Jump to content
×
×
  • Yeni Oluştur...

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

Weblep.Com'a Hoş Geldiniz !

Weblep.Com'da aradığınız herşeyin çok daha fazlasını bulabilirsiniz , forum slayt reklam alanının da ilerleyen tarihlerde içerikler yer almaya başlauyacaktır.

WebLep Hosting ve Tasarım

  • Profil Reklam Alanı

Hardy

Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    22
  • Üyelik Tarihi

  • Son ziyaret

  • Ticaret Puanı

    0%

Hardy kullanıcısının paylaşımları

  1. Fizikte kullanılan ölçme araçları NotuiteSane Fizikte kullanılan ölçme araçları Fizikte ölçme görünüşte basit olmasına rağmen, göründüğü gibi basit olmayıp karışık bir işlemdir. Ölçme yapabilmek için sırayla aşağıdaki sorulara cevap aramak gerekir; Neyi ölçeceğiz? Nesini ölçeceğiz? Ne ile Ölçeceğiz? Kim ölçecek? Ne kadar? BİLİNMESİ GEREKEN ÖLÇME Eğitimcilerin, özellikle öğretmenlerin, ölçme ve test tekniği konusunda bilmeleri gerekli görülen noktaların başlıcaları aşağıda sıralanmıştır. 1. Okutulan derslerdeki başarı ya da gelişmeleri ölçme amacı güden testler (bu arada özellikle standart testler) hakkında bilgi sahibi olmak: bu testleri hazırlama, uygulama, puanlama ve sonuçları doğru yorumlama ve kaydetme tekniklerini bilmek. 2. Test sonuçlarını çözümleme ve yorumlama için gerekli basit istatistiksel işlemlerle normların çeşit ve kullanılışını bilmek. 3. Ham puanları standart puanlara çevirebilmek. 4. Testlerin geçerlik ve güvenirlik katsayılarını yorumlayabilmek, bunların testin içeriği, madde sayısı, öğrenci grubunun özellikleri ve bunları etkileyen durumsal koşullarıyla olan ilişkileri bilmek. 5. Ölçme hatası kavramını bilmek, verilen herhangi bir puanı bu anlayışın ışığında yorumlayabilmek. 6. Çeşitli kollardaki eğitim-öğretim etkinlikleri çerçevesinde öğrencilerin tek tek ya da tüm sınıfın durumunu profille göstermek, değişme ve gelişmeleri profilden izlemek. 7. Bir test programının yapı, amaç ve özelliklerini bilmek, program gereğince kullanılan testleri amaca uygunluğu, uygulamaya elverişliliği yönlerinden eleştirebilmek, test programını daha yeterli ve etkin bir niteliğe kavuşturmak için gerekli önerilerde bulunabilmek ve bu yoldaki çalışmalara katılabilmek. 8. Sınav veya test sonuçlarının ve genellikle öğrencilerin tek tek veya grup olarak gösterdikleri gelişimleri anne-babalara, ilgililere ve gerektiğinde kamuya anlatabilmek. 9. Genel ve özel yetenek testleri ile başarı testlerinin kullanılış yer ve amaçlarını ayırt edebilmek, aralarındaki fark ve ilişkileri görebilmek. 10. Ölçme ve değerlendirmeyi bir eğitim süreci olarak kullanabilmek, sonuçları sınıflarda tartışarak öğrencilerin kendi kendilerini değerlendirme güçlerini geliştirmeyi sağlamak. 11. Ölçme ve değerlendirme etkinliğinin çok yanlı olduğunu bilmek; özellikle eğitim ve öğretimi çocukların öğrenme yeteneklerine ilgi ve kişisel eğilimlerine uygun düşecek yönde düzenlemek için ölçme ve değerlendirme sonuçlarından yararlanmak. Ölçmenin Öğeleri Varlık: Ölçme yönünden önemli olan varlığın canlı-cansız oluşu değil, somut-soyut oluşudur. Ölçme aracı: Ölçme işlemlerinde kullanılan araçları, 1) standart. 2) standart olmayanlar, şeklinde iki gruba ayırabiliriz. Sayısal sonuç: Ölçme aracı ile elde edilen sonuç birbiriyle yakından ilgilidir. Standart bir araç kullanarak yapılan ölçmede elde edilen sayısal sonuç kesinlik arzeder. Ölçmede kullanılan araç standart değilse, elde edilen sonuç kesin bir anlam taşımaz. Ölçülecek varlık veya özellik somut, ölçme aracı da standart ise sonuç kesin olacaktır. Başlıca Ölçme Çeşitleri Varlıkların veya ölçmek istediğimiz niteliklerin ölçülmesi, dolaylı (endirekt) ve dolaysız (direkt) olmak üzere iki şekilde olur. Ölçmede kullanılan ölçek ya da birime göre, elde edilen sonuç mutlak (kesin) veya bağıl (izafî) olabilir. Bu yönden de ölçme, mutlak ve bağıl olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Böylece ölçmeyi, yapılış şekline göre dolaylı ve dolaysız, kullanılan birim ve elde edilen sonuca göre de, mutlak ve bağıl olarak çeşitleyebiliyoruz. Dolaylı ve dolaysız ölçme: Çoğunlukla, ölçülecek varlık ya da özellik, kullanılan araçla doğrudan ölçülebildiği halde, bazı hallerde varlığın kendisini doğrudan ölçmek mümkün olmamaktadır. Mutlak ve bağıl ölçme : Bir uzunluk veya ağırlık söylendiği zaman herkes tarafından anlaşılan ve şüphe uyandırmayan bir kesinlik vardır. Bu şekil ölçmelere mutlak ölçme denir. 1- Mutlak ölçmede başlangıç noktası sıfırdır. Bağıl ölçmelerde, sıfır yokluğu göstermez. 2- Mutlak ölçme, her yerde ve herkes tarafından aynı anlamı taşır. Bağıl ölçmenin herkesçe kabul edilen kesin bir anlamı yoktur. Ölçmede Hassaslık ve Hata Kavramı Bir ölçme işleminde hatayı en az seviyeye indirebiliriz. Fakat, aracımız çok hassas bile olsa, tamamen hatasız bir ölçmeyi kolay kolay yapamayız. Her ölçmede mutlaka hata payı vardır. Bu hata ölçme yönteminden, ölçmeyi yapan bireyden, ölçme yapılan ortamdan vb. olabilir. Eğitimdeki ölçmelerde hatadan sakınmak için, hata kaynakları ve bu kaynakların ölçme sonuçlarını nasıl etkilediği bilinmelidir. 1- Ölçmeyi yapan kişiden gelen hatalar; Bireylerin, ölçme konusu ile ilgili bilgi ve becerilerinin noksan ve farklı oluşundan dolayı, herkes aynı derecede hassas bir ölçme yapamaz. 2- Ölçme aracından gelen hatalar; Bir araç ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, zamanla hassaslığı bozulabilir. 3- Ölçen kişinin ve ölçme aracının çevre ile etkileşiminden doğan hatalar; Özellikle insanla ilgili ölçme çalışmalarında bu durum daha çok etkili olur. Ölçen kişi ile, ölçülen kişinin etkileşmesi, ölçme sonucunu olumlu ve olumsuz şekilde etkileyebilir. 4- Kaynağı belli olmayan hatalar; Kaynağı iyi bilinmeyen, ölçmeciye veya ölçme aracına bağlı olan ve ölçme sonuçlarına gelişigüzel yansıyan hatalara tesadüfi hatalar denir. Bir aracın ölçülmek isteneni doğru olarak ölçmesi, bu aracın geçerli olduğunu gösterir. Her uygulanışta aynı sonucu vermesi de onun güvenilir olduğuna işarettir. İnsanın ruhsal yönü ile ilgili nitelikleri, birbirinden tam olarak ayırmak mümkün olmadığı gibi, bu niteliklerin birbirlerini etkilemesi ölçme işlemini daha da zorlaştırır. Bunun için de, eğitim ve öğretimde kullanılan ölçme araçlarının geçerliliği ve güvenilirliği tam değildir. Değişkenler Ölçülecek olan durum ve niteliklere genellikle obje denmektedir. Varlık ve olaylar arasında değişiklik gösteren objelere de değişken denir. Boy, ağırlık, renk, sıcaklık, basınç, zekâ hepsi birer değişkendir. Değişkenlerin bir kısmını sayılarla gösterebildiğimiz halde (boy, ağırlık, sıcaklık, yaş gibi), bazılarını ancak özellik olarak belirleyebiliyoruz. Bu nedenle değişkenler ikiye ayrılırlar. 1. Nicel değişkenler 2. Nitel değişkenler Nicel değişkenler sayılarla gösterilebilen değişkenlerdir. Nitel değişkenler ise, kalite ve çeşit yönünden ifade edilebilirler. Cinsiyet, renk, din, ilgi, davranış gibi. Bunlar sıfatlarla gösterilirler. Bu bakımdan nitel değişkenler, ölçmeden çok gruplama, sıralama ve derecelemeye uygun düşerler. Nicel değişkenler, her çeşit ölçme araçları ile ölçülerek sayısal olarak belirlenirler. Nitel değişkenleri bu şekilde ölçme olanağı yoktur. Ancak, aynı özelliklere sahip olanlar gruplanır, grupların frekansı bulunarak sonuç sayı ile gösterilebilir. Bu da ölçme değil bir sayma olur. Ölçek Çeşitleri Ölçekler; değişkenlerin sayısal olarak gösterilmelerini sağlayan şekil ve yöntemlerdir. Ölçeklerin başlıcaları, en yetersizinden, en yeterli olana doğru şöylece sıralanmaktadır; 1-Sınıflandırma ölçekleri: Bu ölçeklere aynı zamanda gruplama ölçekleri de denmektedir. Benzer özelliklerden yararlanmak ve aynı özellikleri taşıyanları bir grupta toplamaktır. Nitel değişkenlerdir. Ölçmeye ve bir birim cinsinden sayı ile gösterilmeye uygun düşmediklerinden gruplamaya tabi tutulurlar. Gruplarda bulunan elemanları sayarak, frekans dağılımını ve modunu bulmak mümkündür. Daha ileri istatistik işlemleri uygulama olanağı yoktur. 2-Sıraya Dizme Ölçekleri: Sıralama genellikle, gruplamadan sonra yapılan bir işlemdir. Objeleri, herhangi bir özelliğe sahip olma derecelerine göre sıraya koymaktır. Benzer özellikler bakımından, en üstün olandan en geri olana doğru 1 inci, 2 inci, 3 üncü, 4 üncü seklinde sıralamaktır. Sıraya konulduktan sonra ortak özellik önemini kaybeder. Önemli kimin kimden daha çok, daha az veya küçük-büyük oluşudur. 3-Aralıklı ölçekler (Eşit aralık Ölçeği) : Bu çeşit ölçeklerde bir başlangıç noktası vardır. Başlangıç noktasından itibaren, ölçek eşit aralıklara bölünmüştür. Ancak başlangıç noktası kesin değildir, mutlak yokluğu göstermez, izafi olarak kabul edilmiş bir noktadır. Bu bakımdan birimler birbirinin iki katı veya yarısı değildir. Biri diğerinden şu kadar fazla ya da ek——. Aralık ölçekleri, objeler arasındaki farkın miktarını göstermektedir. Onun için toplama, çıkarma gibi hesaplama işlemleri yapılabilir. Her tür istatistik işlemi uygulanabilir. Termometreler, puanlar aralık ölçeklerine örnektir. 4-Oran Ölçekleri: Ölçeklerin en üstünü bu ölçeklerdir. Bu tip öl*çeklerin aralıklı ölçeklerden tek farkı mutlak yokluğu gösteren bir başlangıç noktasının bulunmasıdır. Başlangıç izafi olarak kabul edilmiş bir nokta değil, mutlak yokluğu gösteren bir sıfır noktasıdır. Başlangıcının kesin yokluğu göstermesi ve aralıklarının eşit olması, bu ölçeklerle elde edilen sonuçlara her çeşit hesaplamanın uygulanabilmesini sağlar. Oran ölçeklerinin kullanıldığı ölçmeler kesindir. Nicelik cinsinden değişkenler bu çeşit ölçeklerle ölçülür. Oran ölçekleriyle elde edilen verilere her tür istatistik işlemler uygulanabilir. Fiziksel ve Sosyal Bilimlerde Ölçme 1. Fiziksel bilimlerin ölçme konusu somuttur, maddenin nicel yönü ile ilgilenir. Sosyal bilimlerin konusu ise daha çok soyuttur. Somutun kesin olarak ölçülmesi mümkün olduğu halde, soyutun ölçülmesi çok zordur. Soyutun ölçülmesinin zorluğu yanında elde edilen sonuçlar da kesin değildir. Bu nedenle, fiziksel bilimlerde ölçme, sosyal bilimlere oranla daha kolay ve kesindir. 2. Somut varlıkları ölçmek üzere standart ve hassas ölçme araçları geliştirilmiştir. Fiziksel bilimler ölçek olarak en üstün seviyedeki bu ölçekten yararlanırlar. Sosyal bilimlerde kullanılan ölçeklerin, en üstün seviyede olanı aralıklı ölçeklerdir. Böylece, sosyal bilimlerdeki ölçme araçlarının yetersizliği, yapılan ölçmenin de yetersiz kalmasına neden olmaktadır. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  2. Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemi nedir NotuiteSane Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemi nedir Türkiye’nin jeopolitik önemi Türkiye’nin jeopolitik konumu ve Türkiye’nin jeopolitik önemi hakkında bilgi Ülkemiz kuzey yarım kürede ekvator ile Kuzey kutbu arasında eski dünya kıtaları adını verilen (Asya, Avrupa, Afrika) topluluğunun tam ortasında yeralır.Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada üzerinde bulunur. 814.578 km2 alan kaplayan ülkenin 23.764 km2 si Avrupa Kıtası üzerinde yer alırken, diğer büyük parçası Asya’dadır. 36-420 kuzey paralelleri ve 26-450 doğu meridyenleri arasında yer alan ülkemizin en kuzey ucu Sinop ilinde İnce Burun; en güney ucu Hatay’da Beysun koyu güneyi olurken, en batı ucu Gökçeada’daki Avlakaburnu, en doğu ucu ise Iğdır ilimizde Aras Irmağı dil kesiminde yer alır. Geometrik şekil olarak kabaca yatay bir dikdörtgeni andıran ülkemizin batı-doğu yönündeki uzunluğu 1.600 km’ yi bulurken, kuzey-güney yönünde genişliği ise 650km’ dir. Bu bakımdan ülkemizin doğusu ile batısı arasında 19 boylam, diğer bir deyişle 76 dakikalık bir zaman farkı vardır.Türkiye kuzeybatıda Bulgaristan ve Yunanistan; kuzeydoğuda Gürcistan, Ermenistan, doğuda Nahcivan, İran, güneydoğuda Irak ve Suriye ile sınır komşusudur. Bu komşular içinde en uzun kara sınırına 877 km ile Suriye sahiptir.Jeopolitik açıdan önemli bir konumda bulunan Türkiye, Anadolu yarımadası elverişli iklim koşulları nedeniyle tarihi çağlardan itibaren büyük ölçüde yerleşmelere sahne olmuş, bunun neticesinde de çeşitli uygarlıkların kurulduğu ve geliştiği bir alan haline gelmiştir. Bu bakımdan Türkiye Doğu ile Batı medeniyetlerine köprü olmuştur. Ülkemiz coğrafi açıdan birbirinden farklı özellikler gösteren yedi bölgeye ayrılır. Bunlar Marmara, Karadeniz, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri olarak adlandırılır. Jeopolitik demek bir ülkenin dış politikasını doğal konumunun belirlediğini öne süren siyasal bilgi kuramı demektir. Özellikle iki dünya savaşı arasındaki dönemde Almanya’da ele alınıp geliştirilmiştir. 1924 yılında general Haushofer tarafından Münih’te bir jeopolitik enstitüsü kuruldu ve bir de jeopolitik dergisi yayımlanmaya başlandı. Yaşam alanı bulma gereksiniminin toplumların doğal yönsemesi olduğunu öne süren ve buna dayanarak yayılma politikası güden Nazi yöneticileri jeopolitik kuramcılarını kendilerine danışman edindiler ve bu yeni modern bilim dalından daha teknik ve bilinçli bir şekilde yararlanmaya başladılar. Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir. Asya ve Avrupa kıtaları arasında ulaşım ve ticaret gibi birçok alanda köprü görevi görmektedir. Dünyada çok az ülkeye nasip olmuş derecede önemli “İstanbul ve Çanakkale Boğazlar” ına sahiptir. Bu boğazlara sahip olması ve dolayısıyla da böylesine önemli bir ulaşım merkezi olması Türkiye’nin en önemli özelliklerindendir. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler sıcak denizlere en kısa ve ekonomik yoldan ulaşabilmek için İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçmek zorundadırlar. Özellikle Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra kurulan yeni cumhuriyetler büyüme ve gelişme umuduyla deniz ticaretine büyük önem vermektedirler. Bu yolla ülkemize daha çok döviz girişi sağlanır ve ekonomimiz gelişir.Zengin petrol yataklarına sahip doğu ve Ortadoğu ülkelerine yakın olmamız da diğer bir jeopolitik avantajdır. Orta Doğu’ da petrol çıkaran ülkeler ürünlerini tüm dünya pazarına en kısa ve en karlı yoldan sunabilmek için ya bizim topraklarımızdan petrol hattı geçirmek; yada limanlarımızdan dağıtım ve satış yapmak zorundadırlar. Yurdumuz dünya coğrafyasında ılıman iklim kuşağında yer alır. Bunun sayesinde aynı anda ülkemizde 4 mevsim birden yaşanabilir. Böylece ülkemiz turizm değerleri bakımından da değerli bir konuma gelmiştir. Kış turizmi yurdumuzun kuzey, doğu ve kuzeydoğu kesimlerinde yapılmaktadı weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  3. Sanayi İnkılâbı, Sanayi İnkılâbı Hakkında Bilgi Kara Gözlü Sanayi İnkılâbı, Sanayi İnkılâbı Hakkında Bilgi XVIII. yüzyılda ilk olarak İngiltere’de başlayan, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan, etkileri bakımından tüm dünyayı sarsan önemli bir olaydır. Aletin yerini makinanın alması demek olan bu devrimin başlamasında ilk önemli etken buhar gücünün sanayide uygulanmasıdır. Nedeni: Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilim ve teknik alanda gelişmelere ortam hazırladı. Coğrafi Keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşti. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da endüstri devrimi doğdu. Birinci Sanayi Devrimi : Sanayi, devrimlerle doğmadı. Devrim öncesinde de vardı; işçiler, mesela dokumacılıkta, imalatçı tacirler hesabına evlerinde çalışıyorlardı; demirciler, dökümhanelerde de dışarıdan sipariş alıyorlardı. Ama bütün bunlar zanaat düzeyindeydi. Oysa, XVIII. yüzyıl sonlarına varıldığında bu konuda büyük değişiklikler ortaya çıktı. Bu değişimler, üretim araçlarını hem nicelik hem de nitelik olarak etkiledi. Makinelerin gelişimi ve dolayısıyla maliyetlerinin yükselişi, artık işçilerin bunlara tek başlarına sahip olamayacaklarını gösteriyordu. Buharın kullanımı da bu makineleri bir araya getirme, yani fabrikada bir bina içinde toplama zorunluluğu getirdi. Böylece ekonominin verileri, aynı zamanda da günlük yaşamın çerçevesi değişti. Ayrıca taşımacılıktaki ilerlemeler de bazı dönüşümlere neden olacaktı. Bu arada teknik yenilikleri belirtmek yerinde olur: makinelerde buharın kullanımı, kömür ve demir sektörünü etkileyerek ” birinci ” sanayi devrimine damgasını vurdu; taşımacılık alanında, demiryolu, deniz ulaşımı ve karayollarında teknik gelişmeler görüldü; dokumacılık gelişti; nihayet petrol ve elektrik gibi yeni enerji kaynaklarının kullanımı, ikinci sanayi devrimini getirdi. Kuşkusuz bu yenilikler hemen yaygınlaşmadı. Nitekim İngiltere’de odunla çalışan son yüksek fırın ancak 1809 yılında söndürüldü. Fransa’da, yeni ve geleneksel sektörler iç içe geçerek uzun süre varlıklarını korudular. Mulhouse de pamuk fabrikada eğiriliyor, ama kumaş -fason işçilikle- evlerde dokunuyordu. Bu dönemde meydana gelen ekonomik dönüşümlerin tümünü sadece teknik gelişmelere bağlamak doğru olmaz. [URL="http://www.bilgicik.com/yazi/turk-tarihi/"]Tarih[/URL]çilere göre bu gelişim, bir talebe verilen cevaptır. Onlar daha çok tarım alanındaki gelişmeler üstünde dururlar: söz konusu olgu, kırsal alandan kentlere doğru göçe neden olmuş, dolayısıyla potansiyel bir pazarın ve el emeğinin doğuşuna yol açmıştır. Bu yazarlar iç sınırların ortadan kalkmasıyla tutarlı ulusal pazarların oluşumuna, böylece işletmecilik düşüncesinin ortaya çıkışına ve sermaye birikimine önem verirler. . İkinci Sanayi Devrimi : Demiryolu 1830 yılından itibaren İngiltere’de sanayileşmenin itici gücü olarak dokumacılığın yerine aldı. Demiryolu çılgınlığı İngiltere’den Fransa’ya geçti, daha sonra bütün Avrupa’ya yayıldı. Fransa’da, bu yayılma kesintisiz olmadı; Thiers gibi siyaset adamlarının acımasız alayları ve Politeknik Okulu’ndan Arago gibi bilim adamlarının eleştirileri bunu gösterir. Ama bu durum, şaşırtıcı bir gelişmeye engel olmadı. 1830 yılından 1850 yılma kadar İngiltere’de 10 000 km. demiryolu yapıldı; bunu izleyen 20 yıl içinde kıta Avrupası’nda biraz daha fazla demiryolu döşendi. ABD’de de benzer bir gelişme yaşandı. 1869′da, doğu ve batı kıyıları birbirine bağlandı. Her yerde büyük teknik başarılar gerçekleştirildi. 1871′de tamamlanan Frejus Tüneli ile Alpler ilk kez aşılıyordu. Artık dünya, demiryolu çağım yaşamaktaydı.Bu değişimde makinelerdeki gelişmelerin de etkisi vardı. Raylar üzerinde ilerleyen ilk buhar makinesi, 1804′te Galler’de yapıldı.182Tde Fransız mühendis Marc Seguin’in borulu kazanıyla trenlerin gücü büyük ölçüde arttı. Sonra 1829′da kesin bir gelişim evresi aşıldı: İngiliz George Stephenson’ın ” Roket ” adlı lokomotifi, bir yarış atını geçti. Bu başarıyı diğer gelişmeler izledi, demir raylar genelleşti, taşıyıcı şasi mükemmelleştirildi; lokomotiflerin hızı ve çekiş gücü yükseltildi. Kısacası trenler maden ocağı veya dökümhaneyi bir su yoluna bağlama aracı olmaktan çıkarak, gerçekten yararlı taşıma araçları haline geldi. Bunun için çelik sanayii patronlarının kendilerine sunulan bu büyük pazarı keşfetmesi ve bankalar kurularak halkın tasarruflarını toplaması ve yönlendirmesi, gereken sermayeyi bir araya getirmesi gerekiyordu. Böylece demiryolu devrimi, büyük malî grupların ortaya çıkmasını sağladığı gibi, çelik sanayisini de, lokomotif, ray, viyadükler imaline teşvik etti. Demiryolları sayesinde pazarlar birleşti, mesafeler kısaldı, bölgesel ekonomilerin uzmanlaşması için gerekli koşullar oluştu, şehir-köy ayrımı azaldı. Öte yandan demiryolunun gelişimi, sanayi devriminin etkilerinin yayılmasına da katkıda bulundu. Çelik sanayii 1856 yılından itibaren çok büyük bir gelişim gösterdi. Henry Bessemer, dökme [URL="http://www.bilgicik.com/yazi/kesifler-ve-buluslar/"]demir[/URL]i ekonomik olarak çeliğe dönüştüren bir yöntem buldu; böylece çelik, demire karşı bir zafer kazanmış oldu. Ama ikinci sanayi devrimi, petrol ve elektrikten kaynaklandı. Antik Çağ’dan beri bilinen ” yer yağı “, Amerika Birleşik Devletleri’nde XIX. yüzyılın ortasında işletilmeye başladı. Albay Drake ilk petrol kuyusunu 1859 yılında açtı; ardından Rusya devreye girdi. Petrol önce aydınlanmada kullanıldı. Sonra, 1866 yılından sonra Avrupalı mühendisler patlamalı motoru icat ettiler. Bu buluşu, Alman Rudolf Diesel’in geliştirdiği içten yanmalı motor izledi. 1914 yılında trafiğe çıkan iki milyon taşıt, henüz demiryolunun üstünlüğünü tehdit etmese de hiç şüphesiz yepyeni bir çağı başlatıyordu Elektriğe gelince, bu enerji tam yüz yıldan beri incelenme konusuydu. Ancak sanayide üretimi ve kullanımı, Belçikalı Zenobe Gramme’ın jeneratörü buluşundan ve Fransız Aristide Berges’nin bunu 1869 yılında bir su çavlanına yerleştirmesinden sonra gerçekleşti. Aristide Berges bu enerji kaynağına ” beyaz kömür ” adını verdi. 1882 yılında fizikçi Marcel Deprez elektriği yüksek gerilimli akıma dönüştürdü. Bu gelişim elektriğin iletimi için gerekli koşuldu ve hemen pratik sonuçlar verdi: Gramme’ın tersinir makinesi ilk elektrik motorunu oluşturdu. Amerikalı Thomas Edison 1878 yılında akkor lambayı buldu. Bunları kısa süre içinde diğer buluşlar izledi; yeni bir sanayinin temelini oluşturan elektroliz bulundu; dolayısıyla elektrolize dayanan elektrometalürji, alüminyum üretimini sağladı. Bütün bu buluşlar, İsveç, Norveç, İsviçre, İtalya ve Güneydoğu Fransa gibi kömürü bulunmayan dağlık ülkelerin ekonomilerinin gelişmesine olanak verdi. Aynı dönemde petrol, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilerlemesini kolaylaştırdı. Öte yandan Almanya yeni buluşlara uyum sağladığından, sanayinin haritadaki dağılımı İngiltere aleyhine değişti. Yeni enerji kaynakları olmayan bu ülke, donanımlarının eskimesi sonucu nispî bir gerilemeye uğradı. Sonuçları: 1) Üretimde aletin yerini makine aldı ; seri üretime geçildi. 2) Üretim patlaması yaşandı; uluslararası ticaret hızlandı 3) Büyük şirketler kuruldu: sermaye birikimi daha da yoğunlaştı 4) Büyük üniteli fabrikalar kuruldu; yeni bir sosyal sınıf doğdu (işçi sınıfı) 5) Köyden kente göç başladı; kentleşme hızlandı; dünyanın ilk gecekonduları meydana geldi. 6) Hammadde kaynakları ve pazar alanları bulma yarışı sanayileşen ülkeler arasında rekabete yol açtı. 7) Emek ve sermaye arasında çelişkiler yoğunlaştı; işsizlik bir yandan artarken öte yandan teknoloji alanlarında yeni yenilikler görüldü. Yorum: işsizliğin artması, işgücünün önemli bir unsur olmasına karşın ucuz olmasına yol atı. Bu durumda işçi sınıfı kendini korumak için sendikalaşmaya başladı. Böylece çalışma hayatında yeni bir dönem başladı. 8) Uluslararası ekonomik ve kültürel ilişkiler arttı. 9) Sosyalizm ve Liberalizm gibi düşünce akımları ortaya çıktı. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  4. Tüketici canlılar hakkında bilgi NotuiteSane Tüketici canlılar hakkında bilgi Tüketici canlılar, Tüketici canlılar hakkında bilgiler.. Tüketici canlılara, heterotrof canlılar da denir. Tüketiciler diğer canlıları besin olarak kullanır. Bazı tüketiciler yalnızca üretici canlılarla beslenir. Bunlara otçul (otobur) canlılar denir. Örneğin; inek ve tavşan. Bazı tüketiciler diğer tüketicileri yiyerek beslenir. Bunlara etçil (etobur) canlılar denir. Örneğin; tilki ve atmaca. Bazı tüketiciler ise hem üreticileri hem de diğer tüketici canlıları yiyerek beslenir. Bunlara hepçil canlılar denir. Örneğin; ayı, insan. [IMG]http://img34.imageshack.us/img34/4826/tuketicicanlilar1.jpgdolunay [IMG]http://img80.imageshack.us/img80/3411/tuketicicanlilar.jpgdolunay ansiklopedim.info weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  5. Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girişi hakkında bilgi NotuiteSane Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girişi hakkında bilgi Türkiyenin Milletler Cemiyetine girişi Milletler Cemiyeti’nin müzakere edildiği dönemde Tükiye’nin uluslararası ilişkilerde varlık gösterebilecek bir siyasi durumu yoktu. Cemiyet kurulduğunda Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. 14 Kasım 1922 yılında İsmet Paşa Lozan Konferansı’nda bir açıklama yaparak barış antlaşması sonrasında Türkiye’nin Cemiyet’e üye olmaktan memnun olacağını ifade etmiştir. Ancak Musul sorununun devam etmesi nedeniyle Türkiye üye olmamış, bu sorunla ilgili olarak Cemiyet’in verdiği karar da Cemiyet’e karşı olumsuz düşüncelerin artmasına yol açmıştır. Fakat yine de Türkiye Milletler Cemiyeti’nin konferansalarına ve silahsızlanma komisyonuna katılmış, teknik ve insani etkinliklerine ilgi göstermiştir.Türkiye MC’ye daha sonra üye olmuştur. Kaynak:Vikipedi, özgür ansiklopedi weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  6. 1.Dünya Savaşı ve yapılan gizli anlaşmalar hakkında bilgi NotuiteSane 1.Dünya Savaşı ve yapılan gizli anlaşmalar hakkında bilgi 1. Dünya Savaşında Gizli Anlaşmalar 1. Dünya Savaşında Yapılan Gizli Anlaşmalar Türkleri Balkanlardan atma konusunda büyük ölçüde başarılı olan Batılı devletler, artık oyunun son perdesi olan İstanbul’u almak ve Anadolu’yu paylaşmak için 20. yy.’ın başlarında faaliyetlerini artırmışlardı. Osmanlı devleti üzerinde yayılmacı emelleri olan dört büyük devlet “İngiltere, Fransa, Rusya ve İngiltere”, ilk defa I. Dünya Savaşı’nda aynı ittifakın içinde yer almışlardı. Üstelik bölmek, parçalamak ve topraklarına sahip olmak istedikleri Osmanlı Devleti karşı ittifakta yer almış ve savaşa girmişti. İşte bu nedenle, I. Dünya Savaşı yıllarında “İtilâf devletleri”ni oluşturan İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya değişik tarihlerde bir araya gelerek Osmanlı Devleti’ni paylaşmayı amaçlayan projeleri ele almışlar ve bunları birer antlaşmaya dönüştürmüşlerdi. Bu antlaşmalar şunlardır: 1. İstanbul Antlaşması İngiltere ve Fransa’nın 1915 yılı başında Çanakkale’yi geçmek istedikleri günlerde, Boğazların ve İstanbul’un elden gideceğinden endişelenen Rusya harekete geçti. Müttefikleri üzerindeki baskılarıyla Rusya, 4 Mart-10 Nisan 1915 tarihleri arasında beş haftalık bir süre içinde, İngiltere ve Fransa ile yazışmalar yoluyla haberleşerek, bir metne dayanmayan antlaşmalar demetini ortaya çıkarmayı başardı. Bir aylık bir haberleşme ve yazışma yoluyla gerçekleşen bu ilk gizli antlaşmaya göre; İngiltere ve Fransa, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile, Marmara Denizi’nin batı kıyıları, Midye-Enez çizgisine kadar Batı Trakya, İstanbul Boğazı’nın doğu kısmı, İzmit Körfezi’nin bir kısmı ile Marmara Denizi’ndeki adaların Rusya’ya verilmesini kabul ediyorlardı. İmroz ve Bozcaada konusunda da Rusya’ya danışıl-madan herhangi bir karar almayacaklarını taahhüt ediyorlardı. Ruslar da, İngiltere’nin Asya Türkiyesi’ndeki özel haklarını, ayrıca Osmanlı hakimiyetinden ayrılacak Arap ülkelerinin istiklâllerini tanıyacaklarını, Fransızların İskenderun Körfezi ve Toroslar’a kadar Kilikya dahil olmak üzere Suriye’yi ilhak etmesini kabul edeceğini bildiriyordu. Tarafların birbirlerinin taleplerini kabul etmeleri üzerine antlaşma imzalanmıştı. 2. Londra Antlaşması İtilâf devletleri, İtalya’yı müttefik olarak yanlarında savaşa sokmak amacıyla, 26 Nisan 1915’de Londra’da yapılan antlaşmalarla Osmanlı Devleti topraklarından pay verdiler. Buna göre; İtalya’ya Antalya havalisi verildi ve İtalya 20 Mayıs 1915’te Avusturya’ya savaş ilân etti. Çanakkale savaşlarının yoğunlaştığı günlerde ise, yani Ağustos 1915’te Almanya ve Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Bu antlaşma ile müttefikleri, İtalya’nın Trablusgarp’i ve 12 Ada’yı ilhak etmesini de kabul ettiklerini açıklamışlardı. 3. Sykes-Picot Antlaşması İngiltere Hükümeti Mısır Genel Valisi Mc Mahon’un Mekke Emiri Hüseyin’le kurduğu münasebet ve sağlanan mutabakattan sonra, Osmanlı Devleti üzerindeki İngiliz ve Fransız menfaatlerinin görüşül-mesini istemiştir. İngiltere adına Sir Mark Sykes ile Fransa adına Charles François Georges-Picot arasında yapılan görüşmeler sonunda, Şubat 1916’da Arap vilayetlerinin paylaşılması konusunda bir antlaşmaya varıldı. Mart 1916’da İngiliz ve Fransız temsilciler Rusya’ya giderek, Rus Dışişleri Bakanı Sazannof’la görüşmeler yaptılar. Bu görüşmeler sonunda Rusya da bu antlaşmaya dahil oldu ve “Sykes-Picot” antlaşması imzalandı. Bu antlaşma; esas itibarıyla, Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarının paylaşılmasını öngörüyordu. Buna göre; antlaşmaya taraf olan Rusya Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri ile Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmını, İngiltere Mezopotamya’nın tamamı ile, bütün Akka ve Hayfa limanlarını, Fransa’da Suriye kıyıları, Kilikya bölgesini, Harput ve havalisini alacaklardı. İngiliz ve Fransız nüfuz bölgelerinde bir Arap devleti veya konfederasyonu kurulacak, Filistin milletlerarası bir idareye tabi tutulacaktı. İngiltere, Fransa ve Rusya kendi aralarındaki bu antlaşmayı Eylül 1916’da İtalya’ya bildirmişlerdi. Bunun üzerine İtalyan Hükümeti, kendilerine daha önce bırakılmış olan toprakların Fransa’nın payına düşenden daha az olduğunu ileri sürerek İzmir ve Mersin’in de nüfuz bölgesi olarak verilmesini istediler. İtalya’nın bu isteğine Ruslar, İzmir’i ele geçiren İtalya’nın karadan ve denizden Çanakkale Boğazı’nı kontrol edeceği endişesiyle karşı çıktılar. İngiltere de İzmir’in İtalyanlara verilmesini istemiyordu. Fransızlar da Mersin’in İtalyanlara verilmesini uygun görmüyorlardı. 4. Saint Jean de Maurienne Antlaşması Sykes-Picot Antlaşması’nın İtalya tarafından öğrenilmesinden sonra; İtalya, İtilâf devletlerinin kendi aralarında imzaladıkları gizli antlaşmaların kendisine açıklanmasını istedi. 1915’te Londra’da imzalanan antlaşmaya açıklık getirmek ve İtalya’nın kendi yanlarında savaşa devam etmesini teşvik etmek amacıyla, İtilâf devletleri bir toplantı yapmaya karar verdiler. İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya Başbakanları 19 Nisan 1917’de Saint Jean de Maurienne kasabasında, İtalya’nın Doğu Akdeniz’deki menfaatlerini görüşmeye başladılar. Görüşmeler safhasında temsilci göndermiş olan Rusya, ihtilâl çıkması sebebiyle, Başbakanlar düzeyinde yapılan bu toplantıya katılamamıştır. Yapılan görüşmelerden sonra, daha önceki İtalyan taleplerinin yanında İzmir ve civarının da İtalyanlara bırakılmasını İngiltere ve Fransa kabul etmişti. Ancak, antlaşmanın Ruslar tarafından da imzalanması kaydını getirmişlerdi. Fakat, ‚arlık Rusya’sı ihtilâl sonucu yıkılınca, Saint Jean de Mauirienne antlaşması, taraflardan birinin imza koymaması yüzünden hükümsüz olarak kabul edilecektir. Nitekim, İngilizler bundan istifade ederek, savaş sonrası Paris’te toplanan barış konferansında İzmir ve civarının Yunanlılarca işgalini kararlaştıracaklardı. 5. Gizli Antlaşmalarda Yunanistan’ın Durumu İtilâf Devletleri’nin Çanakkale Savaşlarını başlattığı günlerde, Yunan Başvekili Venizelos, İngilizlere müracaat ederek “İzmir’in kendilerine verilmesi halinde”, devam etmekte olan Çanakkale Muharebeleri’ne Yunanistan’ın İtilâf Devletleri yanında katılacağını belirtti. İngiliz devlet adamları değil İzmir’i, kendi ellerinde bulunan Kıbrıs’ı bile vererek Yunanlıları kendi yanlarına çekmek istiyorlardı. Bu nedenle, Venizelos’un teklifini kabul ettiler. Ancak, Rusya olayı öğrendiğinde buna karşı çıktı. Kendisine verilecek olan İstanbul ve boğazların hemen yakınında, bu topraklar üzerinde tarihi emelleri olan Yunanistan’ın bulunmasını istemedi. Sonra İzmir’e yerleşen Yunanistan, Çanakkale Boğazı’nı karadan ve denizden kontrol altında tutabilirdi. Bu da Rus çıkarlarına uygun düşmezdi. Bu nedenle; Rusya’nın karşı çıkması ve Yunanistan’da Venizelos’un iktidardan düşmesiyle bu girişim sonuçsuz kaldı. Savaş sonrasında İngiltere İzmir ve havalisinin Yunanistan’a verilmesi konusunda Paris Barış Konferansı’nda yoğun bir çaba sarfetmiş ve müttefiki Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri idarecilerini ikna etmiş ve konferanstan İzmir ve civarının Yunanlılar tarafından işgal edilmesiyle ilgili bir karar çıkarmıştır. I. Dünya Savaşı İçinde ve Sonrasında İngiltere’nin Gizli Paylaşım Projeleri Üzerinde Yaptığı Değişiklikler Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiltere, savaş sonrası için Osmanlı Devleti’nin Doğu Anadolu topraklarında bir Büyük Ermenistan devleti kurdurmak niyetindeydi. Ancak Sykes-Picot görüşmeleri esnasında Rusya İngilizlere başvurarak “Doğu Anadolu’da Trabzon, Erzurum ve Van ile civarını Ermenilere veremeyeceğini, buraları kendisinin almak istediğini” söyledi. Bu nedenle İngiltere, Ermenistan devleti kurma konusunu bir süre ağzına almadı ve Ermenileri oyaladı. Diğer taraftan; Sykes-Picot antlaşmasıyla Irak’ı alacak olan İngiltere, Rusya ile sınır komşusu olacaktı. Halbuki Rusya ile sınır komşusu olmak İngiliz siyasetine aykırı idi. Bu nedenle İngiltere, kendisi ile Rusya arasında bir küçük Ermenistan devleti veya bir küçük Kürdistan devleti kurulması konusunu düşünmeye başladı. Bunun için de tıpkı Ermenileri yaptığı gibi Kürtleri de tahrike başladı. İngiltere’nin bu bölgede sık sık siyaset değiştirmesi üzerine; bu kez de Fransa devreye girerek, madem ki İngilizler Rusya ile sınır komşusu olmak istemiyor, o halde Ermenistan ve Kürdistan devletlerini kurma düşüncesinden vazgeçilmesi şartıyla Fransa’nın bu bölgeleri alabileceğini belirtmişti. Bunun üzerine İngiltere, bir kez daha Kürdistan ve Ermenistan kurulması fikrinden vazgeçti. 1917’de Rusya’daki ihtilâl ile ‚arlık Rusya yıkılınca, bu kez İngiltere Doğu Anadolu’da bir Büyük Ermenistan ve Güneydoğu Anadolu’da bir Kürdistan devletinin kurulması projesini yeniden masa üzerine çıkarmıştı. İngiltere’nin Sykes-Picot Antlaşması’nda belirttiği “Osmanlı Devleti’nden ayrılacak Arap toprakları üzerinde bir Arabistan Devleti kurmak düşüncesini terk ettiği, bunun yerine böl parçala yönet veya yok et” politikasıyla çok sayıda devlet kurdurmak ve bunları “mandater devlet” olarak yönetmeyi düşündüğünü görüyoruz. İngiltere’nin en son Osmanlı Devleti’ni parçalama projesi şöyleydi : Anadolu üzerinde; Türkiye, Ermenistan, Kürdistan, Pontus Rum ve Boğazlar devletleri adlarıyla beş devlet kurulacaktı . Ayrıca Fransa’ya, İtalya’ya ve Yunanistan’a nüfuz bölgeleri verilmekteydi. Orta Doğu ve Arabistan topraklarında ise; Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suud, Hicaz, Yemen, Kuveyt, Hadramut ve Umman olmak üzere on devlet kuruluyordu. Alıntı weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  7. Hayvanların Gebelik Süreleri Lindsey Hayvanların Gebelik Süreleri Canlıların gebelik süreleri birbirinden farklıdır. Doğacak yavrunun vücut büyüklüğü ve canlının türü yavrunun doğum süresine etki eden faktörlerin başında gelmektedir. Canlıların gebelik süreleri Kısrak 336 gün Köpek 63 gün Domuz 114 gün Koyun 150 gün ( 5 Ay) İnek 283 gün Fare 21 gün Fil 660 gün Aslan 105 gün Kurt 63 gün Tilki 49 gün Tavşan 28 gün Sıçan 28 gün Eşek 326 gün Kaplan 105 gün Manda 10.5 ay Keçi 150 gün Deve 365 gün Kedi 56 gün Zürafa 450 gün Görüldüğü gibi vücut büyüklüğünün artması gebelik süresini de arttırmaktadır Canlıların kuluçka süreleri Tavuk 19 – 24 gün Hindi 26 – 29 gün Kaz 28 – 33 gün Ördek 28 – 32 gün Güvercin 17 – 19 gün Kanarya 12 – 14 gün Papağan 19 – 25 gün weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  8. Hardy

    Kaplunbağa Dogumu

    Kaplumbağalarda Yumurtlama ve Kuluçka Zamanı? Yumurtadan yavru çıkma süreleri 2-3 ay sürmektedir. Testusdo gracea (Tosbağa) kaplumbağalar 2-3 cm boyunda 6-12 adet yumurta yaparlar. Tatlı su kaplumbağaları ise 3-12 beyaz uzun şekilli yumurta yaparlar. Yavrular ise 2-3 ay süre sonra yumurtadan çıkarlar. Kaplumbağaların tüm çeşitleri yumurtalarını toprağa bırakırlar. Kara ve Tatlı Su kaplumbağaları yaşadıkları doğal çevrede uygun bir ortamı seçerek eştikleri çukurlara yumurtlarlar ve üzerini toprakla örterler. Deniz kaplumbağaları hayatlarının çoğunu denizde geçirdikleri için Dünyanın belirli kumsallarında kıyıya çıkarak; kumsalda eştikleri çukurlara yumurtlarlar. Genelde bu işlemide geceleri yaparlar. http://www.vetrehberi.com/wp-content/uploads/2017/01/kaplumbaga-yumurtlama-300x225.jpg kaplumbağalarda yumurtlama Sürüngenlerin cinsiyetlerinin belirlenmesinde kuluçka dönemi çevre ısısının etkili olduğu yönünde bir çok araştırma yapılmıştır. Su kaplumbağaları genellikle, ömürlerinin çoğunu deniz içerisinde geçirirler. Bu yüzden su kaplumbağaları, kendilerince güvenli olan yerlerde, karaya çıkmak suretiyle toprağı kazar ve yumurtlarlar. Kaplumbağalar, genellikle güvenli buldukları yere gece gitmeyi tercih eder ve gece kazdıkları yere yumurtlarlar. Caretta caretta adıyla bilinen ve nesli tükenmekte olan su kaplumbağası, ülkemizde Akdeniz Bölgesinde bulunan Dalyan kasabasına yumurtalarını bırakmaktadır. Kara Kaplumbağası: Kara kaplumbağası ise, yavrularını genellikle bir kaya dibine koyduktan sonra üzerini toprak ile örter. Kara kaplumbağalarını eve bakıyorsanız, çiftleştirmek çok zordur. Fakat doğal ortamında bulunan kara kaplumbağaları, nisan ayı ve mayıs ayında çiftleşirler. Eğer bir kara kaplumbağası çiftleştikten sonra 4 yıl içerisinde hamile kalabilme özelliği bulunmaktadır. Yani spermi 4 yıl boyunca saklayabilir. Sıcak havayı çok sevdiği için, Bu hayvanlar sıcak havalarda doğurmaktadır. Kaplumbağalarda çoğalma, yumurta ile olduğu için, birçok kaplumbağa türünün yumurtası 2-3 santim olmaktadır. Günümüzde yaşayan ve soyunu hala devam ettiren 250′ nin üzerinde kaplumbağa türü bulunmaktadır.
  9. Dünyadaki yılan sayısı azalıyor Hayat… Dünyadaki yılan sayısı azalıyor [IMG]http://img.internethaber.com/news/139238.jpgdolunay Yapılan yeni bir araştırma, dünya genelinde yılanların sayısının azalmakta olabileceğini ortaya koydu. Yapılan yeni bir araştırma, dünya genelinde yılanların sayısının azalmakta olabileceğini ortaya koydu. Avrupa, Afrika ve Avustralya’da sekiz yılan türü üzerinde yapılan bir araştırmada , pek çok yerde son 15 yıl içinde yılan sayısının hızla azaldığı anlaşıldı. Dünyadaki yılan sayısındaki azalışın 1998 yılında belirgin bir hal aldığı anlaşılıyor. Avrupa engerekleri ve Batı Afrika zehirli yılanları bu yıldan itibaren azalmaya başladı. Bazı bölgelerde sayıdaki azalış oranı yüzde 90’ı buldu. Nedenler Popülasyondaki azalışın bir kısmı insan yerleşimlerindeki artışa bağlanıyor. Ancak milli parklar ve koruma altındaki alanlarda da benzer bir eğilim gözleniyor. İngiltere’de yayımlanan Biyoloji Mektupları (Biology Letters) adlı dergide çıkan araştırmayı yapan uzmanlar, bu eğilime yol açan etken hakkında fikir sahibi olmadıklarını söylüyor. 1998 alışık olunmayan ölçüde sıcak bir yıl olduğundan, iklim değişikliği, olasılıklar arasında. Kurbağalarda da görülmüştü Bundan birkaç yıl önce kurbağalarda görülen benzer bir azalış eğiliminin, daha sonra, o zamana dek bilinmeyen bir hastalığın yayılmasından kaynaklandığı anlaşılmıştı. Ancak şu anda yılanlar için de benzer bir durumun sözkonusu olabileceğine dair bir kanıt bulunmuyor. Bilim adamları, dünyanın diğer yerlerindeki araştırmacılara da kendi edindikleri ve bu durumun anlaşılmasına yardımcı olabilecek bilgileri yayımlamaları çağrısında bulundu. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  10. Dünya’nın En İlginç ve Tehlikeli Tırtılı Hayat… Dünya’nın En İlginç ve Tehlikeli Tırtılı Dünyada sadece Güney Amerika’da yaşayan Lonomia obliqua adıyla bilinen bu tırtılların olağanüstü güzel bir görüntüsü var. Bir canlıdan çok ağaç dalına benzeyen sevimli tırtıllar, diğer akrabalarının tersine ölümcül bir zehir taşıyor. Zehirleri o kadar etkili ki, dokunduğunuz anda önce müthiş bir acı hissediyorsunuz.Ardından dokunduğunuz bölge kısa süre içerisinde morarıyor ve insana dayanması zor bir acı veriyorBu şiddetli acı günlerce geçmiyor. Dünyanın en tehlikeli tırtılı kabul edilen Lonomia obliqua, süper bir kamuflaj özelliğine sahip.Bukelamonlar gibi bulunduğu ortamın rengine uyum sağlayan bu zehirli tırtıllar, ağaçların gövdesinde adeta görünmez oluyor. Brezilya’da her yıl binlerce kişi bu tırtılların zehirleri nedeniyle hastanelik oluyor. İç kanama ve bazı durumlarda ölüme sebep olan bu küçük zehir torbası Brezilya’da bulunuyor. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  11. Türkiyedeki Koyun Türleri Nelerdir Kara Gözlü Türkiyedeki Koyun Türleri Türkiyedeki Koyun Türleri Nelerdir Türkiyedeki Koyunlar Kıvırcık Soğuga Dayanıklı Değildir.Marmara Ve Eger Bölgelerinde Yetiştirilir. Dağlıç Ege Ve İç Batı Anadolu’da Yetiştirilir. Karaman Ege,İç,Doğu Ve G.Doğu Bölgelerinde Yetiştirilir. Sakız ve Merinos G.Marmara Bölgelerinde Yetiştirilir.Merinos Yünü Yetiştirilmektedir. weblep.com İçeriğidir , Telif ihlali ve izinsiz kullanım hakkında ihlal@weblep.com adresine mail atabilirsiniz.
  12. Apple, iPhone 15 Pro ile çentik tasarımını kaldırıyor Apple, bir yandan bu sene çıkarmayı düşündüğü akıllı telefonlar üzerinde yoğun çalışırken bir yandan da iPhone 15 Pro ile ilgili çalışmalarını yürütüyor. Hal böyle olunca akıllı telefon ile ilgili sızıntı bilgiler de gelmeye devam ediyor. Son olarak LeaksApplePro’dan telefonun kamera özelliklerini ilişkin bazı iddialar ortaya atıldı. İddialara göre Apple, iPhone 15 Pro ile beraber çentik tasarımından artık vazgeçecek. Apple, iPhone serisinin en başından beri ya kalın bir üst çerçeve ya da çentikli bir tasarım kullandı. İddialar doğruysa iPhone 15 Pro, bu tasarımlardan herhangi birine sahip olmayan ilk iPhone serisi akıllı telefonu olacak. Öte yandan şirket, akıllı telefonlarında parmak izi okuyucuyu kaldırmak istiyor. Ancak bu kararın iPhone 15 Pro’ya vurup vurmayacağı bilinmiyor. iPhone 15 Pro için periskop lens iddiası iPhone 15 Pro’nun piyasaya çıkmasına oldukça uzun süreler olmasına rağmen kamera özellikleriyle ilgili iddialar ortaya atılmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda güvenilir sızıntıları ile bilinen Ming-Chi Kuo, Apple’ın yeni akıllı telefonlarında periskop kamerası kullanmaya başlayacağına yönelik iddialarda bulunmuştu. Ortaya atılan bir başka iddiaya göre periskop lenslerin ana tedarikçisi olarak Lante Optics ile görüşmelerine devam ediyor. Apple, iPhone serisinin üst düzey modellerinde bundan böyle 5x optik yakınlaştırma yapabilen periskop lense yer vermesi bekleniyor. Eğer iddialar doğruysa, 2023 yılından itibaren iPhone 15 Pro ve Pro Max modellerinde periskop sensörü yer alacak. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi SDN Forum‘da veya yorumlarda bizlerle paylaşmayı unutmayın!
  13. Gelişim sırasında, bireysel insan bağımlılıktan artan özerkliğe doğru ilerler. Öngörülebilirlik açısından kolay bir süreç gibi görülse de her çocukta farklılık gösterebilir. Aynı oranda ilerlemez ve her aşama önceki gelişimsel deneyimlerden etkilenir. Doğum öncesi yaşamdaki genetik faktörler ve olaylar gelişimsel değişiklikleri güçlü bir şekilde etkileme durumu göz önünde bulundurularak, genetik ve doğum öncesi gelişim genellikle çocuk gelişimi çalışmasının bir parçasını oluşturur. Çocuk Gelişimi Bölümü Eğitim Süresi Kaç Yıldır? Çocuk Gelişimi, aynı isimle hem 2 yıllık önlisans programı olarak bulunmaktadır, hem de 4 yıllık lisans bölümü olarak eğitimi verilmektedir. İki seçenek baz alındığında önlisans bölümünün daha yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Çocuk Gelişimi Bölümü Dersleri Nelerdir? Üniversite tercih dönemi geldiğinde listelerinde bu bölüme yer vermeyi amaçlayan aday öğrenciler; Sosyoloji, Psikoloji, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Bebeklik Döneminde Gelişim ve Eğitim, Erken Çocukluk Dönemi Gelişimi ve Eğitimi, Okul Öncesi Eğitim ve Bakım, Rapor Okuma ve Yazma, Anne ve Çocuk Beslenmesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk ve Drama, Aile ve Yaşam Dinamikleri, Çocuk Teknoloji ve Medya Ve benzeri daha birçok dersten sorumlu olacaklar demektir. 8 yarıyıl içerisinde bu dersleri başarı ile tamamlayan öğrenciler “Çocuk Gelişimi Lisans Diploması” elde etmeye hak kazanırlar. Öte yandan 2 yıllık önlisans programında eğitimini tamamlayıp da diplomasını 4 yıllık lisans diplomasına tamamlamak isteyen öğrenciler ise Dikey Geçiş Sınavı (DGS) sonuçları ile birlikte; Çocuk Gelişimi (Lisans Bölümü), Okul Öncesi Öğretmenliği Programlarına yerleşebilirler. Çocuk Gelişimi Bölümü Mezunu Ne İş Yapar? Bölümden mezun olan çocuk gelişim uzmanları, bebeklikten ergenlik çağına kadar çocukların gelişim süreçlerini inceleyip, sahip oldukları herhangi bir problemi keşfetmek ve ihtiyaçlarına göre gelişimlerinde yardımcı olmaktır. Çocuk Gelişimi Bölümü Mezunu İş Olanakları Nelerdir? Çocuk gelişim uzmanları, kariyerlerine eğitim kurumlarında, hastanelerde, sosyal hizmetler kurumları gibi alanlarda devam edebilirler. Söz konusu iş olanaklarının haricinde kişisel olarak özel kreşler açabilirler ve çocuk bakımı konusunda ailelere yardımcı olabilirler. Söz konusu iş imkanlarından devlet kurumlarını kapsayan seçenekler içinkişilerin Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)’ndan elde edeceği puan belirleyici olur.
  14. Elektrikli arabaların maliyetini düşürmek için yapıldığı malzemeyi değiştirmek yeterli olabilir. Bilim insanlarının neredeyse yirmi yıl önce bulduğu yeni bir yöntem, elektrikli arabaların plastikten yapılabileceğini ortaya koyuyor. Plastik atık kullanarak elektrikli araba yapılır mı? Yeni bir araştırmaya göre bilim insanları, elektrikli arabalarda kullanılabilecek parçaları dünyanın en hafif malzemesi olan grafenden üretti. Rice Üniversitesi ve Ford arasındaki ortak çalışmada, eski bir F-150 modelinin plastik atığı kullanıldı. Rice Üniversitesi araştırmacıları, “Flash Joule Isıtma” adı verilen bir teknik sayesinde arabanın eski parçalarını geri dönüştürebilir. Araba tamponu, paspaslar, koltuklar ve hatta conta ve dış kasası bile plastik atık kullanılarak üretilebilir. Ford F-150 modelinden çıkarılmış 4,5 kg’lık plastik atık önce Rice Üniversitesine gönderildi. Araştırmacılar, plastik atığı parlattıktan sonra Ford’a geri yolladı. Otomobil devi ise köpük kompozitler üretti ve grafen haline getirilmesi için araştırmacılara teslim etti. Ford’da Sürdürülebilirlik Uzmanı olan çalışmanın yardımcı araştırmacısı Alper Kızıltaş şunları ifade etti: Rice Üniversitesi ve Ford arasındaki bu geri dönüşüm atılımı, hem elektrikli araba fiyatlarını düşürebilir hem de eski otomobillerin çöplük atıklarını geri dönüştürebilir. Resmi rakamlara göre dünya çapında 1,4 milyardan fazla otomobil hurda olarak bekletiliyor. Elektrikli arabaların parçalarında kullanılması planlanan grafen ayrıca bataryaların da yerini alabilir. Daha geniş çaplı araştırmalar, elektrikli arabaların en büyük sorunu olan lityum iyon pilleri grafen ile değiştirmek istiyor. Siz elektrikli arabalar ve plastik çalışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı unutmayın!
  15. Kemik Erimesi Nedir? Kemik erimesi, diğer adıyla osteoporoz, ağrılı kırıklara neden olabilir. Kemik erimesi probleminde, kadın olmak, ileri yaş, vücut ağırlığının düşük olması, cinsiyet hormonları seviyesinin düşük olması veya menopoz, sigara ve bazı ilaçlar risk faktörleri arasındadır.(1) Kemik Erimesi Nedir? Sağlıklı bir kemik içinde bal peteği gibi küçük boşluklar bulunur. Kemik erimesi, bu boşlukların boyutunu artırarak kemiğin gücünü ve yoğunluğunu kaybetmesine yol açan olumsuz bir durumdur. Ayrıca bu durumda kemiğin dışı zayıflar ve incelir. Her yaştan insanda meydana gelebilir. Ancak ileri yaştaki insanlarda, özellikle kadınlarda daha sık görülür. Kemik erimesi olan kişiler ayakta durma veya yürüme gibi rutin aktiviteleri kolay yaptığı halde, kemiklerinin kırılması açısından yüksek risk taşırlar. Kemik Erimesinin Belirtileri Nasıldır? Kemik erimesi erken dönemde, herhangi bir belirti veya uyarı göstermez. Çoğu durumda kişiler, bir kırık oluşana kadar kemik erimesi sorunu yaşadıklarının farkına varmazlar. Önceden belirti gösterirse, bu belirtiler şu şekildedir: Diş etlerinin ayrılması Tutma gücünün zayıflaması Kırılgan ve zayıflamış tırnaklar Belirtiniz yoksa, ancak ailenizde osteoporoz geçmişi varsa, doktorunuzla konuşarak risk değerlendirmesi yapabilirsiniz. Hangi Durumlarda Kemik Erimesi Gözlemlenir? İleri Yaşlarda Kemik erimesinde yaş en büyük risk faktörlerinden biridir. Yaşamı boyunca vücut eski kemikleri parçalar ve bunlar yerine yeni kemikleri çıkarır. Ancak, 30'l yaşlarda, vücudunuz kemikleri daha hızlı parçalamaya başlar. Bu durum da, daha az yoğun, daha kırılgan ve dolayısıyla kırılmaya daha yatkın olan kemiklere sebep olur. Dolayısıyla kemik erimesi yaş aralığı için, ‘30 yaştan itibaren her yaşta olabilir’ denilebilir. Menopoz Menopoz, 45 ila 55 yaşları arasındaki kadınlarda görülen doğal bir süreç olup, kemik erimesi için diğer bir risk faktörüdür. Menopoz, hormon seviyelerindeki değişimin etkisiyle, bir kadının vücudunun daha hızlı kemik kaybetmesine yol açabilir. (2) Erkekler de bu yaşlarda kemiklerini kaybeder. Ancak bu oran kadınlardan daha düşüktür. Bununla birlikte, 65-70 yaşlarına eriştiklerinde, kadınlar da erkekler de genellikle aynı oranda kemik kaybı yaşarlar. Kemik erimesi için diğer risk faktörleri şöyledir: Kadın olmak Kafkas veya asya kökenli olmak Ailede kemik erimesin geçmişi olmak Kötü beslenmek Yeterli şekilde hareket etmemek Sigara kullanmak Vücut ağırlığı az olmak Yetersiz ve dengesiz beslenmek veya hareket etmemek gibi risk faktörlerini kontrol altına alabilirsiniz. Bunun için, beslenmenizi düzenleyebilirsiniz ve bir egzersiz programına başlayabilirsiniz. Ancak yaşınız veya cinsiyetiniz gibi diğer risk faktörleri maalesef sizin kontrolünüzde değildir. Osteoporoz olarak da bilinen kemik erimesi, ciddi etkileri olabilen bir problemdir. Ağrılar, iyileşmesi uzun zaman alan ve başka komplikasyonlara yol açabilen kırıklar yaşamanız mümkündür. Eğer kemik erimesi riski altında olduğunuzu düşünüyorsanız bir uzman görüşü alın. Kemik sağlığınızı iyileştirmeye ve komplikasyon riskinizi azaltmaya yardımcı olan bir tedavi planı oluşturmak üzere doktorunuzla iletişime geçin.(2)
  16. İngiltere’de yapılan yeni bir araştırmada, her gün bir fincan şekerli veya şekersiz kahve içmenin ölüm riskini azalttığı açıklandı. Birleşik Krallık'ta sağlık bilgileri üzerine devam eden bir çalışma olan U.K. Biobank bulgularına göre, her gün sade veya bir çay kaşığı şekerle tatlandırılmış kahve içenlerin, yedi yıllık bir süre içinde herhangi bir nedenle ölme olasılığı, kahve içmeyenlere kıyasla yaklaşık yüzde 30 daha az olduğu aktarıldı. Çin Guangzhou'daki Güney Tıp Üniversitesi'nden ve Annals of Internal Medicine dergisinin ortak yazarlarından Dr. Chen Mao araştırma ile ilgili yaptığı açıklamada, kahvelerinde yapay tatlandırıcılar kullanan kişilerin gördüğü katkının daha az olduğu vurgulandı. Çalışmanın bulgularında, "Kahve içmek, şeker ekleseniz de eklemeseniz de daha düşük ölüm riskiyle ilişkilendirildi" ifadelerine yer verildi. Araştırmada, "Düzenli olarak orta düzeyde kahve içmenin, herhangi bir nedenden, kanserden ve kalp hastalığından ölme riskinin daha düşük olmasıyla ilişkili olduğu bulundu" denirken, "Kafeinsiz kahve, hazır kahve veya öğütülmüş kahve içip içmediğinize bakılmaksızın, orta düzeyde (1 ila 3 fincan) kahve içmeyle ilişkili daha düşük ölüm riski oluşturuyor" ifadeleri yer aldı.
  17. Alerjik Astım Astımın en sık görülen şeklidir. Alerjik ve alerjik olmayan astım semptomlarının çoğu aynıdır. Bununla birlikte, alerjik astım alerjenlerin solunması ile tetiklenir. Bir alerjen toz akarları, evcil hayvan kepeği, polen veya küf gibi tipik olarak zararsız bir maddedir. Bir maddeye alerjiniz varsa, bu alerjen bağışıklık sisteminden başlayan bir yanıtı tetikler. Karmaşık bir reaksiyonla, bu alerjenler daha sonra akciğerlerin hava yollarındaki geçişlerin iltihaplanmalarına ve şişmelerine neden olur. Bu öksürük, hırıltı ve diğer astım semptomları ile sonuçlanır. Çocuklarda Astım Çoğu çocukta beş yaşına gelmeden astım semptomları mevcuttur. Bronş tüpleri, havanın akciğerlere girip çıkmasını sağlayan geçişler, bebeklerde, küçük çocuklarda ve okul öncesi çocuklarında küçük ve dardır. Nezle, göğüste soğuk algınlığı ve diğer hastalıklar bu solunum yollarını tıkayarak daha da küçültebilir. Çok küçük çocuklarda, belirtilerin astımdan kaynaklandığının anlaşılması ebeveynler ve hatta doktorlar için zor olabilir. Çocukluk çağı astımının belirtileri, günler veya haftalarca süren bir öksürükten ani ve korkutucu solunum acil vakalarına kadar değişebilir. Ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bazı yaygın belirtiler şunlardır: Özellikle geceleri ortaya çıkan sık öksürük, Nefes alırken bir hışırtı veya ıslık sesi, Nefes almada zorluk, kaburga veya boynun etrafındaki cildin sıkıca çekilmesine neden olan hızlı solunum, Göğse yerleşen sık soğuk algınlığı. Astım Krizi Korkunç bir deneyim olabilmektedir. Göğüste sıkışma, ciğerlerde daralma hissi zorlayıcı bir sürece neden olmaktadır. Bir hastanın dediği gibi “havada boğuluyor gibi” hissedersiniz. Havanın akciğerlere girip çıkmasına izin veren pasajlar olan bronşiyal tüplerin iltihaplanması ve tıkanmasıdır. Kriz sırasında, bronşiyal tüpleri çevreleyen kaslar daralır, hava yollarını daraltır ve nefes almayı çok zorlaştırır. Diğer yaygın semptomlar hırıltı ve göğüste bir daralma sesidir. Krizin süresi, neyin neden olduğuna ve solunum yollarının ne kadar süreyle iltihaplandığına bağlı olarak değişebilir. Hafif ataklar sadece birkaç dakika sürebilir; daha şiddetli olanlar saatlerce günlerce sürebilir. Astım ve Alerjik Astım Nedenleri Nedir? Akciğerlerin derinliklerine solunacak kadar küçük olan alerjenler şunları içerir: Ağaçlardan, otlardan ve yabani otlardan rüzgârla uçan polenler, Küf sporları ve parçaları, Hayvan kepeği(saç, cilt veya tüylerden) ve tükürük, Toz akarı dışkıları, Hamamböceği dışkıları. Astım Belirtileri Öksürme, özellikle gece, egzersiz sırasında veya gülme sırasında, Nefes almada zorluk, Göğüste sıkışıklık, Nefes darlığı, Hırıltı. Astım Tanısı Nasıl Konur? Bir alerji uzmanı, ciğerlerin kapasitesini ölçmek için kapsamlı bir tıbbi öykü alarak ve nefes testleri yaparak teşhis koyar. Bu test astımın şiddetini teşhis eder ve tedavinin ne derece yarar sağladığını ölçer. Bir FeNO testi veya üflenen nitrik oksit testi, alerjik veya eozinofilik astımlı hastalarda, ne kadar akciğer iltihabı olduğunu ve inhale steroidlerin bu iltihabı ne kadar iyi bastırdığını belirlemenin bir yoludur. Alerjik veya eozinofilik astımla bazen nefes almanın iyi olduğunu hissedebilirsiniz, ancak nefesle verilen nitrik oksidi ölçtüğünüzde, hala belirgin şekilde yükselebilir ve bu iltihabı bastırmak için az miktarda inhale steroid kullanarak uzun vadede daha iyi olabilirsiniz. Astım Tedavisi Nasıl Yapılır? Alerji uzmanları astım ve mevcut olan alerjik rahatsızlıkları yönetmeye yardımcı olmak için özel olarak eğitim almışlardır. Bir aile öyküsü alarak ve deri veya kan testleri yoluyla testler yaparak, alerji doktorunuz astımınızı tetikleyen alerjenleri belirlemek için sizinle birlikte çalışabilir. Alerji uzmanınız, durumunuzu yönetmek için bir plan yapmanıza da yardımcı olabilir. Bu plan, hızlı rahatlama ve uzun süreli astım kontrol ilaçlarının yanı sıra, aşağıdaki gibi tetikleyicileri önlemek için ipuçları içerebilir: Çim, ağaç ve yabani ot polenleri, Hayvan kepeği, Toz akarı, Küf. Alerji uzmanınız ayrıca astımınızı tetikleyen altta yatan alerjiyi tedavi etmenize de yardımcı olabilir. Bir tedavi, vücudunuzun belirli alerjenlere karşı daha az hassas olmasına yardımcı olan önleyici bir tedavi olan alerji immünoterapisidir. Bu iki ilaçla sağlanabilir: alerji aşıları ve dil altında çözünen dil altı tabletleri. Astımlı Hastalar Nelere Dikkat Etmelidir? Alerjik astımı daha da kötüleştirebilecek tek şeyin alerjenler olmadığı unutulmamalıdır. Tahriş edici maddeler, alerjik reaksiyona neden olmasalar bile, hala astım krizini tetikleyebilirler. Bunlar şunları içerir: Tütün, şömine, mumlar, tütsü veya havai fişek dumanı, Hava kirliliği, Soğuk hava, Soğuk havada egzersiz, Güçlü kimyasal koku veya dumanlar, Parfümler, oda spreyleri veya diğer kokulu ürünler, Tozlu odalar.
  18. Kabızlık, bağırsak hareketlerinin sıklığının haftada üçün altına düşmesi ile ortaya çıkar. Midede rahatsızlık hissi, kramplar ve şişkinlik görülür. Tuvalete gitmek zor, hatta acı verici hale gelir. Dışkılar sert, yetersiz ve atılımı eksiktir. Bağırsak geçişi kişiden kişiye göre değişir. Bazı insanlar her sabah bağırsak hareketi gösterirken, bazıları 3 günde bir bağırsak hareketi gösterir. Haftada 3 defadan az dışkılama sıklığı, kabızlık belirtisidir. Ağırlık ve düzensizlik hissine ek olarak kabızlığın yaygın belirtileri şunlardır: - Genellikle daha sert veya küçük boyutlu dışkı, - Zor veya ağrılı tuvalete çıkma, - Dışkının eksik çıkarılması, - Şişkinlik ve kramplar, - Aşırı gaz, - Karın ağrısı, - İştahsızlık Kabızlık nasıl gerçekleşir? Sindirim sistemi, yiyecekleri enerji ve besinlere dönüştürmek için uyum içinde çalışan karmaşık bir organlar grubudur. Yemekten dışkının boşaltılmasına kadar olan sindirim süreci adım adım şu şekildedir: 1. Sindirim ağızda başlar. Yiyecekler çiğnendikten ve tükürükle karıştırıldıktan sonra yemek borusuna ve ardından mide asidi ve özel enzimlerin proteinleri ve diğer besinleri sindirmeye başladığı mideye doğru ilerler. - Yiyecek karışımı daha sonra ince bağırsaktan geçer, burada tek moleküllere ayrılır ve besinler kana emilir. - Sindirimin son aşaması kalın bağırsakta (kolon olarak da adlandırılır) gerçekleşir. Elektrolitler ve su emilir ve artıklar sıkıştırılır ve rektuma taşınır. - Dışkı daha sonra yeterli hacim tahliye reseptörlerini tetikleyene kadar rektumda saklanır. Rektumdaki atık, aşağı inme refleksini tetikleyemeyecek kadar kuru olduğunda kabızlık meydana gelir. Bu da dışkıyı zorlaştırır çünkü rektumda kalır ve ağrıya, gaza ve şişkinliğe neden olur. Kabızlık çoğu durumda hafiftir. Herkesin başına gelebilir ve birkaç gün sürebilir ve birkaç hafta sonra tekrarlayabilir. Genellikle diyet, seyahat, stres, egzersiz eksikliği veya hormonal dengesizlik (adet döngüsünün belirli dönemleri veya menopoz gibi) değişikliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak ara sıra oluşan kabızlık birkaç yaşam tarzı ve beslenme kuralı uygulanarak kolayca tedavi edilebilir. Kabızlığa karşı en iyi 20 besin Kabızlık, beslenme müdaheleleriyle ile hafifletilebilir. Taze sebzeler ve baklagiller, sindirimi uyaran lif bakımından zengin gıdalar arasındadır. yeterli lif tüketimi, kabızlığın neden olduğu bağırsak rahatsızlığını hafifletebilir. İşte kabızlığa iyi gelen 20 besin. 1. Elma Bir elma, sindirim fonksiyonunu artıran ve kabızlığı önleyen 4 gramdan fazla lif içerir. Ayrıca içerdiği pektin sayesinde doğal müshil olan kabuğu da kabızlığa karşı önerilmektedir. 2. Kuru erik Kuru erik, porsiyon başına 6 gram lif içerir ve kabızlığa karşı oldukça etkilidir. Özellikle yemeyi sevmiyorsanız, kuru erik suyu içebilirsiniz, aynı etkiye sahiptir. 3. Buğday ekmeği Tam buğday ekmeği, dışkı hacmini artıran ve düzenli bağırsak geçişine yardımcı olan çözünmez lif ile doludur. Çözünmez lif dşkıya hacim verir ve bağırsak geçişini iyileştirir. kabızlığa karşı önerilen en iyi besinlerden biridir. 4. Kivi Kivi, birçok sağlık yararına sahip lezzetli yaz meyvelerinden biridir. Sadece bir kivi, sindirim geçişini hızlandıran 2 gramdan fazla lif içerir. 5. Brokoli Süper gıda olarak adlandırılan brokoli, bağırsak florasını düzenleyen ve sindirime yardımcı olan sülforafan adı verilen bir bitki bileşiği içerir. Bu içerikle kabızlığa karşı oldukça etkilidir. 6. Fasulye Hemen hemen tüm fasulye türleri kabızlığa karşı çok etkilidir. Neredeyse tüm baklagiller porsiyon başına 7 gram çözünür ve çözünmez lif içerir. Tümü bağırsak geçişini iyileştirir ve kabızlığa karşı etkilidir. 7. Üzüm Çoğu meyve kabuğu daha fazla lif içerir. Bu aynı zamanda üzümler için de geçerlidir. Bir avuç üzüm iyi miktarda lif almanızı sağlar. Bağırsak geçişini uyarmak ve emilimi artırmak için en etkili gıdalar arasındadırlar. 8. Enginar Bu yeşil sebze yüksek vitamin ve prebiyotik seviyesi, probiyotikleri besleyen ve sindirimi kolaylaştıran maddeler ile öne çıkmaktadır. Kabızlığa karşı önerilen en iyi gıdalar arasındadır. 9. Zeytinyağı Zeytinyağı kalp sağlığı ve sindirim sistemi işleyişinde önemli birçok role sahiptir. Sindirimi hızlandıran doğal bir müshildir. Sebzelerinizi taze zeytinyağında pişirin veya salatanızın üzerine dökün. Zeytinyağı kabızlığa karşı hızlı bir çözüm olarak görülmektedir. 10. Kefir Probiyotikler kabızlığın kontrolü için gereklidir. İyi sindirim ve yiyeceklerin etkili bir şekilde emilmesi için bağırsak florasının dengeli olması gerekir. Bağırsak dengesi de büyük ölçüde probiyotiklerden geçmektedir. Kefir gibi en çok probiyotik içeren ürünler, bağırsak geçişini iyileştirir ve sindirim ritmini düzenler. 11. Lahana turşusu Lahana turşusu gibi fermente gıdalar, kabızlığı hafifleten ve hatta önleyen sağlıklı probiyotikler bakımından zengindir. 12. Keten tohumu Keten tohumu, süper besin olarak adlandırılır ve çok zengin bir besin içeriğine sahiptir. Bir yemek kaşığı keten tohumu 3 gram çözünür ve çözünmez lif içerir. Kabızlığı gidermenin yanı sıra, keten tohumu yemeklerden sonra tokluk hissini artırır. 13. Ahududu Ahududu, çok fazla daha fazla lif içerir. Ayrıca bağırsak geçişini kolaylaştıran çok fazla su içerirler. 14. Armut Armutlar kabızlığı gidermenin lezzetli ve ferahlatıcı bir yoludur. Kabuklarında yoğunlaşan liflere ek olarak, bazı meyvelerde bulunan doğal bir müshil olan sorbitol sağlarlar. 15. Portakal Portakal, bağırsak düzenliliğine katkıda bulunan mükemmel ve kullanışlı bir meyvedir. Yüksek lif ve C vitamini içeriği, dışkıyı yumuşatma ve bağırsak geçişini kolaylaştırma etkisine sahiptir. Portakal suyu yerine bütün portakalı yemek daha etkilidir. 16. Hurma Hurmalar 7 grama kadar lif içeren lezzetli bir tatlı atıştırmalıktır. Müshil etkisi vardır ve kan şekerini düzenlemeye yardımcı olurlar. 17. Badem Bir avuç badem harika bir atıştırmalıktır. Sindirimi uyaran magnezyuma ek olarak, yüksek düzeyde iyi yağlar, protein ve lif içerirler. Bağırsak geçişini iyileştirmek için harikadırlar. 18. Chia tohumları Chia tohumları da süper besinler arasındadır. Bir yemek kaşığı chia tohumu 5 gramdan fazla lif içerir. Islatıldıktan sonra tohumlar şişer ve gıda atıklarının hızlı ve verimli bir şekilde atılımını kolaylaştıran jöleye dönüşür. 19. Yeşil yapraklı sebzeler Kabızlığa karşı ıspanak ve diğer yeşil yapraklı sebzelerden oluşan bir salata tüketebilirsiniz. Ispanak, irritabl bağırsak sendromu belirtilerini dahi yatıştırabilen çözünmez lif içerir. 20. İncir Kabızlıkla savaşmak için incirleri tercih edebilirsiniz. 4 incir 7 gramdan fazla lif içerir ve sadece 200 kaloridir. Taze veya kuru olarak tadını çıkarabilir ve hamur işleri tariflerine ekleyebilirsiniz.
  19. Tırnak yeme hastalığı nedir? Tırnak yeme, el tırnaklarının etrafındaki deriyi yeme, el ve ayak tırnaklarını koparma, kemirme ve ayak tırnaklarını yeme, çoğunlukla 3-4 yaşından itibaren başlayan bir tür davranış bozukluğu ya da dürtü kontrol bozukluğu olarak tanımlanabilir. Nadiren bebeklik döneminde, 5 aylıktan sonra da başlayabilen bu durum çocuğun, ebeveyninin sunduğu güvenli ortandan çıkıp yeni bir sosyal ve fiziksel çevreyle karşılaşmasına bağlı olarak görülür. Farklı bir deyişle çocuk ilk kez kreşe gönderildiğinde ya da bakıcıya bırakıldığında kendisini güvende hissetmek veya rahatlamak için tırnak yemeye başlayabilir. Çocukluk döneminde başlayan bu davranış, ergenlik döneminde kişinin sosyal açıdan onay görmesiyle son bulabileceği gibi yetişkinlik döneminde de devam edebilir. Tırnak yemek önemli bir sorun olarak görülse de bu durum aslında kişinin, olaylar karşısında hissettiği duygu ve düşüncelerle baş edebilmek için yaptığı bir davranıştır. Tıp dilinde onikofaji olarak tanımlanan tırnak yeme hastalığı, kişinin tırnak yeme ile ilgili dürtüsünü kontrol edemediği bir alışkanlık olarak da tanımlanabilir. Tırnak yemek, çoğunlukla psikolojik travmaların sonucunda başlasa da tırnaklarını yiyen anne ya da babaların çocukları, yalnızca ebeveynini taklit ederek tırnaklarını yemeye başlayabilir. Tırnak yeme alışkanlığının ardında yatan diğer sebepler arasında, mükemmeliyetçi kişilik, sabırsızlık, hayal kırıklığı ve stres gösterilebilir. Bu tip durumlara tepki olarak başlayabilen tırnak yeme alışkanlığı, sonraları bilinçsizce yapılan bir davranış hâline dönüşür. Tırnak yeme alışkanlığı çocuklarda yaklaşık %33, ergenlerde %40 oranındayken yetişkinler arasında çok daha yaygın olarak görülür. Sosyal işlevi olmayan tekrarlayıcı davranışlar olarak da tanımlanan tırnak yeme alışkanlığı, kaygı azaltıcı etkisi nedeniyle devam ettirilir. Çocuklarda tırnak yeme hastalığı Yetişkinlerde tırnak yeme hastalığı büyük oranda çocukluk döneminde başlar. Bazı kişilerde bu alışkanlık yerini, dudak yeme, saç kıvırma, burun çekme, kalem kemirme gibi alışkanlıklara evrilebilir. Çocuklarda ise onikofaji, pek çok farklı nedenden ortaya çıkabilir. Ailenin sıkça çocuğu tırnak yememe konusunda uyarması, bu davranışın bırakılması yerine artmasına yol açabilir. Hatta bu durum çocuğun diğer kişilerin yanındayken ellerini yumruk şeklinde yaparak parmak ve tırnaklarını gizlemesine yol açabilir. Çocuk, zamanla ellerini ön planda kullanması gereken eylemlerden kaçınmaya başlar. Havuz ve denize girmeye çekinebilir. Bu yüzden ailenin yaptığı cezalandırma, dalga geçme, utandırma, tenkit ve tehdit etme gibi davranışlar çocuğun, tırnak yemeye başlamasına neden olan stres, çaresizlik, endişe ve hayal kırıklığı gibi faktörlerin artmasına yol açar. Bu yüzden, özellikle tırnak yeme hastalığının başlangıç döneminde ailenin bu durumu görmezden gelmesi ve çocuğun elini kullanması gereken aktivitelere yönlendirerek onu bu alışkanlıktan vazgeçirmeye çalışması son derece önemlidir. Tırnak yeme, alışkanlığa dönüşmüşse çocuğun neden hoşnutsuzluk duyduğu araştırılmalı ve altta yatan sebebin ortadan kaldırılması son derece önemlidir. Çocuk, stres, korku, endişe ve kaygıdan uzak tutulmalıdır. Azarlama, küçük düşürme, eleştirme ve cezalandırma gibi eylemlerden kaçınılmalıdır. Bunlar yerine çocuğa bunun bir alışkanlık olduğu, kendisinin istemesi durumunda bırakabileceği yönünde telkinde bulunulmalıdır. Tırnak yeme hastalığının nedenleri nelerdir? Tırnak yeme, halk arasında bir tür güvensizlik belirtisi olarak görülse de tırnak yeme sebepleri oldukça geniş bir yelpazede yer alır. Kişinin duygu durumundaki değişikliğe verdiği tepki olarak başladığı düşünülen tırnak yeme alışkanlığının temel nedeni kesin olarak bilinmese de yapılan çalışmalar aşağıda sıralanan nedenler üzerinde yoğunlaşmıştır: Bebeklik Dönemi: Bebekliğin 5. ayından sonra başlayan tırnak yeme alışkanlığı çoğunlukla parmak emme ile başlayabilir. Öğrenilmiş Davranış: Anne ve babası tırnak yiyen çocuklar, ebeveynin bu davranışını taklit ederek tırnaklarını yiyebilir. Genetik Faktör: Duygu durumundaki ani değişimler, kaygı bozuklukları ve anksiyeteye bağlı olarak görülen tırnak yeme hastalığı, bu gibi rahatsızlıkların genetik geçişi ile bağlantılı olabilir. Psikolojik Nedenler: Kişinin yaşadığı, gerilim, kaygı, üzüntü, korku, öfke ve sıkıntı gibi duygular, tırnak yeme hastalığına neden olabilir. Kişinin sosyal ve fiziksel çevresindeki ani değişim, kişinin kendini güvensiz hissetmesine yol açabilir. Kişi bu durumla tırnak yiyerek baş edebiliyor olabilir. Ailenin otoriter ve baskıcı olması, çocuğun eleştirilmekten ve cezalandırılmaktan duyduğu kaygı, aile içinde değersiz hissetme, ilgi ve sevgiden yoksun geçen çocukluk dönemi, iletişim problemleri de tırnak yeme alışkanlığına yol açabilir. Zihinsel gerilik, gelişimsel bozukluklar, tik, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, majör depresyon, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve enürezis olarak bilinen altını ıslatma gibi nedenler de tırnak yeme hastalığına yol açabilir. Tırnak yemenin zararları nelerdir? Onikofaji olarak tanımlanan tırnak yeme hastalığı, parmak, tırnak ve tırnak etrafındaki dokunun hasarlanmasına dolayısıyla zaman içinde şekil bozukluğuna yol açabilir. Tırnak ve çevresindeki dokunun kötü görünmesi, kişinin kendisini kötü hissetmesine, kaygılanmasına, öz güveninin azalmasına neden olarak sosyal hayatını olumsuz anlamda etkileyebilir. Uzun dönemde tırnak yatakları zarar görerek tırnak düşebilir. Tırnak yiyen kişinin tırnaklarını yutması durumunda, mide enfeksiyonu gibi rahatsızlıklar görülebilir. Tırnakların sürekli olarak ağız ile temasına bağlı olarak pek çok enfeksiyon hastalığı oluşabilir. Çene ekleminde ve diş yapısında bozulmalar olabilir. Maloklüzyon olarak bilinen çenenin normal şekilde kapanmaması gibi durumlar gelişebilir. Tırnak yeme hastalığı nasıl tedavi edilir? Tırnak yeme tedavisi için ilk adım, erken dönemde çocuğun tırnak yeme alışkanlığının görmezden gelinmesidir. Erken dönemde başlayan onikofaji vakalarında tırnak yiyen çocuğu, ellerini kullanması gereken farklı eylemlere yönlendirmek ve kesinlikle uyarıda bulunmamak gerekir. Ancak tırnak yeme alışkanlığa dönüşürse öncelikle bu davranışın altında yatan nedenler araştırılmalıdır. Odağın ortadan kaldırılmasıyla ve pozitif motivasyonla bu durum, tamamen ortadan kaldırılabilir. Yetişkinlerde ise motivasyon son derece önemlidir. Can sıkıntısı, kaygı ve stres gibi duygusal ve fiziksel tetikleyicilerin ortadan kaldırılması, tırnakların kısa tutulması, düzenli manikür yaptırılması alışkanlığın bırakılmasında faydalıdır. Ayrıca acı oje kullanımı da tırnak yeme alışkanlığının bırakılmasına yardımcı olabilir. Tüm bunlara rağmen tırnak yeme alışkanlığı devam ediyorsa, bilişsel ve davranışsal terapi yaklaşımları ile tırnak yeme hastalığı tedavi edilebilir.
  20. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, SMA (Spinal Müsküler Atrofi) hastalığı ve taraması ile ilgili açıklama yaptı. Bakan Koca, SMA taramaları hakkında, "Yıl bitmeden evlilik öncesi zorunlu tarama kapsamına bütün Türkiye’de başlayacağız" dedi. Koca açıklamasında, "Yeni doğan bebeklerimiz için topuktan kan alınır. Yine aynı çerçevede yeni doğan bebeklerimizi bu anlamda topuktan kan alınarak SMA taramasını yapıyor olacağız. Bu tedaviyi belirliyor olacak. Erken dönemde sonuç alabilirlik o kadar fazla olacak her doğan bebeğe bu taramayı başlatıyoruz." ifadelerine de yer verdi. SMA TARAMASI NEDİR? SMA (Spinal Müsküler Atrofi) genetik geçişli bir hastalık. Tarama programıyla ise taşıyıcı çiftlerin, evlilik öncesinde belirlenmesi amaçlanıyor. Böylece, ailelere bebeğin hasta doğabileceği anlatılarak doğum öncesinde tedbir alınması sağlanabiliyor. SMA NEDİR? SMA, hareket sinir hücrelerinden (motor nöronlardan) kaynaklı nöro-müsküler bir hastalık. 3 evrede görülen SMA hastalığının en tehlikelisi SMA Tip 1 denilen evre. SMA Tip 1 hastalığının belirtileri çocukluk yaşlarından itibaren gözle görülebiliyor. Bu belirtiler içerisinde yutkunma ve solunum zorluğu, desteksiz oturamama gibi sorunlar görülüyor. Ayrıca akraba evlilikleri ile ileri kuşaklarda hastalık oluşabilme riski de artabiliyor.
  21. Stres altındayken vücut tehlikeli ve tehdit edici olabilecek durumlarda tepki verilmesine yardımcı olan kortizol üretir. Kortizol, epinefrin ile birlikte çeşitli işlevleri olan önemli bir stres hormonudur. Kortizol esas olarak vücudun dengesini koruyarak hayatta kalmaya yardımcı olur. Ayrıca tansiyonu, metabolik akviteleri, bağışıklık sistemi tepkilerini, iltihabı, kalp ve damar fonksiyonlarını ve merkezi sinir sistemini düzenlemeye yardımcı olur. Ancak, yüksek stres seviyeleri vücutta aşırı kortizol üretimine neden olabilir. Bu da yüksek tansiyon, kilo alımı, yüksek kolesterol, kalp hastalığı, anksiyete, depresyon, bağışıklık sistemi sorunları, öğrenme güçlüğü ve hafıza sorunları gibi bir takım sağlık sorunlarını ortaya çıkabilir. Bu nedenle kortizol seviyelerini sabit tutmak önemlidir. Kortizolün vücuttaki rolleri Kortizol, kolesterolden üretilen ve böbrek üstü bezleri tarafından salgılanan bir steroid hormondur. Salgılanması, beyinde bulunan hipofiz bezi tarafından üretilen adrenokortikotropin adlı başka bir hormona bağlıdır. Kortizolün vücutta çeşitli rolleri vardır; karbonhidratların, yağlar ve proteinlerin metabolizmasına katılır, karaciğer tarafından glikoz sentezini veya glukoneogenezi artırarak kan şekerini düzenlemeye yardımcı olur, tansiyonu düzenler ve kemik büyümesine katılır. Kortizolün rolü kasları, beyni ve ayrıca kalbi beslemek için gereken enerjiyi harekete geçirerek vücudun stresle başa çıkmasına yardımcı olmaktır. Kortizol seviyesi gece ve gündüz saatine göre değişir. Sabahları maksimum noktada olur ve gün boyunca düşerek akşamları en düşük noktada olur. Yüksek kortizolün nedenleri Kanda sabah 7 ile 9 arasında değerlendirilen normal kortizol değeri 5 ile 23 mcg/dl arasındadır. İdrarda normal olarak elde edilen kortizol seviyesi 10 ila 100 mcg/24 saat arasındadır. Yüksek kortizol seviyeleri aşağıdaki sağlık sorunlarının bir işareti olabilir: - Hipertansiyon, obezite, hiperglisemi ile karakterize Cushing sendromu, - İyi huylu veya kötü huylu adrenal bez tümörü, - Enfeksiyon, - Kalp sorunları, - Kalp kası iltihabı, - Siroz, - Kronik alkolizm. Yüksek kortizol seviyelerinin 10 işareti Strese bağımlı olup olmadığınızı nasıl anlarsınız? İşte kortizolün yüksek seviyelerde olduğunu gösteren 10 işaret. 1. Kötü uyku kalitesi Normalde kortizol seviyeleri geceleri düşer, böylece vücudunuz rahatlar ve yenilenir. Yüksek kortizol seviyesi, bütün gün yorgun olmanıza rağmen gece boyunca yatakta dönüp durduğunuzda fark edilebilir. 2. Yeterince uykuya rağmen yorgun hissetmek Adrenal bezler zamanla vücuda çok fazla kortizol salgılar. Bu vücudu kronik yorgunluğa karşı savunmasız hale getirir. Sabah kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız, muhtemelen yüksek kortizol seviyeleri yaşıyor olabilirsiniz. Adrenal bezleriniz kortizol üretmekten sorumludur. Kortizol seviyelerinde kronik bir artış, adrenal yorgunluğa neden olabilir. 3. Özellikle göbek bölgesinde kilo alımı Kortizol hormonu, her şeyi doğru yapmanıza rağmen, özellikle göbek bölgesinde kilo alımına neden olur. Egzersiz yapıyor ve sağlıklı besleniyor olsanız bile bu kaçınılmazdır. 4. Sık yaşanan enfeksiyonlar Kortizol vücudun doğal savunma mekanizmalarını devre dışı bırakır. Sağlam bir bağışıklık sistemi vücudu hastalıklara karşı korur. Çok fazla kortizol bağışıklık sistemini zayıflatır ve vücudu hastalığa ve enfeksiyona karşı daha duyarlı hale getirir. 5. Sağlıksız yiyecek istekleri Kortizol kan şekerini ve dolayısıyla diyabet riskini artırır. Yüksek kan şekerinin düşürülmesi için daha fazla insülin salgılanması gerekir. Ve aniden ortaya çıkan sağlıksız istekler görülebilir. Çikolata gibi atıştırma istekleriniz çok sık tekrarlıyorsa, yüksek kortizol seivyelerine sahip olabilirsiniz. 6. Sırt ağrısı ve baş ağrısı Uzun bir süre boyunca çok fazla kortizol salgılanması adrenal yorgunluğa neden olur. Bu, prolaktin seviyelerinde bir artışa yol açar, bu da ağrıya duyarlılığın artmasına, sırt ve kaslarda geçmeyen ağrılara yol açar. Yüksek kortizol seviyeleri ayrıca beyni ağrıya karşı aşırı duyarlı hale getirir. Bu, en ufak bir heyecanın beyninizde reaksiyona girmesine ve baş ağrısına neden olmasına neden olur. 7. Cinsel arzuda azalma Kortizol bir anti libido hormonu olarak görev görür. Stres hormonlarının yüksek seviyeleri, testosteron gibi cinsellik hormonlarının düşük salgılanmasına yol açar. 8. Sindirim sorunları Sindirim sistemi, kortizol gibi stres hormonlarına son derece hassas tepki verir. Yüksek stres hormonu seviyeleri mide bulantısı, mide ekşimesi, mide krampları, ishal ve kabızlık ile sonuçlanır. 9. Anksiyete Kortizol ve adrenalin titremeye, mide tahrişine, panik ataklara ve hatta paranoyaya neden olan hormonlardır. Bu nedenle anksiyeteyi tetikleyebilirler. 10. Genel olarak kötü hissetmek Yüksek kortizol seviyeleri, düşük serotonin üretimine neden olur ve bu da kendinizi depresif ve moralsiz hissetmenize neden olabilir. Kortizol seviyelerini düşürmenin yolları Kortizol seviyenizi düşürmenin en iyi yolu stres seviyenizi kontrol altında tutmak ve sempatik sinir sisteminizi dengede tutmaya çalışmaktır. Aşağıdaki ipuçları kortizolünüzü düşürmenize yardımcı olabilir: Diyetinize dikkat edin Sağlıklı ve endüstriyel olmayan gıdalardan oluşan dengeli bir diyetle kortizol seviyenizi etkili bir şekilde düşürebilirsiniz. Somon, bitter çikolata, sarımsak, zeytinyağı, zerdeçal, yeşil çay ve papatya çayı gibi besinleri menünüze ekleyin. Bunlar, kortizol seviyenizi düşürürken beyninizi besleyen ve koruyan gıdalardır. Ayrıca prebiyotik açısından zengin besinler de tavsiye edilir. Bunlar bağırsakta bulunan iyi bakterilerin büyümesine yardımcı olan yiyeceklerdir, ayrıca beyin sağlığında da önemli bir rol oynarlar. Prebiyotik gıdaların alımı, daha düşük kortizol seviyelerine ve daha iyi bir ruh haline yardımcı olur. Prebiyotik gıdalar arasında kuşkonmaz, muz, arpa, pırasa, sarımsak, mercimek, soğan ve domates bulunur. Öte yandan kortizol seviyesini yükselten iki madde olan şeker ve kafein tüketimini azaltmak hatta bırakmak gerekir. Birçok insan rahatlamak için şeker ve kafein tüketir. Ancak şeker, birkaç saat sürebilen bir miktar hormon salınımına neden olur. Kahve, enerji içecekleri ve kola vücuda kafein sağlar, bu da daha fazla kortizol salgılayan adrenal bezleri uyarır. Düzenli kafein tüketimi, kafeinsiz bir diyete kıyasla kandaki kortizol seviyelerinin 2 katından fazla artmasına neden olabilir. Yeşil çay, kahvenin kafein içeriğinin sadece dörtte birini içerir. Ayrıca vücudun rahatlamasına yardımcı olan L-theanine ve EGCG (epigallocatechin gallate) içeriğine sahiptir. Düzenli egzersiz yapın Egzersiz yaptıkça vücut birikmiş stresi serbest bırakır, böylece egzersiz kortizolün azalmasına yardımcı olur. Egzersiz ayrıca vücut direncini ve özgüvenini arttırır ve böylece kortizol seviyelerini azaltan potansiyel suçluları başarılı bir şekilde etkisiz hale getirir. Hoşunuza giden herhangi bir egzersiz şekli kortizol seviyelerini düşürmenin harika bir yoludur. Her gün yürüyüşler yapabilir, bir spor salonuna yazılabilir veya yüzmeye gidebilirsiniz. Derin nefeslerle kortizol seviyenizi düşürün Stresli bir durumda göğüs kafesinizin kasıldığını ve hızlı ve zar zor nefes almaya başladığınızı kesinlikle fark etmişsinizdir. Bunlar aslında vücudun strese karşı otomatik tepkileridir. Yetişkin insanların çoğu, çoğu zaman doğru nefes almaz. Bu, vücutta kalıcı bir stres durumunu koruyan bir reaksiyona neden olur. Ancak, bilinçli olarak karnınızdan nefes alarak, kontrolü koruyabilir ve vücudunuzun strese tepkisini en aza indirebilirsiniz. Kortizol seviyenizi düşürmek ve sakinleşmek için sadece birkaç dakika karın solunumu yeterlidir. Karın solunumu yaparken göğsünüzü dinlendirdiğinizden ve bunun yerine karnınızla nefes aldığınızdan emin olun. Nefesinizi daha iyi kontrol etmek için bir elinizi göğsünüze, diğerini karnınıza koyun. Stresinizi azaltmak için iyi nefes almayı öğrenerek, doğal bir süreci gerçek bir kortizol azaltma tekniğine dönüştürebilirsiniz. Başkalarıyla bağlantı kurun Araştırmalar, sosyal izolasyon ve artan kortizol seviyeleri arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Ruh sağlığı sorunlarına yatkınlığı olan ve ergenlik döneminde sosyal olarak izole olan bireylerin, ileriki yaşamlarında anormal davranışlar geliştirme riskinin daha fazla olduğu düşünülmektedir. Çalışmalar, sosyal bağlantıların her yaşta fiziksel ve zihinsel sağlık için önemli olduğunu gösteriyor. Aile bağları, arkadaşlıklar ve yakın ilişkiler stres üzerinde faydalı bir etkiye sahiptir ve dolayısıyla kortizol düzeylerini düşürür. Gülümseyin Kahkahaların en iyi ilaç olduğu birçok uzman tarafından tekrarlanmıştır. Araştırmalar, gülümsemenin fiziksel ve zihinsel sağlıkla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu gösteriyor. Gülümsemenin faydalarından biri de stres hormonu düzeylerini olumlu etkilemesidir. Araştırmalar, mizah, kahkaha ve rahatlık duygusunun kortizol ve diğer stres hormonlarının düzeylerini düşürmeye yardımcı olduğunu gösteriyor. Uykunuzu ayarlayın Yetersiz uyku, sistematik olarak vücudun olumsuz tepkilerine neden olur. Vücut bilişsel bozulmaya eğilimli hale gelir ve çevreye daha fazla tepki verir. Bu da stres için çok kötü bir durumdur. Bu nedenle, bir uyku rutini oluşturmak önemlidir. Uyku uzmanları, hafta sonları da dahil olmak üzere her gün aynı saatte yatıp aynı saatte uyanmayı önermektedir. Yatak odasının yalnızca uykuyla ilgili faaliyetler için ayrılmış olması da önemlidir. Yani tablet, cep telefonu, televizyon veya bilgisayar gibi cihazları içinde tutmamanız gerekir. Müzik dinleyin Müzik dinlemenin ruh hali üzerindeki olumlu etkisini hemen hemen herkes yaşamıştır. Sevdiğimiz bir şarkıyı dinlediğimizde genellikle kendimizi çok daha iyi hissederiz. Bunun kimyasal bir nedeni vardır. Müzik, mutluluk hormonlarından biri olan endorfin miktarını artırır ve stresi azaltır.
  22. Dijital teknoloji, ürünlerin programlanması ile işlemlerin hızlı ve güvenilir hale getirmek için tercih edilen bir dizi uygulama alanlarıdır. Market, alışveriş merkezleri ve insan sağlığının tedavisi amacıyla Dijital teknolojiye sıklık ile başvurulmaktadır. Dijital teknoloji Nedir? Dijital teknolojinin varlığından bahsedebilmek için, programlama yani yazılımın var olması ve bu programlamanın makine ile etkileşim halinde olması gerekmektedir. Yapay zeka aşamasında önemli yol alan Dijital teknoloji, bazı işleri daha basit hale getirmektedir. Sanayi sektöründe de paketleme, ayırma ve sayma gibi işlemlerin hızlı ve güvenli bir şekilde yapılması için Dijital teknolojiye başvurulmalıdır. Dijital Teknoloji Örnekleri Nelerdir? Yapay zeka İleri düzey makine öğrenimi Akıllı uygulamalar Akıllı şeyler Virtual Reality Digital Twin Blockchain Konuşma Tanıma Sistemleri Dijital Uygulama ve Servis Mimarisi Dijital Teknoloji Platformları Uyarlanabilir Güvenlik Mimarisi Dijital Teknoloji Faydaları Nelerdir? Dijital Görünürlük Sağlar: Web sitelerinde, bloglar, çevrimiçi mağazalar ve birçok sosyal ağlarda şirketlerin kazançlarının artması ve ürünlerin tüketiciler tarafından görünürlüğünün artmasını sağlamaktadır. Yeni Müşterilere Ulaşım İmkanı Sağlar: Ticari piyasalarda yeni müşteriler ulaşma ve şirketin marka değerinin yükselmesi aşamasında avantajlar sunmaktadır. Verimliliği arttırır: Daha fazla üretim ve kaliteli ürün imalatı imkanı sağlamaktadır. Bunların yapılması ile verimlilik üst sıralara çıkmaktadır. Maliyetlerde Düşüşler Yaşanır: Üretimde zaman tasarrufu sağlanması beraberinde maliyetlerde düşüşlerin yaşanmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda işgücüne olan talebin azalması beraberinde maliyetlerde düşüşler yaşanmasına neden olmaktadır. Çalışma Koşulları Sağlanır: Plan ve programlama aşamasında Dijital Teknoloji düzen sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Üretim esnasında yapılacak sayı ve verilerin önceden tahmin edilebilmesi ve ihtiyaçlara o yönde karşılık verilmesinde yararlar sağlamaktadır.
  • Profil Reklam Alanı
  • Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
    Bu Alana Reklam Verebilirsiniz
×
×
  • Yeni Oluştur...