci, saçlarınızdan daha çok sizin bu süreci nasıl yöneteceğinizle ilişkili. Saçlarınıza düzenli bir şekilde bakmalı ve sabırlı olmayı başarabilmelisiniz. Saçlarınız sizin yardımınız olmadan maalesef istediğiniz hızda uzamaz. Unutmamanız gereken bir diğer önemli nokta ise saçlarınızın uzarken aynı zamanda sağlıklı da olması gerektiğidir. Sağlıklı şekilde uzamayan saçlar daha kolay yıpranır. Saçlarınız ancak daha güçlü olduğunda daha hızlı şekilde uzar. Hızlı Saç Uzatma Yöntemleri Hızlı saç uzatma yöntemlerini iki ana başlığa ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki, vücut sağlığınızla da ilgili olan doğal yöntemlerdir. Unutmayın, siz ne kadar sağlıklıysanız saçlarınız da o kadar sağlıklı olur ve hızlı uzar. İkinci yöntem ise basit ancak dikkat etmeniz ve düzenli şekilde yerine getirmeniz gereken uygulamalardır. Bu uygulamalar sayesinde saçlarınıza iyi gelecek yeni ve hızlı saç uzatma yolları keşfedebilirsiniz. Doğal Yöntemleri Deneyin ● Dengeli Beslenmeye Dikkat Edin Saçlarınızı daha sağlıklı kılmak sizin elinizde. Bunun için yapmanız gereken en önemli şey düzenli ve dengeli beslenmek. Protein bakımından zengin besinleri tüketmeyi ihmal etmemelisiniz. Bunun yanı sıra vücudunuzun su ihtiyacını da es geçmemelisiniz. Bu sayede hücreleriniz harekete geçer ve saçlarınızın daha hızlı uzamasına yardımcı olur. ● Vitamin Desteği Şart Saçlarınızın hızlı uzaması demek güçlü uzaması demektir. Beslenmenizde yeteri kadar vitamin almanız saçlarınızı güçlendirmeye destek olur. Saçlarınızı ihtiyaç duyduğu vitaminden yoksun bırakırsanız güçsüzleşir ve kırılır. Uçları kırılan saçlarınız cansız ve zayıf görünür. Bu da saçlarınızı kestirmeniz gerektiği anlamına gelir. Vitamin ihtiyacını, aldığınız besinlerle karşılamak en sağlıklısıdır ancak yine de saç vitamin ürünlerinden faydalanarak da kırıkların oluşmasını engelleyebilir, saçlarınızı güçlendirebilirsiniz. ● Bitkisel Keratinle Saçlarınızı Güçlendirin Saçlarınızın ham maddesini keratin oluşturur. Saçlarınızın ana besin kaynağı olarak da düşünebileceğiniz keratin saçlarınıza gücünü veren maddedir. Saçlarınızdaki keratin miktarını her zaman belli bir seviyede tutmanız ise sizin elinizdedir. Saç tellerinizdeki keratin miktarını dengelemek için bitkisel keratinlerden faydalanabilirsiniz. Bu sayede saçlarınız yoksun kaldığı keratini geri alır, daha sağlıklı ve güçlü bir görünüm kazanır. Saçlarınızı Uzatmak İçin Uygulayabileceğiniz Basit Yöntemler Saçlarınızı uzatmak için kararlı davranmanız gerekir. Uygulayacağınız basit yöntemlerle saçlarınıza daha bilinçli yaklaşabilir, saçlarınızın daha hızlı ve güçlü şekilde uzamasını sağlayabilirsiniz. Bu basit ve hızlı saç uzatma yöntemleri sayesinde saçlarınıza daha sağlıklı bir görünüm de kazandırmış olursunuz. 1. Besleyici Şampuanlar Tercih Edin Saç uzatırken en önemli nokta saçlarınızı güçlendirmektir. Bu nedenle, besleyici özellikteki şampuanları tercih etmeniz saçlarınızın kırılma ve yıpranmalara karşı daha güçlü olmasını sağlar. 2. Şampuanlama Sonrası Saç Kremi Kullanın Hızlı saç uzatma hedefindeyseniz bu süreç boyunca mutlaka bir saç bakım kremi kullanın. Saç bakım kremi, saçlarınızı beslemenin ve güçlendirmenin yanı sıra daha canlı tutar. Saç kreminizi saçlarınızı şampuanladıktan hemen sonra saç uçlarına uygulayabilirsiniz. 3. Saçlarınızı Daha Özenli Tarayın Saçlarınızı bir bibloya dokunuyormuş gibi özenle tarayın. Saçlarınızın da kırılabildiğini göz ardı etmeyin. Banyo sonrası saçlarınız nemliyken taramadan evvel bir bakım spreyi kullanmanız saçlarınızın yumuşamasını ve kolay taranmasını sağlar. Özellikle kıvırcık bir saça sahipseniz, saçlarınızdaki karışıklığı gidermek için mutlaka kalın telli tarak kullanın. 4. Sıcak Su Saçlarınızı Yıpratabilir Sıcak su saçlarınız için çok yıpratıcı olabilir. Saçlarınızın kırılmasına ve güçsüzleşmesine neden olan sıcak su yerine en azından saç diplerinizi ılık suyla son bir kez yıkayabilirsiniz. Bu sayede saç kan dolaşımınız artar ve saçlarınızın hızlı uzamasının yolu açılabilir. 5. Saç Diplerine Masaj Yapın Soğuk su gibi masaj da kan dolaşımını artırır ve saçınızın uzamasını hızlandırır. Bunun için biraz kararlı olmak gerekebilir. Saç diplerinize her gün 10 dakika masaj yaparak saçlarınızın daha hızlı uzamasına katkı sağlayabilirsiniz. Masaj yaparken saç bakım yağı ve saç bakım kremi gibi ürünleri de kullanabilirsiniz. Bunu bir alışkanlık haline getirdiğiniz takdirde saçlarınızı kısa sürede güçlendirebilirsiniz. 6. Saten Yastık Kılıfı Kullanın Saçlarınıza temas eden şeylerin saçlarınıza olumlu ya da olumsuz bir etkisi olur. Olumsuz etkilerin başında da elektriklenme gelir. Elektriklenme saçlarınızın dış etkenlere karşı daha da güçsüzleşmesine neden olur. Saçlarınızla en çok temas eden yastık kılıflarınızı saten kumaştan seçerek, bir nebze olsun bu tehlikenin önüne geçmeyi başarabilirsiniz. 7. Saçlarınızdaki Kırıkları Aldırın Saçlarınız her ne kadar köklerinden uzasa da, saç uçlarınızda oluşan kırıklar saçlarınızı daha güçsüz kılabilir. Saç uzatma süreci boyunca saç uçlarınızdaki kırıkların artması normaldir ancak bu kırıklar bir süre sonra saç tellerinizin iyice güçsüzleşmesine ve kopmasına neden olabilir. Saç uçlarınızdaki kırıkları çok sık olmamak kaydıyla düzenli olarak kestirmeniz, daha sağlıklı bir saç uzatma sürecini de beraberinde getirir. Saçlarınızı uzatmak, hatta daha hızlı uzatmak mümkün. Ancak bunun için uygulamanız gerekenler biraz sabır ve kararlılık gerektirebilir. Buna hazırsanız uzun, sağlıklı ve güçlü saçlara kavuşmanız hiç de sandığınız kadar zor değil. Kişiye ve saç tipine uygun olarak ürettiği saç bakım ürünleriyle işinizi kolaylaştıran ve saçlarınızın daha kolay uzamasına yardımcı olan Dove Advanced Hair Serisi Özel Koleksiyonu, saçlarınızın doğal güzelliğini korur ve ihtiyaç duyduğu bakımı sağlar. İleri saç besleme teknolojisiyle geliştirdiği zenginleştirilmiş içeriğiyle özel olarak formüle edilen Dove 1 Minute Uzun Saç Terapisi Süper Saç Bakım Kremi ise saçlarınızı sağlıklı şekilde uzatmak istiyorsanız ihtiyacınız olan çözümü sunar. İçerdiği kolajen, keratin ve biyotin sayesinde saçlarınızın özellikle yıpranmış bölgelerine mıknatıs gibi tutunan Dove 1 Minute Uzun Saç Terapisi Süper Saç Bakım Kremi, saçlarınızı kestirmeye gerek kalmadan uzatmanıza yardımcı olur. ile payla? facebook Yeni pencerede aç ile payla? twitter Yeni pencerede aç ile payla? email Yeni pencerede aç
  20. Kirpikleri doğal olarak uzatmak için birkaç yöntem bulunur. Daha hacimli, canlı ve parlak kirpiklere sahip olmak isteyenler takma kirpik ya da rimel yardımı ile bunu başarabilirler fakat bu geçici bir durum olacaktır ve kirpikleriniz hemen eski haline dönecektir. Bu nedenle kirpiklerin en sahici şekilde nasıl uzatılacağı ve nasıl daha gür görüneceği merak konusu. Kirpikleri Doğal Olarak Uzatmak İçin Öneriler Kirpiklere hacim vermek ve uzatmak için birçok kimyasal ürün bulunur. Bu kimyasal ürünler çok etkili olmayabilir bunun yanında kirpiklerinize ve gözlerinize zarar verebilir. Aksi bir durum olarak kirpiklerin yıpranmasına ve dökülmesine de neden olabilir. Kirpiklerinizi uzatmak için en iyi yöntem, doğal bir tarif hazırlamak olacaktır. Bu tarifler sayesinde güzellik salonlarına gitmeden ve bakım ürünlerine çok para vermeden evde kirpik bakımı yapabilirsiniz. İşte kirpikleri doğal olarak uzatmaya yarayan özel tarif önerileri; Badem Yağı Kirpikler İçin Olmazsa Olmaz! E vitamini içeren badem yağı, kıl köklerini beslemek ve gürleştirmek için çok faydalıdır. Bir pamuklu çubuğa ya da bir fırçaya birkaç damla badem yağı dökerek kirpiklerinize sürün ve bekletin. Bir gece boyunca kirpiklerinizde bekletirseniz, daha etkili bir sonuç alabilirsiniz. Her gece ya da düzenli aralıklarla badem yağını kirpiklerinize uygulayabilirsiniz. Vazelin Bakımı Vazelin kirpiklerin uzamasında ve gürleşmesinde oldukça etkilidir. Geceleri yatmadan önce bir fırça yardımıyla kirpiklerinize vazelin sürmeyi ihmal etmeyin. Değişimi birkaç hafta içerisinde fark edeceksiniz. Kirpikleriniz İçin Serum Evde doğal olarak kendiniz bir kirpik bakım serumu hazırlayabilirsiniz. Bu tarif için; Bir yemek kaşığı hint yağı, Bir yemek kaşığı badem yağı, Üç damla argan yağı, Üç damla hindistan cevizi yağı, Üç damla üzüm çekirdeği yağına ihtiyacınız olacak. Tüm malzemeleri karıştırarak elde ettiğiniz serumu bir kirpik fırçası ile kirpiklerinize düzenli olarak uygulayın. Bu karışımı kaşlarınıza da uygulayabilirsiniz.
  21. Teknoloji devi Google son birkaç yıldır akıllı telefon pazarında yer edinmek istiyor. Kurulduğu günden beri yazılımsal ürünlerle teknoloji dünyasının zirvesine oynayan şirketin katlanabilir telefon modeli geçen yıl piyasaya çıkacaktı. Ancak Pixel Fold'un yeniden ertelendiği iddia edildi. 2021 için hazırlanan telefon önce 2022'ye şimdi ise en erken 2023'e ötelendi. Google, Samsung, Huawei, Honor ve Oppo'ya rakip olmayı planlıyordu ancak görünen o ki Pixel Fold, katlanabilir iPhone'la piyasaya çıkabilir. Pixel Notepad olarak da anılan telefonun gecikmesinde birçok etken bulunuyor. Tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar halen düzelmedi. Ayrıca Google'ın ortaya mükemmel bir cihaz çıkarmak istediği biliniyor. Ortaya çıkan modellerin Google yöneticilerinin hayalini tam yansıtmadığı biliniyor. Güney Koreli The Elec'te yer alan bilgielre göre Google'ın katlanabilir telefonu 7.57 inçlik ekrana sahip olacak. Samsung'un Galaxy Z Fold 3 modelinde 7.6 inçlik ekran bulunuyor.
  22. ORTA KULAK İLTİHABI BELİRTİLERİ NELERDİR? Orta kulak iltihabı daha çok çocuklarda görülmektedir. Orta kulak iltihabının yetişkinlerdeki belirtileri çocuklardan farklı olabilmektedir. Daha çok sonbahar kış aylarında görülen orta kulak iltihabı kendiliğinden iyileşebildiği gibi kötü bir seyir de takip edebilir. Çocuklarda Orta Kulak İltihabı Belirtileri Orta kulak iltihabı belirtisi çocuklarda, genellikle soğuk algınlığı sonrası ani başlayan kulak ağrısı ve ateş şeklindedir. Bebeklerde belirtiler daha çok huzursuzluk, ateş, kulağını yastığa sürtme ya da elini kulağına götürme tarzında olur. Genel olarak çocuklarda orta kulak iltihabı belirtileri şu şekildedir; Kulak ağrısı Uyku problemi Halsizlik Huzursuzluk ve ağlama Duyma sorunları Denge kaybı Yüksek ateş Kulaktan akıntı İştah kaybı Kulak içinde, çevresinde kaşıntı ve tahriş Yetişkinlerde Orta Kulak İltihabı Belirtileri Orta kulak iltihabı belirtisi yetişkinlerde farklılık gösterebilir. Genellikle ilk belirtisi ağrı ve tıkalı kulak hissidir. Genel olarak yetişkinlerde orta kulak iltihabı belirtileri şu şekildedir; Kulak ağrısı Tıkalı kulak hissi Kulak akıntısı İşitme sorunları Kulak çınlaması Ateş ORTA KULAK İLTİHABI NEDENLERİ NELERDİR? Orta kulak enfeksiyonu nedenleri farklı kaynaklı olabilir. Östaki borusu kaynaklı: Orta kulak iltihabı yani otitis media büyük oranda çocuklarda görülür. Orta kulak iltihabı yetişkinlerde daha az görülmesine rağmen daha ciddi sorunlara yol açabilir. Orta kulak iltihabının çocuklarda daha sık görülmesinin en önemli nedeni östaki tüpü kaynaklıdır. Orta kulaktaki hava basıncının düzenlenmesi, kulaktaki havanın yenilenmesi ve orta kulaktan normal salgıları boşaltılmasına yardımcı olan östaki kanalı çocuklarda daha kısa, daha yatay ve daha geniştir. Bu da içeride biriken sıvının dışarı çıkartılmasını zorlaştırarak tıkanma olasılığını artırır. Geniz eti kaynaklı: Adenoid yani geniz eti östaki kanalının açıklığına yakın bir bölgededir. Çocuklarda yetişkinlere göre daha büyük olan geniz etinin çeşitli nedenlere bağlı olarak şişmesi kulak enfeksiyon riskini artırmaktadır. Yaş: orta kulak enfeksiyonu 6 ay – 2 yaş arasında daha sık görülür. Prematüre doğum veya düşük doğum ağırlığı Yarık damak, baş - yüz anomalileri veya Down sendromu gibi kişisel risk faktörleri Sonbahar ve kış mevsimlerinde sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmesi Kreşler Sigara dumanına maruziyet Anne sütünün az alınması veya biberonla beslenme gibi çevresel faktörler de orta kulak iltihabının sebepleri arasındadır. ORTA KULAK İLTİHABI NASIL ANLAŞILIR? TEŞHİSİ NEDİR? Kulak Burun Boğaz doktoru hastalığın belirtileri ve muayene ile birlikte orta kulak enfeksiyonu teşhisi koyabilir. Doktor muayene sırasında kulaklara, boğaz ve buruna ışıklı bir aletle bakarak geçiş yollarında bir sorun olup olmadığını kontrol edecektir. Akut orta kulak iltihabında kulak zarı genellikle kızarık ve bombe görülür. Kronik orta kulak iltihabında kulak zarında delinme, çökme veya orta kulağa yapışma yaşanabilir. Kulak zarının delinmesi ve akıntını olduğu durumlarda akıntıdan kültür örneği alınarak orta kulak iltihabına hangi bakterinin yol açtığı anlaşılabilir. Orta kulak iltihabı teşhisini kesinleştirmek için bir takım ek test ve tetkikler yapılabilmektedir. Pnömatik otoskop: Orta kulak iltihabı teşhisi konulmasında kullanılan bir araçtır. Pnömatik otoskop ile kulak zarına çok hafif hava üflenirken doktor kulak zarı arkasında sıvı birikimi olup olmadığını inceler. Timpanometre: Bu test ile kulak zarı hareketi ölçülerek orta kulaktaki basınç hakkında fikir sahibi olunur. Akustik reflektometri: Bu test kulak zarından ne kadar sesin yansıdığını ölçer. Sesin çoğunu emmesi gereken kulak zarı orta kulakta sıvı varsa sesi geri yansıtmaktadır. ORTA KULAK İLTİHABI TEDAVİSİ Orta kulak iltihabı genellikle kendiliğinden iyileşebilir. Şikayetleri artarak devam eden orta kulak iltihaplarında doktora başvurmak gerekir. Orta kulak iltihabının çok sık görülmesi, olası komplikasyonlar ve sekeller nedeniyle tüm dünyada bir sağlık sorunudur. Akut orta kulak iltihabi için çok sık antibiyotik verilmekte olup bu durum aynı zamanda ekonomik olarak yüksek rakamlara ulaşabilmektedir. Orta kulak iltihabında ilaç tedavisinin yetersiz kaldığı durumlarda kulak tüpü kullanılabilir. Orta kulak iltihabı ameliyatı hastalığının durumuna göre değişebilmektedir. ORTA KULAK İLTİHABI HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR Orta Kulak iltihabı Nasıl Olur? Orta kulak boğaza, östaki borusu adı verilen bir kanalla bağlanır. Alerji, soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu veya solunum yolu enfeksiyonu östaki tüpü etrafındaki alanın şişmesine neden olabilir. Bu durum sıvının orta kulaktan genize boşalmasını önleyebilir. Genize boşalamayan sıvı kulak zarı arkasında toplanır. Bu sıvıda üreyen bakteri ve virüsler orta kulak enfeksiyonuna zemin hazırlayabilir. Orta Kulak İltihabında Hangi Doktora Gidilmelidir? Orta kulak iltihabı teşhis ve tedavisini Kulak Burun Boğaz doktorları yapmaktadır. Belirtilerin bir günden fazla sürmesi, 6 aydan küçük bir çocukta orta kulak iltihabı belirtisi görülmesi, şiddetli kulak ağrısı, bebek veya çocuğun üst solunum yolu enfeksiyonundan sonra huzursuz olması, kulaktan sıvı veya irin akması durumunda zaman kaybetmeden kulak burun boğaz doktoruna başvurulmalıdır. Orta kulak iltihabı tedavisi cerrahi yöntemleri de içerdiğinden bu konuda tecrübeli bir doktorun ve alt yapısı olan hastanenin seçilmesi ileride ortaya çıkabilecek daha ciddi sorunların önüne geçebilmektedir. Orta Kulak İltihabı Çeşitleri Nelerdir? Akut orta kulak iltihabı: Aniden ortaya çıkar. Şişmeye ve kızarıklığa neden olur. Ateş ve kulak ağrısı olabilir. Efüzyonlu(sıvı) orta kulak iltihabı: Orta kulak boşluğunda sıvı bulunması halidir. Genellikle daha önce geçirilmiş akut orta kulak iltihaplarından sonra görülür. Bu durum daha ziyade okul öncesi dönem çağındaki çocuklarda görülür. Belirtisi son derece sinsi olduğundan hastalık fark edilmeyebilir ve bu nedenle de en sık işitme kaybı nedeni olarak bilinir. Orta kulaklarında sıvı bulunan çocuklar genellikle işitmeleri az olacağı için sesi duyamayabilirler. Bu çocuklar televizyonun sesini açabilir ya da daha yakın izleyebilir, konuşmaları tekrarlatabilir, davranış bozuklukları gösterebilir, içine kapanık olabilir ya da okulda başarısız olabilirler. Hastalarda altta yatan risk faktörlerini düzeltmek ve östaki tüpü fonksiyonlarını normale döndürmek önemlidir. Böylece orta kulak boşluğundaki sıvı giderek azalır ve kulak normale dönebilir. Bu hastalarda üç aylık dönemde kendiliğinden düzelme olur. Üç ay sonunda düzelme olmayan ve işitme kaybı olan hastalarda cerrahi seçenekler düşünülür. Bu durumda geniz eti değerlendirilir ve gerekirse kulaklarına tüp yerleştirilebilir. Yarık damak, otizm, dil ve konuşma geriliği, entellektüel gerilik veya okul geriliği gibi durumlarda ise beklenmeden cerrahi tedaviler düşünülebilir. Cerrahi tedavi olarak hastalara kulak zarına ventilasyon tüpü, geniz eti ameliyatı ya da bademcik ameliyatı yapılabilir. Kronik Orta Kulak İltihabı: Kronik orta kulak iltihabının kulakta yapmış olduğu patolojik seyir değişiktir. Kulak zarında kalıcı delik olması ile karakterli bir durumdur. Kronik orta kulak iltihabı orta kulak boşluğu, östaki tüpü ve orta kulakla ilişkili olan mastoid hücre boşluklarında ki mukozanın kronik iltihaplanmasıdır. Kronik orta kulak iltihabının belirtileri; kulak akıntısı, delik kulak zarı ve genellikle iletim tipi işitme kaybı ile olur. Kulak akıntısı bazen düzelir. Sonra tekrar başlar. Bu belirtiler üç aydan fazla olursa hastalık kronik olarak kabul edilir. Hastalık orta kulağı döşeyen mukozanın ilerisine doğru ilerleyerek komşu dokularda harabiyete ve daha ciddi problemlere neden olabilir. Bu durum daha çok kendisini kulak ağrısı ve ateşin olması ile gösterir. Bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır. Kronik orta kulak iltihabı kendi içinde; kulak zarında çökme, orta kulağa yapışma, Kolesteatomsuz ve Kolesteatomlu olarak sınıflara ayrılır. Orta Kulak İltihabı Nasıl Geçer? Orta kulak enfeksiyonlarının belirtileri genellikle ilk birkaç gün içinde düzelmeye başlar. Çoğu orta kulak iltihabı herhangi bir tedavi olmadan 1-2 hafta içinde tamamen geçebilir. Orta kulak iltihabının tedavisinde antibiyotikler çok sıklıkla kullanılmaktadır. Antibiyotikleri çok sık ve gereksiz kullanılması bakterilerin ilaçlara karşı direncini artırabildiği için doktora danışmadan antibiyotik kullanılmamalıdır. Doktorun tavsiye edeceği basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Ağrıyı hafifletmek için kulağa sıcak pres uygulanabilir. Pamukla kulak akıntıları silinmelidir. Kulak temizleme çubuğu veya parmak kesinlikle kulağın içine sokulmamalıdır. Su veya şampuanının kulak içine girmemesine özen gösterilmelidir. Orta Kulak İltihabı Tedavisinde Hangi İlaçlar Kullanılır? Orta kulak iltihabı ilaçları ağrıyı dindirmek ve enfeksiyonu gidermek için kullanılır. Yaşanan ağrıyı dindirmek için reçetesiz satılan asetaminofen veya ibuprofen içeren ilaçlar alınabilir. Orta kulak iltihabı sonucu kulak zarında delik veya yırtılma yoksa ağrıyı hafifletmek için anestezik damla kullanılabilir. Orta kulak iltihabı damlaları hazır olabileceği gibi eczanelerde hazırlanan el yapımı damlalar da kullanılabilmektedir. Ağızdan veya kulak damlası olarak kullanılan antibiyotikler orta kulak iltihabı tedavisinde kullanılan ilaçlar arasındadır. Burun tıkanıklığında kullanılan dekonjestan ve alerjilerde kullanılan antihistaminik ilaçlar orta kulak iltihabı tedavisinde faydası tartışmalıdır. Tüp Takılması Ameliyatı Orta kulakta biriken sıvı kullanılan ilaç veya antibiyotiklere rağmen düzelmeyebilir. Sürekli tekrarlayan orta kulak iltihapları, kendi kendine ya da medikal tedavi ile iyileşmeyen orta kulak iltihaplanmalarında ve kulak zarı çökmelerinde kulak orta kulak iltihabı tüp takılması ameliyatı yapılabilir. Orta kulak tüp takılması sırasında kulak burun boğaz cerrahı kulak zarı içinde küçük bir delik açar. Orta kulağın havalandırılmasına yardımcı olmak ve daha fazla sıvı birikmesini önlemek için açıklığa küçük bir tüp (timpanostomi tüpü) yerleştirilir. Bazı kulak tüplerinin altı ay boyunca yerinde kalması ve sonra kendi kendine düşmesi amaçlanır. Diğer tüpler daha uzun süre kalacak şekilde tasarlanmıştır ve cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Kulak zarı genellikle tüp çıkartıldıktan sonra kendi kendine kapanır. Orta Kulak İltihabı Ameliyatı Kronik orta kulak iltihabı tedavisinde kullanılan ilaçların yanıt vermediği durumlarda cerrahi tedavi önerilmektedir. Cerrahi tedavide hastalığın boyutuna göre ameliyatlar uygulanır. Kulak zarında delik olup başkaca patolojisi olmayan hastalarda kulak zarı tamiri ameliyatları (Timpanoplasti) yapılır. Bu ameliyatlarda genellikle kulak mikroskopu kullanılır. Bunun içinde hastaların büyük çoğunluğunda kulak arkasından ya da kulak kepçesini ön üst kısmımdan kesi uygulanarak ameliyat yapılır. Daha ileri hastalığı olan durumlarda ise kulağın arkasındaki kemikte tedavi edilmelidir. Kolesteatom kulak hastalıkları içinde en önem arz eden ve tedavisinin geciktirilmeden yapılması gereken bir durumdur. Kolesteatom, normalde olmaması gereken derimizin orta kulak içinde bulunması halidir. Bu durumda kolesteatom giderek büyüyerek etrafında bulunan tüm komşu dokulara hasar verir. Böylece yüz felcinden beyinde hasarlara kadar değişen komplikasyonlara neden olur. Kolesteatomlu kronik orta kulak iltihabı tedavisinde cerrahi çok bekletilmeden yapılarak kemik içindeki hastalıklı dokular çıkarılmalı ve gerekli rehabilitasyon yapılmalıdır. Orta Kulak İltihabı Endoskopik Ameliyatları Son zamanlarda uygun olan hastalarda kulak mikroskopu yerine endoskopik aletler kullanılarak ameliyat yapılmaktadır. Bu durumda hastalığa ulaşabilmek daha kolay olur. Endoskopik ameliyat sayesinde kulak arkasından kesi yapılmaz ve hastalara kulak kanalından girilerek daha az doku çıkartılan bir işlem gerçekleştirilmiş olur. Endoskopik kulak ameliyatlarında ameliyat süresinin az olması, yapılan müdahalelerde daha az sağlıklı doku çıkartılması ve kesi olmaması hastalarda avantaj oluşturur. Bu hastalarda operasyon sonrası dönem çok daha ağrısız ve rahat geçerken iyileşmede daha erken olur. Orta Kulak İltihabı Tedavi Edilmezse Ne Olur? Orta kulak enfeksiyonlarının birçoğu her hangi bir soruna neden olmaz. Ancak sık sık tekrarlayan ve tedavi edilmeyen orta kulak enfeksiyonları daha ciddi sorunlara yol açabilir. Başın diğer bölgelerinde enfeksiyon Kulak zarının yırtılması İşitme bozukluğu veya kalıcı işitme kaybı İşitme sorununun bebek veya çocuklarda olması durumunda konuşma ve sosyal gelişim becerilerinde gecikmeler Yüzde sinir felci, menenjit olabilir. Orta Kulak İltihabı Olmamak İçin Yapılması Gerekenler? Orta kulak iltihabı genellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra yaşanmaktadır. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına yönelik önlemler almak orta kulak iltihabı olmamak için önemlidir. Sigara dumanına maruziyetten kaçınılmalı. Bebekler mümkün olduğu kadar anne sütü ile emzirilmelidir. Anne sütü, kulak enfeksiyonlarından korunma sağlayabilen antikorlar içerir. Bebeğinizi biberon ile besliyorsanız mümkün olduğu kadar dik tutmaya çalışılmalıdır. Akut Orta Kulak İltihabı Sık Görülür mü? Orta kulak iltihabı özellikle çocuklar arasında çok yaygın bir rahatsızlıktır. 3 yaşından önce çocukların %80 kadarının en az bir kez orta kulak iltihabı geçirdiği bilinmektedir. Orta Kulak İltihabı Bulaşıcı mıdır? Orta kulak iltihabı bulaşıcı değildir. Çocukların veya yetişkinlerin birbirlerine orta kulak iltihabını bulaştırması mümkün değildir. Bununla birlikte, orta kulak iltihabı genellikle geçirilen viral enfeksiyonun ardından yaşanmaktadır. Bu viral enfeksiyonlar bulaşıcıdır. Neden Bebekler ve Küçük Çocuklar Kulak enfeksiyonu Geçirir? Orta kulaktan burun ve boğazın arkasına kadar uzanan bir kanal olan östaki borusu, bebeklerde ve küçük çocuklarda daha kısa ve yataydır. Bu da östaki kanalının daha kolay tıkanabilmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte küçük çocuklar düşük bağışıklık sistemlerine sahiptir. Orta Kulak İltihabı Bitkisel Tedavisi Var mıdır? Orta kulak iltihabının bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Orta kulak iltihabının bitkisel tedavisi adı altında Tuz Sarımsak Soğan Çay ağacı yağı Zeytinyağı Elma sirkesi Fesleğen Güzelavrat otu Kirpi otu Kurtboğan Sarıpapatya gibi birçok bitki ve çiçeklerin kullanıldığı yöntem gündeme gelmektedir. Ancak orta kulak iltihabının bitkisel veya doğal tedavisi adı altında gündeme gelen bu tür yöntemlerin orta kulak iltihabı tedavisinde yeri yoktur. ORTA KULAK İLTİHABI BELİRTİLERİ NELERDİR? Orta kulak iltihabı daha çok çocuklarda görülmektedir. Orta kulak iltihabının yetişkinlerdeki belirtileri çocuklardan farklı olabilmektedir. Daha çok sonbahar kış aylarında görülen orta kulak iltihabı kendiliğinden iyileşebildiği gibi kötü bir seyir de takip edebilir. Çocuklarda Orta Kulak İltihabı Belirtileri Orta kulak iltihabı belirtisi çocuklarda, genellikle soğuk algınlığı sonrası ani başlayan kulak ağrısı ve ateş şeklindedir. Bebeklerde belirtiler daha çok huzursuzluk, ateş, kulağını yastığa sürtme ya da elini kulağına götürme tarzında olur. Genel olarak çocuklarda orta kulak iltihabı belirtileri şu şekildedir; Kulak ağrısı Uyku problemi Halsizlik Huzursuzluk ve ağlama Duyma sorunları Denge kaybı Yüksek ateş Kulaktan akıntı İştah kaybı Kulak içinde, çevresinde kaşıntı ve tahriş Yetişkinlerde Orta Kulak İltihabı Belirtileri Orta kulak iltihabı belirtisi yetişkinlerde farklılık gösterebilir. Genellikle ilk belirtisi ağrı ve tıkalı kulak hissidir. Genel olarak yetişkinlerde orta kulak iltihabı belirtileri şu şekildedir; Kulak ağrısı Tıkalı kulak hissi Kulak akıntısı İşitme sorunları Kulak çınlaması Ateş ORTA KULAK İLTİHABI NEDENLERİ NELERDİR? Orta kulak enfeksiyonu nedenleri farklı kaynaklı olabilir. Östaki borusu kaynaklı: Orta kulak iltihabı yani otitis media büyük oranda çocuklarda görülür. Orta kulak iltihabı yetişkinlerde daha az görülmesine rağmen daha ciddi sorunlara yol açabilir. Orta kulak iltihabının çocuklarda daha sık görülmesinin en önemli nedeni östaki tüpü kaynaklıdır. Orta kulaktaki hava basıncının düzenlenmesi, kulaktaki havanın yenilenmesi ve orta kulaktan normal salgıları boşaltılmasına yardımcı olan östaki kanalı çocuklarda daha kısa, daha yatay ve daha geniştir. Bu da içeride biriken sıvının dışarı çıkartılmasını zorlaştırarak tıkanma olasılığını artırır. Geniz eti kaynaklı: Adenoid yani geniz eti östaki kanalının açıklığına yakın bir bölgededir. Çocuklarda yetişkinlere göre daha büyük olan geniz etinin çeşitli nedenlere bağlı olarak şişmesi kulak enfeksiyon riskini artırmaktadır. Yaş: orta kulak enfeksiyonu 6 ay – 2 yaş arasında daha sık görülür. Prematüre doğum veya düşük doğum ağırlığı Yarık damak, baş - yüz anomalileri veya Down sendromu gibi kişisel risk faktörleri Sonbahar ve kış mevsimlerinde sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmesi Kreşler Sigara dumanına maruziyet Anne sütünün az alınması veya biberonla beslenme gibi çevresel faktörler de orta kulak iltihabının sebepleri arasındadır. ORTA KULAK İLTİHABI NASIL ANLAŞILIR? TEŞHİSİ NEDİR? Kulak Burun Boğaz doktoru hastalığın belirtileri ve muayene ile birlikte orta kulak enfeksiyonu teşhisi koyabilir. Doktor muayene sırasında kulaklara, boğaz ve buruna ışıklı bir aletle bakarak geçiş yollarında bir sorun olup olmadığını kontrol edecektir. Akut orta kulak iltihabında kulak zarı genellikle kızarık ve bombe görülür. Kronik orta kulak iltihabında kulak zarında delinme, çökme veya orta kulağa yapışma yaşanabilir. Kulak zarının delinmesi ve akıntını olduğu durumlarda akıntıdan kültür örneği alınarak orta kulak iltihabına hangi bakterinin yol açtığı anlaşılabilir. Orta kulak iltihabı teşhisini kesinleştirmek için bir takım ek test ve tetkikler yapılabilmektedir. Pnömatik otoskop: Orta kulak iltihabı teşhisi konulmasında kullanılan bir araçtır. Pnömatik otoskop ile kulak zarına çok hafif hava üflenirken doktor kulak zarı arkasında sıvı birikimi olup olmadığını inceler. Timpanometre: Bu test ile kulak zarı hareketi ölçülerek orta kulaktaki basınç hakkında fikir sahibi olunur. Akustik reflektometri: Bu test kulak zarından ne kadar sesin yansıdığını ölçer. Sesin çoğunu emmesi gereken kulak zarı orta kulakta sıvı varsa sesi geri yansıtmaktadır. ORTA KULAK İLTİHABI TEDAVİSİ Orta kulak iltihabı genellikle kendiliğinden iyileşebilir. Şikayetleri artarak devam eden orta kulak iltihaplarında doktora başvurmak gerekir. Orta kulak iltihabının çok sık görülmesi, olası komplikasyonlar ve sekeller nedeniyle tüm dünyada bir sağlık sorunudur. Akut orta kulak iltihabi için çok sık antibiyotik verilmekte olup bu durum aynı zamanda ekonomik olarak yüksek rakamlara ulaşabilmektedir. Orta kulak iltihabında ilaç tedavisinin yetersiz kaldığı durumlarda kulak tüpü kullanılabilir. Orta kulak iltihabı ameliyatı hastalığının durumuna göre değişebilmektedir. ORTA KULAK İLTİHABI HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR Orta Kulak iltihabı Nasıl Olur? Orta kulak boğaza, östaki borusu adı verilen bir kanalla bağlanır. Alerji, soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu veya solunum yolu enfeksiyonu östaki tüpü etrafındaki alanın şişmesine neden olabilir. Bu durum sıvının orta kulaktan genize boşalmasını önleyebilir. Genize boşalamayan sıvı kulak zarı arkasında toplanır. Bu sıvıda üreyen bakteri ve virüsler orta kulak enfeksiyonuna zemin hazırlayabilir. Orta Kulak İltihabında Hangi Doktora Gidilmelidir? Orta kulak iltihabı teşhis ve tedavisini Kulak Burun Boğaz doktorları yapmaktadır. Belirtilerin bir günden fazla sürmesi, 6 aydan küçük bir çocukta orta kulak iltihabı belirtisi görülmesi, şiddetli kulak ağrısı, bebek veya çocuğun üst solunum yolu enfeksiyonundan sonra huzursuz olması, kulaktan sıvı veya irin akması durumunda zaman kaybetmeden kulak burun boğaz doktoruna başvurulmalıdır. Orta kulak iltihabı tedavisi cerrahi yöntemleri de içerdiğinden bu konuda tecrübeli bir doktorun ve alt yapısı olan hastanenin seçilmesi ileride ortaya çıkabilecek daha ciddi sorunların önüne geçebilmektedir. Orta Kulak İltihabı Çeşitleri Nelerdir? Akut orta kulak iltihabı: Aniden ortaya çıkar. Şişmeye ve kızarıklığa neden olur. Ateş ve kulak ağrısı olabilir. Efüzyonlu(sıvı) orta kulak iltihabı: Orta kulak boşluğunda sıvı bulunması halidir. Genellikle daha önce geçirilmiş akut orta kulak iltihaplarından sonra görülür. Bu durum daha ziyade okul öncesi dönem çağındaki çocuklarda görülür. Belirtisi son derece sinsi olduğundan hastalık fark edilmeyebilir ve bu nedenle de en sık işitme kaybı nedeni olarak bilinir. Orta kulaklarında sıvı bulunan çocuklar genellikle işitmeleri az olacağı için sesi duyamayabilirler. Bu çocuklar televizyonun sesini açabilir ya da daha yakın izleyebilir, konuşmaları tekrarlatabilir, davranış bozuklukları gösterebilir, içine kapanık olabilir ya da okulda başarısız olabilirler. Hastalarda altta yatan risk faktörlerini düzeltmek ve östaki tüpü fonksiyonlarını normale döndürmek önemlidir. Böylece orta kulak boşluğundaki sıvı giderek azalır ve kulak normale dönebilir. Bu hastalarda üç aylık dönemde kendiliğinden düzelme olur. Üç ay sonunda düzelme olmayan ve işitme kaybı olan hastalarda cerrahi seçenekler düşünülür. Bu durumda geniz eti değerlendirilir ve gerekirse kulaklarına tüp yerleştirilebilir. Yarık damak, otizm, dil ve konuşma geriliği, entellektüel gerilik veya okul geriliği gibi durumlarda ise beklenmeden cerrahi tedaviler düşünülebilir. Cerrahi tedavi olarak hastalara kulak zarına ventilasyon tüpü, geniz eti ameliyatı ya da bademcik ameliyatı yapılabilir. Kronik Orta Kulak İltihabı: Kronik orta kulak iltihabının kulakta yapmış olduğu patolojik seyir değişiktir. Kulak zarında kalıcı delik olması ile karakterli bir durumdur. Kronik orta kulak iltihabı orta kulak boşluğu, östaki tüpü ve orta kulakla ilişkili olan mastoid hücre boşluklarında ki mukozanın kronik iltihaplanmasıdır. Kronik orta kulak iltihabının belirtileri; kulak akıntısı, delik kulak zarı ve genellikle iletim tipi işitme kaybı ile olur. Kulak akıntısı bazen düzelir. Sonra tekrar başlar. Bu belirtiler üç aydan fazla olursa hastalık kronik olarak kabul edilir. Hastalık orta kulağı döşeyen mukozanın ilerisine doğru ilerleyerek komşu dokularda harabiyete ve daha ciddi problemlere neden olabilir. Bu durum daha çok kendisini kulak ağrısı ve ateşin olması ile gösterir. Bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır. Kronik orta kulak iltihabı kendi içinde; kulak zarında çökme, orta kulağa yapışma, Kolesteatomsuz ve Kolesteatomlu olarak sınıflara ayrılır. Orta Kulak İltihabı Nasıl Geçer? Orta kulak enfeksiyonlarının belirtileri genellikle ilk birkaç gün içinde düzelmeye başlar. Çoğu orta kulak iltihabı herhangi bir tedavi olmadan 1-2 hafta içinde tamamen geçebilir. Orta kulak iltihabının tedavisinde antibiyotikler çok sıklıkla kullanılmaktadır. Antibiyotikleri çok sık ve gereksiz kullanılması bakterilerin ilaçlara karşı direncini artırabildiği için doktora danışmadan antibiyotik kullanılmamalıdır. Doktorun tavsiye edeceği basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Ağrıyı hafifletmek için kulağa sıcak pres uygulanabilir. Pamukla kulak akıntıları silinmelidir. Kulak temizleme çubuğu veya parmak kesinlikle kulağın içine sokulmamalıdır. Su veya şampuanının kulak içine girmemesine özen gösterilmelidir. Orta Kulak İltihabı Tedavisinde Hangi İlaçlar Kullanılır? Orta kulak iltihabı ilaçları ağrıyı dindirmek ve enfeksiyonu gidermek için kullanılır. Yaşanan ağrıyı dindirmek için reçetesiz satılan asetaminofen veya ibuprofen içeren ilaçlar alınabilir. Orta kulak iltihabı sonucu kulak zarında delik veya yırtılma yoksa ağrıyı hafifletmek için anestezik damla kullanılabilir. Orta kulak iltihabı damlaları hazır olabileceği gibi eczanelerde hazırlanan el yapımı damlalar da kullanılabilmektedir. Ağızdan veya kulak damlası olarak kullanılan antibiyotikler orta kulak iltihabı tedavisinde kullanılan ilaçlar arasındadır. Burun tıkanıklığında kullanılan dekonjestan ve alerjilerde kullanılan antihistaminik ilaçlar orta kulak iltihabı tedavisinde faydası tartışmalıdır. Tüp Takılması Ameliyatı Orta kulakta biriken sıvı kullanılan ilaç veya antibiyotiklere rağmen düzelmeyebilir. Sürekli tekrarlayan orta kulak iltihapları, kendi kendine ya da medikal tedavi ile iyileşmeyen orta kulak iltihaplanmalarında ve kulak zarı çökmelerinde kulak orta kulak iltihabı tüp takılması ameliyatı yapılabilir. Orta kulak tüp takılması sırasında kulak burun boğaz cerrahı kulak zarı içinde küçük bir delik açar. Orta kulağın havalandırılmasına yardımcı olmak ve daha fazla sıvı birikmesini önlemek için açıklığa küçük bir tüp (timpanostomi tüpü) yerleştirilir. Bazı kulak tüplerinin altı ay boyunca yerinde kalması ve sonra kendi kendine düşmesi amaçlanır. Diğer tüpler daha uzun süre kalacak şekilde tasarlanmıştır ve cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Kulak zarı genellikle tüp çıkartıldıktan sonra kendi kendine kapanır. Orta Kulak İltihabı Ameliyatı Kronik orta kulak iltihabı tedavisinde kullanılan ilaçların yanıt vermediği durumlarda cerrahi tedavi önerilmektedir. Cerrahi tedavide hastalığın boyutuna göre ameliyatlar uygulanır. Kulak zarında delik olup başkaca patolojisi olmayan hastalarda kulak zarı tamiri ameliyatları (Timpanoplasti) yapılır. Bu ameliyatlarda genellikle kulak mikroskopu kullanılır. Bunun içinde hastaların büyük çoğunluğunda kulak arkasından ya da kulak kepçesini ön üst kısmımdan kesi uygulanarak ameliyat yapılır. Daha ileri hastalığı olan durumlarda ise kulağın arkasındaki kemikte tedavi edilmelidir. Kolesteatom kulak hastalıkları içinde en önem arz eden ve tedavisinin geciktirilmeden yapılması gereken bir durumdur. Kolesteatom, normalde olmaması gereken derimizin orta kulak içinde bulunması halidir. Bu durumda kolesteatom giderek büyüyerek etrafında bulunan tüm komşu dokulara hasar verir. Böylece yüz felcinden beyinde hasarlara kadar değişen komplikasyonlara neden olur. Kolesteatomlu kronik orta kulak iltihabı tedavisinde cerrahi çok bekletilmeden yapılarak kemik içindeki hastalıklı dokular çıkarılmalı ve gerekli rehabilitasyon yapılmalıdır. Orta Kulak İltihabı Endoskopik Ameliyatları Son zamanlarda uygun olan hastalarda kulak mikroskopu yerine endoskopik aletler kullanılarak ameliyat yapılmaktadır. Bu durumda hastalığa ulaşabilmek daha kolay olur. Endoskopik ameliyat sayesinde kulak arkasından kesi yapılmaz ve hastalara kulak kanalından girilerek daha az doku çıkartılan bir işlem gerçekleştirilmiş olur. Endoskopik kulak ameliyatlarında ameliyat süresinin az olması, yapılan müdahalelerde daha az sağlıklı doku çıkartılması ve kesi olmaması hastalarda avantaj oluşturur. Bu hastalarda operasyon sonrası dönem çok daha ağrısız ve rahat geçerken iyileşmede daha erken olur. Orta Kulak İltihabı Tedavi Edilmezse Ne Olur? Orta kulak enfeksiyonlarının birçoğu her hangi bir soruna neden olmaz. Ancak sık sık tekrarlayan ve tedavi edilmeyen orta kulak enfeksiyonları daha ciddi sorunlara yol açabilir. Başın diğer bölgelerinde enfeksiyon Kulak zarının yırtılması İşitme bozukluğu veya kalıcı işitme kaybı İşitme sorununun bebek veya çocuklarda olması durumunda konuşma ve sosyal gelişim becerilerinde gecikmeler Yüzde sinir felci, menenjit olabilir. Orta Kulak İltihabı Olmamak İçin Yapılması Gerekenler? Orta kulak iltihabı genellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra yaşanmaktadır. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına yönelik önlemler almak orta kulak iltihabı olmamak için önemlidir. Sigara dumanına maruziyetten kaçınılmalı. Bebekler mümkün olduğu kadar anne sütü ile emzirilmelidir. Anne sütü, kulak enfeksiyonlarından korunma sağlayabilen antikorlar içerir. Bebeğinizi biberon ile besliyorsanız mümkün olduğu kadar dik tutmaya çalışılmalıdır. Akut Orta Kulak İltihabı Sık Görülür mü? Orta kulak iltihabı özellikle çocuklar arasında çok yaygın bir rahatsızlıktır. 3 yaşından önce çocukların %80 kadarının en az bir kez orta kulak iltihabı geçirdiği bilinmektedir. Orta Kulak İltihabı Bulaşıcı mıdır? Orta kulak iltihabı bulaşıcı değildir. Çocukların veya yetişkinlerin birbirlerine orta kulak iltihabını bulaştırması mümkün değildir. Bununla birlikte, orta kulak iltihabı genellikle geçirilen viral enfeksiyonun ardından yaşanmaktadır. Bu viral enfeksiyonlar bulaşıcıdır. Neden Bebekler ve Küçük Çocuklar Kulak enfeksiyonu Geçirir? Orta kulaktan burun ve boğazın arkasına kadar uzanan bir kanal olan östaki borusu, bebeklerde ve küçük çocuklarda daha kısa ve yataydır. Bu da östaki kanalının daha kolay tıkanabilmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte küçük çocuklar düşük bağışıklık sistemlerine sahiptir. Orta Kulak İltihabı Bitkisel Tedavisi Var mıdır? Orta kulak iltihabının bitkisel tedavisi bulunmamaktadır. Orta kulak iltihabının bitkisel tedavisi adı altında Tuz Sarımsak Soğan Çay ağacı yağı Zeytinyağı Elma sirkesi Fesleğen Güzelavrat otu Kirpi otu Kurtboğan Sarıpapatya gibi birçok bitki ve çiçeklerin kullanıldığı yöntem gündeme gelmektedir. Ancak orta kulak iltihabının bitkisel veya doğal tedavisi adı altında gündeme gelen bu tür yöntemlerin orta kulak iltihabı tedavisinde yeri yoktur.
  23. Kripto paralar hakkında bilmeniz gereken 7 başlık adlı bu yazımızda sizlere kripto paralar hakkında bilmeniz gerekenlerden bahsedeceğiz. Gelin, ilk olarak kriptoloji neymiş ona bir göz atalım. Kriptoloji Nedir? Kripto paralar hakkında tam bilgiye ulaşmak için ilk olarak kriptolojinin ne olduğunu anlamamız oldukça önemlidir. Kriptoloji şifreleme bilimidir. Genellikle bu bilim dalı kullanılarak istenilen verilerin yazı, rakam, mesaj gibi birçok veri belirli sistemler kullanılarak şifrelenmektedir, bununla beraber bu işlemler sonrasında güvenli ortamlar kullanılarak ilgili veriler alıcıya gönderilmektedir. Kripto Para Nedir? Kripto paralar hakkında bilmeniz gereken 7 başlık arasında geldik farklı bir başlığa. Yazımızın bu bölümünde kripto paralar hakkında detaylı bilgiler vermeden önce kripto para nedir sorusuna yanıt vereceğiz. Kripto para, kriptoloji bilimi kullanılarak oluşturulan dijital para birimleridir. Kripto paralar matematik temel alınarak şifrelenen para birimleridir. Aslında düşünüldüğünde kullanılan banka kartları, kredi kartları gibi birçok kartla internet üzerinden yapılan işlemlerin hepsi kripto paralar kullanılarak yapılmaktadır. Bankaların birçok işlemde yararlandığı kriptoloji ve kripto paralar son dönemlerde hayatımızda oldukça gelişerek birçok kripto para türünün oluşmasına imkân sağladı. Bununla beraber kripto para birimlerinin merkezi bir otorite ve hükümet tarafından yönetilmemesi de kripto para birimlerinin güvenlik açısından oldukça üst düzeyde olmasına imkân sağlamaktadır. Kripto Para ve Para Arasındaki Farklar Kripto paralar ile ilgili çok bilgi sahibi olmayan kişilerin büyük çoğunluğu kripto para ve normal para arasındaki farkları bilmemektedir. Kripto Paralar Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Başlık yazımızın bu bölümünde sizlere bunu açıklayacağız. Kripto paralar birçok yönden ödeme sistemleri ve bankacılıktan ayrılmaktadır. Genellikle bankalar ve diğer ödeme sistemleri bir merkeze bağlı olarak çalışırken kripto paralar herhangi bir merkeze veya hükümete bağlı çalışmamaktadır. Normal paralar birçok unsurdan kaynaklı olarak değerlerini kaybedebilmekte ve manipülatif eylemlerin kurbanı olabilmektedir. Fakat Bitcoin gibi kripto paralara yapılacak olan müdahaleler genellikle yazılım ile yapılmaktadır. Genellikle banka işlemleri düşünüldüğünde paraların transferi ve havalesinin aracı sistemler arasında yapıldığını söylemek mümkündür. Fakat kripto paraların transferinde herhangi bir aracı kuruma ihtiyaç duyulmamaktadır. Çünkü kripto paraların havalesi cüzdanlar arasında yapılmaktadır. Sanal Para Türleri Nelerdir? Dünya’da kullanılan birçok sanal para türü olduğunu sizlerle paylaşmıştık. Yazımızın bu bölümünde sanal para türleri hakkında bilgi vereceğiz. Bitcoin Ethereum Litecoin Dash Zcash IOTA Rıpple Bitcoin Bitcoin ilk kez 2009 yılında sanal piyasalarda yer alan bir kripto para birimidir. 2008 yılında Satoshi Nakamoto takma adını kullanan bir kişi tarafından başlatılan ve bir banka, kuruluş ile ilişiği olmayan bu para birimi türü kısa sürede dünyada oldukça popüler hale geldi. BTC kısaltması kullanılan ve diğer para birimlerine alternatif olan Bitcoin, genellikle en çok tercih edilen kripto para birimi türüdür. Bitcoin’in anı dalgalanmaları birçok Bitcoin zenginin ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Ethereum Nedir? 2015 yılında piyasaya sunulan Vitalik Buterin tarafından yazılan başka bir kripto para türü de Ethereum’dur. Ethereum açık kaynaklı bir şekilde yazılmıştır. Bu kripto para türü Bitcoin’in rakibi olarak bilinmektedir ve özel yazılımlar ile üretilmiştir. Bununla beraber Ethereum da Bitcoin gibi herhangi bir kuruluşa bağlı değildir. Litecoin Nedir? Hızlı transfer yöntemiyle herkes tarafından bilinen bir kripto para birimi olan Litecoin ilk kez 2011 yılında ortaya çıkmıştır. Sanal piyasada kullanılan diğer kripto para birimlerine göre daha ucuz olmasıyla bilinen Litecoin dünyada pek çok banka tarafından da kullanılmaktadır. Dash Nedir? Bitcoin’in altcoin birimi olarak 2014 yılında piyasaya çıkan Dash da bir kripto para türüdür. İlk ortaya çıkma amacı Bitcoin’in gizliliğini sağlamak olsa da kişisel gizliliği de sağlayan bu para birimi türü 2017 yılındaki yükselişinden sonra insanların gözde kripto para birimlerinden birisi haline gelmiştir. Yukarıda sizlere bahsettiğimiz kripto para türleri arasında en çok kullanılan kripto para türü Bitcoin’dir. BTC’nin arkasından ise Ethereum gelmektedir. Kripto Para Nasıl Alınır? Kripto para ile ilgilenen kişilerin en çok merak ettiği şeylerden birisi Kripto Para Nasıl Alınır sorusuna yanıt bulmaktır. Kripto Paralar Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Başlık adlı yazımızın bu bölümünde sizlerin kripto para nasıl alınır sorusuna yanıt vereceğiz. Kripto para satın almadan ilk karar vermeniz gereken şey hangi kripto parayı alacak olmanızdır. Hangi kripto parayı satın almaya karar verdikten sonra kripto para satışı yapan şirketler üzerinden kripto para alabilirsiniz. Genellikle Kripto para satışı yapan şirketler Türk ve Yabancı menşeili şirketlerdir. Kripto para satın alacağınız şirketler Türk şirketlerinden birisi olursa eğer satın alma işlemlerinizin kolaylaşma süresi daha hızlı gerçekleşecektir. Çünkü ülkemizdeki banka hesaplarından ve banka kartları kullanılarak yapılan işlemler hesaplarınıza daha kolay yansıyacaktır. Kripto Para Nasıl Üretilir? Kripto para üretimi oldukça zorlu bir süreç olarak bilinmektedir. Kripto para üretimi yapılırken kullanılan yönteme ise madencilik denmektedir. Buradaki madenciliği geleneksel madencilik ile karıştırmamanız oldukça önemlidir. Kripto para madenciliği, güçlü donanımlar kullanılarak ve ilgili yazılımların çalıştırılmasıyla birçok matematik işleminin çözülmesiyle ödül olarak kripto para alınması işlemidir. Kripto Para Şirketleri Ülkemizdeki kripto para şirketleri göz önünde bulundurulduğunda bu şirketler içerisinden en çok işlem yapılan kripto para şirketlerini aşağıda görebilirsiniz. Paribu ICRYPEX Bitlo Koineks Koinim Bitturk BTCTurk Ülkemizde en çok işlemin yapıldığı kripto para şirketleridir. İlgili şirketler ile görüşmelerinizi yaptıktan sonra sizler de hangi şirketten kripto para almanız gerektiğine karar verebilirsiniz. İlk olarak Türkiye’de kripto para satın alım işlemi yapabileceğiniz şirketler hakkında bilgi verdikten sonra gelelim yurtdışından kripto para alabileceğiniz şirketlere. Ülkemizde yeni yeni artış gösteren kripto para şirketlerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Yabancı ülkelerdeki şirketler de göz önünde bulundurulduğunda ülkemiz dışında da kripto para alabileceğiniz şirketlerin olduğunu söylemek mümkündür. Yurtdışından Bitcoin, litecoin, ethereum gibi kripto para satın alınabilecek şirketler şunlardır; Binance Kraken Coinbase Cex.io Bittrex Bitfinex Gibi şirketler yurtdışında en popüler kripto para alım satım şirketleri olarak bilinmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki yurtdışındaki birçok şirket kredi veya banka kartıyla ödeme kabul etmemektedir. Bununla beraber yurtdışı şirketlerinden yapılan işlemlerde transfer süreçleri daha uzun sürmektedir.
  24. Lenf kanseri (lenfoma) vücudun savunma hücreleri olan lenfositlerin kanserleşerek kontrolsüz büyümesidir. Lenf kanseri en sık görüldüğü yerler; lenf bezleridir. Lenf bezleri vücudun en önemli savunma mekanizmalarından biridir. Vücudumuzda bulunan binlerce lenf bezi, enfeksiyon ve hastalıklara karşı direnmemizi sağlayan bağışıklık sisteminin en önemli parçasıdır. Yaşanan enfeksiyonlar sırasında lenf bezleri büyüyor. Hastalık sona erdiğinde ise yeniden eski boyutlarına dönüyor. Bu durum son derece normal olan bir mekanizmanın göstergesi. Lenfoma meydana geldiğinde, lenfatik sistemin hücreleri olan lenfositler bozuluyor ve çoğalıyor, böylece daha anormal hücreler oluşturuyor. Lenfomalar temelde Hodgkin ve non-Hodgkin (Hodgkin olmayan) olmak üzere iki grupta incelenir. Her ikisinin de belirtileri benzer olabilmekle beraber, lenfomanın hangi tür olduğuna yapılan tetkiklerde rastlanabilecek bir takım özel hücrelere göre karar verilir. Tedavi seçeneklerinin belirlenebilmesi açısından lenfomanın hangi tür olduğunun belirlenmesi oldukça önemlidir. Tedavi Yöntemleri Lenf Kanseri (Lenfoma) Tedavisi Lenfomada tedavi kararını etkileyen faktörler arasında; lenfomanın tipi, hastalığın evresi, büyüme ve yayılma hızı, hastanın yaşı, hastanın diğer sağlık problemleri sayılabiliyor. Yavaş ilerleyen ve belirtisi olmayan kimi çeşit lenfomlarda hasta, hastalığın ilerlemesi, belirtilerin ortaya çıkması ve tedavi gerekliliğinin doğması açısından düzenli aralıklarla kontrol ediliyor. Belirtileri olan yavaş seyirli lenfomalarda; kemoterapi, biyolojik tedaviler (monoklonal antikorlar) ve radyoterapi kullanılabiliyor. Hızlı seyirli lenfoma tedavisinde genellikle kemoterapi ve biyolojik (monoklonal antikorlar) tedaviler tercih ediliyor. Gerektiği durumda radyoterapi tedaviye eklenebiliyor. Hastalık tedaviye dirençli olduğunda ya da tedaviden sonra hastalık tekrarının (nüks) geliştiği durumlarda kullanılan tedavi şekilleri ise; kemoterapi, biyolojik tedaviler, radyoterapi, yüksek doz tedavi ve kök hücre veya kemik iliği nakilleri ve Car T Cell tedavisidir. Car-T Cell tedavisi bugün için B hücreli Lenfoma için onaylı bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi türü hücresel bağışıklık sistemimizin ana elemanı olan T hücrelerinin genetiğini değiştirerek kanseri tanımayan bağışıklık sistemi hücrelerimizi kanseri tanıyan ve onlara savaşan hücrelere dönüştürülmesini esas almaktadır. Lenfoma tedavisi tamamlandıktan sonra, hastalar nüks olasılığı açısından, ilk 2 yıl daha sık olmak kaydı ile 5 yıla kadar yakın takipte tutuluyorlar. Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzaklaşarak düzenli egzersiz ve sağlıklı besinler tüketmek gibi yaşam tarzı değişiklikleri, lenfomalardan korunma noktasında tavsiye ediliyor. Belirtiler Lenfomaların pekçok farklı türünde farklı belirtiler ortaya çıkabilmekle beraber bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir: Ağrısız, büyüyen ve çoğalan lenf bezleri Sebebi bilinmeyen ateş, Açıklanamayan kilo kaybı, Rahatsız edici gece terlemesi, Sürekli yorgunluk, Öksürük, solunum problemi ve göğüs ağrısı, Karında şişlik, şişkinlik, dolgunluk hissi veya ağrı, Kaşıntı Bir kişide yukarıdaki belirtilerin olması, o kişide mutlaka lenfoma var anlamına gelmemektedir. Mikrobik hastalıklar ve diğer sağlık problemleri de bu bulgulara neden olabilir. Ancak belirtiler 2 hafta içinde düzelmez ise doktora başvurularak nedeninin araştırılmasında yarar var. Lenf Kanseri (Lenfoma) Risk Faktörleri Nedenleri henüz tam olarak tespit edilememekle beraber, Hodgkin lenfoma erkeklerde kadınlara kıyasla daha çok görülmektedir. Özellikle genç erişkinlik olarak tabir edilen 15-34 yaş aralığı ile 55 yaş ve üstünde daha sık görülür. Tanımlanmış bir takım risk faktörleri şunlardır: Aile öyküsü Epstein-Barr virüsü (EBV) enfeksiyonu HIV enfeksiyonu Non-Hodgkin Lenfomalar ise Yaş İlerledikçe Daha Sık Görülen Hastalıklardır. Non-Hodgkin Lenfomalar İçin Tanımlanmış Kimi Risk Faktörleri Aşağıdakilerdir: EBV enfeksiyonu HIV enfeksiyonu HTLV (insan T hücreli lösemi virüsü) enfeksiyonu Helicobacter Pylori enfeksiyonu (özellikle mide lenfomalarında) HHV-8 (insan herpes virüs tip 😎 enfeksiyonu Hepatit C virüsü enfeksiyonu Bir takım kimyasallar (özellikle zirai ilaçlar ve ısıtma-soğutma endüstrisinde kullanılan kimyasallar) Bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları Kleinefelter, Chediak-Higashi sendromları gibi kimi genetik hastalıklar Sjögren sendromu, çölyak hastalığı, sistemik lupus gibi bazı romatolojik hastalıklar Ancak kişinin bu risk faktörlerinden bir ya da birden fazlasını taşıması, mutlaka lenfoma olacağı anlamına gelmiyor. Birçok risk faktörü taşıyan bazı bireylerde yıllarca lenfoma gelişmeyebileceği gibi, risk faktörü olmayan bireylerde de lenfoma gelişimi mümkün. Birçok risk faktörü taşıyan bazı bireylerde yıllarca lenfoma gelişmeyebileceği gibi, risk faktörü olmayan bireylerde de lenfoma gelişimi mümkün.
  • Profil Reklam Alanı
  • Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
    Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
×
×
  • Yeni Oluştur...